Geçtiğimiz Perşembe günü oynanan Vakıfbank Türk Telekom-2004 Tomis Constanta Avrupa Şampiyonlar Ligi maçını seyredenler, muhteşem bir hakemliğe tanık oldu sevgili voleybol severler. Maçın Macar hakemi Bela Hobor, yönetimiyle adeta hakemlik dersi verdi. Elbette bu ders, hakemlerimiz için uygulamalı bir örnek olarak kayıtlara geçmedi. Ancak o yönetimi seyreden hakemlerimiz için tam bir örnekti bahse konu maç.
Ne farkı var?
Öncelikle maçta hakem var mı yok mu anlayamıyorsunuz. Varlığını hissettirme ihtiyacı duymuyor dünyanın en iyi hakemlerinden biri olan Hobor. Olur olmaz her şeye düdük çalmıyor, oyunun seyrini etkilemeye çalışmıyor. Oyuncular üzerindeki disiplinini asma kesme ile kurmuyor. Yani bizim hakemlerimizde olmayan bir özgüveni var.
Ya bizimkiler?
Bizim hakemlerimizin en önemli özelliği, oyunculara ve antrenörlere varlıklarını hissettirme ihtiyacı duymaları. Düdük çalmak, adeta alışkanlık haline gelmiş bizim hakemlerimizde. Sürekli hata arıyorlar, düdük ağızlarında, “Ah bir hata olsa da yakalasam” düşüncesiyle bekliyorlar. Sonuçta hatalı düdükler üflüyorlar, telafi edemiyorlar. Sonra da etkisinde kalıp daha fazla hata yapıyorlar. Disiplin anlayışları askeri bir düzeni andırıyor. Düdükleriyle ve olmayan kuralları uygulamalarıyla oyuncuları ve antrenörleri zapturapt altına almaya çalışıyorlar.
Umarım Bela Hobor’u seyreden hakemlerimiz, iyi maç yönetmenin inceliklerini öğrenmişlerdir. Elbette onun bu hakemliğinde eski bir voleybolcu olmasının payı yadsınamaz. İşte bu yüzden sürekli burada tekrarlıyoruz, “hakemlere voleybol oynatın” diye.
Güncel örnek
Bugün oynanan Galatasaray Yurtiçi Kargo(GSYK)-İstanbul Büyükşehir Belediyesi(İBB) maçını yöneten Uluslar arası hakem Cihat Fırıncıoğlu, müsabakaya iyi başladı. Ancak ilerleyen anlarda sahadaki 13. oyuncu olmadan rahat edemedi ve alakasız düdükler çalmaya başladı. Sonra telafi için başka hatalı kararlar verdi. Sonucunda itirazlar yükseldi ve bu sefer de kartına başvurdu. Dedik ya, zapturapt hastalığı var, baktın sana güvenmiyor, inanmıyor sahadakiler, çıkarıverirsin kartını, o zaman kimse kılını kıpırdatamaz. Ama o zaman kimse sizin hakemliğinizi örnek almaz, aldırmaz. Olsa olsa kötü bir örnek olarak dillere düşersiniz.
Bir küçük not
2009 yılında ülkemizde yapılan Erkekler Avrupa Şampiyonasının İstanbul ayağında oynanan tüm maçlar içinde tek bir sarı kart görüldü. Onu gösteren de, o turnuva ile aktif hakemliğe veda eden Kadir İlbeyli idi.
İBB’nin kadro derinliği yetmedi
GSYK, Venezüelalı genç pasör çaprazı Kervin Pinerua’nın gelişiyle daha da rahatladı. Kadro derinliği bakımından Türkiye’nin en iyisi denebilecek bir konuma geldi. Kübalı Henry Bell Cisnero da katılınca, bu derinlik daha da artacak.
Bu derinliği iyi kullanan antrenör Işık Menküer, sıkıntı yaşadığı bölgelerdeki oyuncularını rahatça değiştirdi ve avantajlı konuma geçti. Çift liberoyla oynamasının avantajını, Pinerua-Kemal Elgaz, Ahmet Pezük-Ferhat Akdeniz, Ulaş Kıyak-Caner Pekşen değişiklikleri ile destekledi ve takımını sürekli diri tuttu.
