Oyun süresinin tamamı 64 dakika olan ve adına derbi dediğimiz Beşiktaş (BJK) – Galatasaray (GS) maçı, oynandığı Beşiktaş Milangaz Arena’ya gidip gelmek için harcadığımız vakitten daha kısaydı. Derbi kelimesi ise sadece sözlük anlamında olduğu gibi aynı şehrin iki takımı arasında oynanan maçı ifade etti. Türkiye’de çoğu zaman kullanıldığı gibi rekabeti ve çekişmeyi anlatmaktan uzaktı.
Maç açısından
İlk yarıdaki maçtan sonra da söyledik, iki takım arasında büyük bir kailte farkı var.(Bkz. “Evcilik oyunu” 04.12.2011) Bu nedenle skor gayet normal. Zaten lig içerisinde 3 ayrı lig oynandığını önceden söylemiştik. İki ayrı ligin takımları, birbirleriyle yüzlerce maç oynasa, normal şartlarda sonuç değişmez.
GS maça, arka çizgiye yakın düşen servisler atma düşüncesiyle başladı. Bunu da çoğu zamanda başardı. Gerek defans gerekse manşet yerleşiminde büyük sıkıntılar yaşayan BJK, bu servisleri fileye yaklaştırmayı bir türlü beceremedi. Neticesinde açık hücumlar yapmak zorunda kalan orta seviye BJK smaçörleri, topu bir türlü öldüremedi. Aslında tüm maç bu döngü üzerine özetlenebilir zira her iki takım da felsefesinden hiç ödün vermedi. BJK’nin öndeki smaçörleri manşetten kaçınca, arka çizgi sadece libero Pınar Eren’in üzerine kaldı. Çok çabalamasına rağmen bu alanı gerektiği kadar kapatmayı başaramadı Eren. Özellikle köşe oyuncular, ön alandan hücum edemedi bir türlü Beşiktaş’ta. Sanki arka alan hücumuna defans çalışma drill’i yapar gibiyle siyah beyazlılar. Hal böyle olunca, GS liberoları Funda Bilgi ve Derya Çayırgan çok iyi defans yaptı. Çıkan toplar için adresin Rosir Calderon olması kimseyi şaşırtmamıştır sanırım. Zira iki takımın da file önüne iyi manşet getiremediği anlarda en önemli fark, Kübalı Calderon’du. Yıldız oyuncu üçüncü sette öyle bir top vurdu ki, Japonların maçı izlemek üzere saha arkası stand üzerine koyduğu kamerayı yere indirdi!
Orta oyuncular ise oyunun kırılma anlarında baş aktörler olarak karşımıza çıktı. BJK’nın orta oyuncuları maçı 5 sayıyla tamamlarken GS’nin ağır ayaklı uzun blokörlerine karşı adeta ezildiler (Nilay Konar:11 sayı; Gökçen Zop:5 sayı). Buna rağmen GS’nin orta oyuncuları hala eksik görünüyor. Mesela Eleonora Lo Bianco’nun defans yaptığı bir topa Gökçen Zop’un koşarak yetişmesi, ancak pas atmak yerine topa daha uzak olan diğer orta oyuncu Nilay Konar’a “pas at” diye bağırarak bırakması, eşine amatör kümede dahi rastlanmayacak bir pozisyondu.
BJK’de kaptan Özlem Özçelik’in yokluğunda tecrübeli Duygu Sipahioğlu, tamamını oynadığı maçı sayı üretemeden tamamladı. Ne yüksekti BJK’nin orta oyuncuları, ne de güçlü.
Dedik ya, arada uçurum var. Mesela pasörleri kıyaslayın. Bir tarafta dünyanın gelmiş geçmiş en iyi pasörlerinden Eleonora Lo Bianco, diğer tarafta ise voleybol hayatının tamamını doğru dürüst manşet getiremeyen takımlarda geçirmiş Gizem Giraygil ve tecrübesiz Cansu Aydınoğulları var. Türkiye’yi hiç tanımayan bir voleybolsever getirseniz, maçtan önce kadrolara bakar ve sonucu doğru tahmin eder.
Galatasaray’da ise pasör çaprazı oynayan Natalia Hanikoğlu çok iyi bir maç çıkardı. Bunda BJK’nin defans yerleşimini becerememesi de etkili oldu. Ancak arkada Calderon’u saklamak için manşet beklediği anlarda yine zayıf kaldı deneyimli oyuncu. Selime İlyasoğlu ise genelinde iyi oynadığı maçta zamanlama hatalarıyla göze çarptı. Yüksek gelen paslara erken giren İlyasoğlu, zaman zaman topun altında kalarak ya etkisiz hücum etti, ya da zorlayarak topu auta vurdu. Bu konuda fazlaca çalışması şart genç oyuncunun. Zamanlama hatası demişken BJK’li oyuncuların Calderon’a çıktıkları blok hep alçak kaldı. Bunun neticesinde Kübalı oyuncu, hemen her topu blok üzerinde vurdu. Bunun sebeplerinden biri de zaten fazla sıçrayan yıldız oyuncunun parke zeminde daha bir yükseğe çıkmasıydı. Ancak en önemli faktör, BJK’li oyuncuların beklemek yerine korkma ve Calderon’u acil durdurma içgüdüsüyle bloğa erken çıkmasıydı.
