Finalden çıkacak dersler





Bir önceki sezonun Şampiyonlar Ligi Şampiyonu için tüm şartlar uygundu Burhan Felek’te. Denetçi kayıtlara göre 5700, gerçekte 6500 civarında seyirci vardı salonda. Süslemeler, ses sistemleri, medya, kulüp başkanı da dahil olmak üzere yöneticiler dahi hazırdı. Hakemlerin ev sahibi desteği de çok uygun anlarda ortaya çıktı. Ancak sonuna kadar çabalasa da şampiyonluğu kazanamadı Fenerbahçe. Gerçekten çok yazık oldu.

Destek tamam, ama köstek de var!

Takımlar maç öncesi seremoniye çıkarken Fenerbahçe taraftarı tüm kuvvetiyle takımına destek vermeye başladı. Sahanın yan çizgisine dizilmiş deplasman takımının 12 oyuncusu da şaşkınlıktan gülümseye başladı. Muszyna oyuncularının neredeyse tamamı, birkaç yıl önce Beşiktaş’ta forma giyen ve Türk seyircisini nispeten daha iyi tanıyan Hırvat Sanja Popovic’e bakıyorlardı. Popovic, muhtemelen bu durumu önceden biliyor ve takım arkadaşlarına anlatıyordu. İşte bu destek, ikinci setteki kavga hariç maç boyu sürdü. Hatta birçok sarı lacivertli taraftar, yenilgiye rağmen oyuncularını ve kenar yönetimini bağrına bastı. Ancak ayarsız kurulmuş dev hoparlörle salonu inleten şahısla ilgili aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Takıma ve seyircilere gaz vermek üzere salona getirilen bu kişi, takıma yarardan çok zarar verdi. Gereksiz anlarda gereksiz bağırış ve vurgularla herkese rahatsızlık verdi. Bazen de oyuncuların isimlerini yanlış söyleyerek üzerine tuz biber ekti.
Kulüp takımları arasında takımıyla en çok bütünleşen, en bilinçli taraftar kuşkusuz Fenerbahçeliler. Dün de dahil olmak üzere bunu çoğu zaman gösterdiler. Bu nedenle mikrofonu eline alıp salonu rahatsız eden bu tarz kişilere hiç gerek yoktu. Takım 14-24 geriye düşmüş, set gitmiş, sarı lacivertli oyuncu takımına sayı kazandırınca avazı çıktığı kadar bağırıyor. Oyuncu da gaza gelerek sevinci abartıyor. Çok değil, 30 saniye sonra seti kaybediyoruz. Ne gerek var?

Neden kaybettik?

Fenerbahçe kadrosunu oluşturan oyuncular, fiziksel bakımdan rakibe göre daha üstün. Bir çoğu, daha üst seviye noktada daha zorlu maçlar oynamış oyuncular. İçlerinde dünyanın iyi smaçörü var, olimpiyat şampiyonu olmuş, finalini oynamış, Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmuş oyuncular var, daha ne olsun? İşte bunu bilen Fakro Muszyna ve deneyimli koçu Bogdan Serwinski, kendi takımını oynatmaktan ziyade Fenerbahçeyi oynatmamaya programlamıştı Polonya ekibini. Önce geri çizgiye yakın atılan servislerle sarı lacivertlilerin topu pasörle file önünde buluşturmasını engellediler, sonrasında da ya iyi zamanlamalı bloklarla, ya da uzakdoğuluları andıran yer savunmasıyla bıktırdılar yüksek Fenerbahçe hücumcularını. Bu noktada Fenerbahçeyi yıkan, çok kötü manşet alıp hiç defans yapmayan Brezilyalı Paula Pequeno ile sahanın en iyi manşet alıp en fazla defans yapan rakip smaçörü Anna Werblinska oldu. Polonyalı smaçör, zayıf fiziğine rağmen yalnızca yüksek blokları geçmekle kalmadı, aynı zamanda mükemmel defans yaparak takımının ikinci şans sayılarıyla bir adım önde olmasını sağladı. Toplam sayı farkını oluşturan 12 rakamı, Polonya ekibinin Break Point diye adlandırılan kendi attığı servisin üzerine kazandığı sayıları oluşturuyor aynı zamanda. Bunun da en büyük nedeni, Muszyna’nın harika defans yaparak dönen topları hücumda öldürmesi oldu.