Bütün bu derinliğe, henüz kadroda olmayan Cisnero, Murathan Kısal ve Tolga Altıntaş gibi deneyimli oyuncuları da eklerseniz, Galatasaray’ın herhangi bir sakatlıktan çekinmeyeceğini de söyleyebilirsiniz.
İBB antrenörü Nedim Özbey ise köşelere hızlı pas atma konusunda çok sıkıntı yaşadı. Hüseyin Koç bu noktada çok fazla hata yaptı, Özbey onu genç Murat Yenipazar ile değiştirdi ama bu oyuncu da istenileni veremedi. Özellikle Hollandalı solak smaçör Jeroen Trommel’e atılan yatık paslar çoğunlukla kısa kaldı. Öyle ki, Hollandalı oyuncu bir pozisyonda topu tribüne vurdu! Bunun yanı sıra Amerikalı pasör çaprazı Brook Billings’in, geçirdiği el bileği sakatlığından dolayı kadroda olmaması dahi İBB’yi çok etkiledi. Deneyim abidesi Barış Özdemir, sıkıntılı anlarda genç Burak Mert’le değişecek şekilde ikinci libero olabilecekken kadro darlığı nedeniyle oyuna smaçör olarak katıldı. Ancak takımı adına etkili olamadı.
Nedim Özbey, elindeki kadroyu olabildiğince kullanmaya çalıştı, ancak oyuncularının özellikle manşette yaptığı basit hatalar, belki de kazanabileceği bir maçtan puansız ayrılmasına neden oldu İBB’nin. Zira konuk takım ilk seti kazanmış, ikinci sete de 2:7 gibi bir skorla başlamıştı. Ancak manşette doğrudan hata yapmak suretiyle rakibe verilen 10 sayı, geri dönüşü çok zor olan bir hataydı. Bu hatalar sadece doğrudan sayı olmakla kalmadı, İBB’nin hücum karakterini de bozdu. Öne iyi gelmeyen güvensiz toplar, ya pasörlerin iyi top dağıtamamasına, ya da hatalı pas atmasına neden oldu.
Buna karşılık GSYK kaptanı ve pasörü Ulaş Kıyak, takımını mükemmel oynattı. Kısa üstü diye tabir ettiğimiz 3-4 numara arası toplarla, Salvador Hidalgo’ya 6 numarada alçak toplarla ve İBB orta oyuncularının yanlış konumlandığı durumlarda kendi orta oyuncularına bloksuz hücum yaptırarak takımını coşturdu. Bunların haricinde klasik köşe hücumlarını mümkün olduğunca hızlı yaptırdı. Üstüne 4 de blok sayısı üreterek sahanın en kısa oyuncusu olduğunu unutturdu.
Gençler demişken
İBB’nin kadrosundaki alt yapıdan çıkma genç oyunculardan daha önce bahsetmiştik. (bkz. Anons rezaleti başlıklı yazı) İşte bu gençler İBB’nin ve Nedim Özbey’in gerçek kazanımı. İlk setin kritik bir yerinde (21:21) servis atmak üzere oyuna giren Yankı Uslu, gerek attığı etkili servislerle, gerekse çok kritik anlarda üst üste iki rallide yaptğı iki iyi defansla takımına seti getiren isim oldu. Onun haricinde Muhammet Ertuğrul ve Fatih Cihan da iyi oynayanlar arasındaydı.
Allah aşkına yapmayın!
106 yıllık kulübün adını doğru söyleyin artık! Biz her hafta yazmaktan bıktık, siz aynı yanlışı yapmaktan bıkmadınız. MHK’da bıkmamış olacak ki, bu tarz hakemlerin eline mikrofon tutuşturmaya devam ediyor. Galatasaray bir kulüp, Galatasaray Yurtiçi Kargo ise voleybol takımıdır. Galatasaray Yurtiçi Kargo adında bir spor kulübü yoktur! Lütfen biraz dikkat.
Bu haftalık da bu kadar, voleybol dolu günler dileğiyle,
Kayhan Kösem
kkayhan@hotmail.com
Comments are closed.