Neticede vatandaşları Maiko Kano’yu desteklemek üzere Akatlar’a koşan Japonya Kadın Voleybol Milli Takım antrenörü Masayoshi Manabe ve Japon seyricilere yazık oldu. Zira ne BJK karşılayabildi beklentilerini, ne de Kano. Manabe’nin Kano’yu bundan sonra Japonya Milli Takım kadrosuna çağırmaması sürpriz olmaz.
Maçın genelini özetleyecek olursak;
– GS’nin arkaya attığı servislere karşı iyi manşet getiremeyen BJK, yaptığı açık hücumlarda topu öldüremedi,
– Siyah beyazlıların öne getirdiği toplarda orta oyuncuları çok yetersiz kaldı,
– BJK manşet ve defansta yerleşimi bir türlü yapamadı,
– Arada bir Rosir Calderon farkı vardı.
Hakem açısından
Bu kadar kolay, bu kadar kısa, bu kadar zahmetsiz maçta bile bu kadar sırıtıyorsa, hakem konusunu masaya yatırmak gerek. Ama yatıracak olanlar kafasını kuma gömmüş bir kere, kimden ne istiyoruz ki bu şartlar altında? Türkiye’nin en büyük 3 spor kulübünden ikisinin voleybol takımları karşılaşıyor. Tamam, takımlar Türkiye’nin en iyi voleybol takımları değil, ama kulüplerin isimleri gereken saygıyı göremiyor, neden? Maçın skor hakemi, birinci setin sonunda (17:22) anca geldi görev yapacağı masaya. Resmi oyun kurallarına bakarsanız, Madde 22.1 Hakemlerin Oluşumu kısmında skor hakemi bulundurmanın, FIVB Dünya Şampiyonaları ve Resmi müsabakalar haricinde zorunluluk olmadığını görürsünüz. Ancak Türkiye’de yıllardır özel turnuvalar dahil skor hakeminin bulunmadığı maç yok gibi. Peki bu maça neden geç kalıyor skor hakemi? İstanbul’un trafiği malum, bir yerden bir yere gitmek sorun. Peki maçın hakemlerini atayanlar bunu bilmiyor mu? Bu duruma çözüm üretmek bu kadar zor mu? O skor hakemi gelene dek yazı hakemi onun görevlerini de yerine getirmek için çırpındı durdu. Ama sonuçta o da bir insan. Yetişemedi çoğu zaman. Ya teknik molalarda kornaya basamadı, ya da oyuncu değişikliklerini anons edemedi. Umarız TVF, bu durumun sorumlularını bulup gerekeni yapar ve bizleri bu konuda bilgilendirir.
Baş hakem Cihat Fırıncıoğlu Türkiye’nin en deneyimlilerinden. Ancak ilk sette Galatasaraylı Gökçen Zop’un attığı pasın iki vuruş hatası içerdiğini göremiyor. Çok yazık. Eğer görüp de çalamıyorsa, daha da yazık. Yine ilk sette BJK pasörü Cansu Aydınoğulları’nın güç bela yetişip karşı sahaya attığı topa Gökçen Zop blok yapıyor, ancak Fırıncıoğlu Zop’a karşı sahadaki topa müdahale ettiğini belirterek sayıyı BJK’ye veriyor. Aydınoğulları’nın topu bariz GS sahasına gidiyor, üstelik Zop’un elleri kendi sahasında! Bu kadarı bize yetiyor, gerisini takip bile istemiyoruz moral bozukluğuyla. Geriye tek birşey kalıyor, herşey yolunda diyenlere hayret etmek.
Seyirci açısından
Salondaki seyircileri parmakla saymak kolay. Bu nedenle Maiko Kano’yu ve dolayısıyla BJK’yi desteklemeye gelmiş Japon seyircilerin sayısının orijinal Beşiktaşlılardan daha fazla olduğunu görüyoruz. Beşiktaş Kadın takımının durumu belli ama en azından rakip Galatasaray diye gelmeli Beşiktaş taraftarı. Ama gelmiyorlar. Gelenlerin içerisinde bir grup var ki, çok anlamlı bir tezahürat yapıyorlar. “Söyle Başkan Erkek Takımı nerede?” diyorlar. Ancak BJK yönetiminin umurunda olduğunu sanmıyorum. Varsa yoksa Portekiz Çetesi!
Voleybolun hali
Hala evcilik oyunu. Oyuncu, antrenör, medya görevlisi, idareci, hakem yetişmiyor. Çapı belli bir çember çizmişiz, büyütmek kimsenin umurunda değil. Görünen o ki, herkes bu durumdan memnun. Ya da olmayanlar bizim gibi sesini çıkaramıyor. Malum, bu küçük alemde kimseyi küstürmemek gerek. Yarın öbür gün bir işiniz düşer bugün eleştirmek istediklerinize, sonra haliniz nice olur? Yiyin efendiler yiyin!
Kayhan Kösem
kkayhan@hotmail.com
Comments are closed.