Aslında rakibin tüm oyuncuları iyi defans yaptı. Türkiye’de oynadığı zamanlarda yere yattığını dahi görmediğimiz Sanja Popovic bile tüm enerjisini harcadı defansta. Hücumdaki yüksek yüzdesini görerek MVP, yani en değerli oyuncu ödülünü Hırvat pasör çaprazına verenler, rakamların ardındaki gerçekleri bilmeyerek yanlış yapanlardı.
Fenerbahçe için dönüm noktası olabilecek bir yer, oyunda kaldığı zaman içerisinde mükemmel oynayan orta oyuncu Eleonora Dziekiewicz’in sakatlandığı andı. Zira yerine giren Katarzyna Gajgal, serviste, hücumda ve blokta takımın düzenini bozan tek oyuncu olarak göze çarptı. Fenerbahçe’de sonradan oyuna dahil olan Nihan Güneyligil ise Polonya ekibi seviyesinde defans yapan tek oyuncu olarak hafızalara kazındı. Ancak bu faktör, kupayı kazanmaya yetmedi.

Voleybolun temel gereklilikleri

Bu köşede zaman zaman yazıyorum. Oyuncu yetiştirmeyi bilmediğimiz için boyu uzun olan, biraz sıçrayabilen ve güçlendirebildiğimiz herkesi oyuncu yaptığımızı zannediyoruz. Temel teknik, bireysel taktik dediğimiz şeylerin ne olduğunu bile bilmiyor oyuncular. Libero sisteminin devreye girdiği 1998 ve rally-point sisteminin uygulanmaya başladığı 1999 yılından sonra oyuncular, teknik yeterliliklerinden ziyade fizik kapasiteleri ve güçleriyle ön plana çıkmaya başladı. Ancak eski doğu bloku ülkeleri örneğinde olduğu gibi özellikle filenin alçak olduğu kadın voleybolunda bunun çok da doğru olmadığı anlaşıldı. Biz ise bunu farklı şekillerde değerlendirdik. Mesela zorunluluktan dolayı Milli takımlardaki boy ve güç ortalamamız ile kulüp takımlarındaki anlayış çok farklı.

Dünkü maçta rakip takım oyuncularının temel teknik uygulamalarına baktığımızda bizim oyuncularımızda bu konunun hala çok yetersiz olduğu görüldü. Bu nedenle Polonyalıların kendi takımlarında oynatmayacakları oyuncuları biz yıldız diye transfer ediyoruz. Gerek Pequeno, gerekse Berenika Okuniewska, temek teknik ve bireysel oyun gücü anlamında son derece sınırlı oyuncular. Onların isimlerinin duyulup transfer edilme düşüncesi, Milli takımlarındaki başarıları görüldükten sonraki aşama. Ancak o başarıları sağlayan kilit faktör bu oyuncular değil, uyguladıkları sistem. Bu zayıf oyuncular, o makine düzeninde işleyen sistemin basit birer parçası olduğu için üst seviye gibi görünüyor. Siz onlardan performans bekleyip alamadığınızda hayal kırıklığı yaşıyorsunuz. Bir de Kim Yeon Koung örneğine bakın. Kore Milli takımının en büyük ve en önemli dişlisi. Bu nedenle takım ve sistem değişse bile fark yaratabiliyor.

Bireysel taktik ve altyapı olarak sahadaki en önemli fark, rakip takımı oyuncularının ne yapacağını bilmesi, bunu uygulaması, sonrasında da temsilcimizin adeta afallaması idi. Ölü top kullanımı, bloğa çıkılacak toplar, servis, hangi topa kimin gireceği gibi konularda hiç şaşırmadı Muszyna. Biz ise kafası kesik tavuk misali anlamsızca koşturup rakibe basit sayılar verdik. Gerek Okuniewska, gerekse Pequeno defalarca kendilerinin olmaması gereken yere gitti. Bunun sonucu ya libero Nihan’ı ya da pasör Lindsay Berg’i bozdular. Berg haricindeki oyuncular, ikinci top kendilerine geldiğinde önlerindeki köşe oyuncusuna basit pas atmak yerine üst seviye pasör edasıyla fantazi paslar denediler, sonucunda takım kaybetti.

Özetle, bireysel taktiği, sistemi ve oyuncu yetiştirme şeklimizi gözden geçirmekte fayda var.

Voleybol dolu günler dileğiyle,

Kayhan Kösem
kkayhan@hotmail.com
 



Haberi Paylaş

Comments are closed.