Herkese merhabalar
Voleybolunsesi’de sporcu gözüyle bölümünün bu ayki konuğu benim.
Yazımda Avrupa Ligi 3’üncülüğümüz başarı mı?
Geniş kadro kurulmasının sporculara yararı oldu mu?
Yeni antrenörümüz ve çalışma şekli?
Son olarak da 2009 Avrupa Şampiyonası finallerinde ne yapabileceğimizi kendi perspektifimden sizlere anlatmaya çalışacağım.
İlk olarak ’Avrupa Ligi 3’üncülüğü başarımıdır?’ sorusuna cevabım; Avrupa Ligi’ndeki performansımızı yeterli bulmuyorum ancak şu zamana kadar baktığımızda Avrupa Ligi’nde aldığımız en iyi derecenin 4’üncülük olduğunu hatırlarsak en son Bursa’daki 3’üncülük bana göre kağıt üzerinde başarıdır. Kurulan yeni takımla yapılabilecek en iyi dereceyi yapmış olduk. Yeni kadromuz camiamızda ve basında çok eleştirildi. Aslında yeni gelen hocamız da elinde olan oyunculardan bir kadro kurmak zorunda kaldı. 40 kişilik bir listeyi 1-2 hafta gözlemleyerek 24 kişiye indirdi ve bu 24 içinden de 12 kişi seçti. Biliyorsunuz ki birçok oyuncu arkadaşımızın sakatlıkları var hatta içlerinde operasyon geçirenler bile oldu. Bu oyuncular tabii ki A Milli Takımızın kemik kadrosunu oluşturan isimlerdi. Bu oyuncuların yokluğunda da yeni antrenörümüz ona sunulan kadro içinden bir eleme yaparak ortaya bu kadroyu çıkardı. Yani bu kadro herkesin bildiği gibi biraz da mecburiyetten kuruldu. Açıkça söylemek gerekirse bakıldığında tabiî ki Avrupa Ligi’ndeki performansımızı yeterli bulmuyorum çünkü kadronuzda bir genişleme geçirdik ve bu genişleme bize skor başarısı getirmedi. Yenilenmiş yeni bir kadro, yenilenmiş bir ilk altı vardı. Üstelik bazı arkadaşlarımızın mevkilerini değiştirdiler. Bu çok zor olan bir uygulama. Bunun için çok çalışmak ve tecrübe kazanmak gerekir! Daha önce de belirttiğim gibi kurulan yeni takımla en iyi dereceyi yapmış olduk.
Bence bu uygulama Avrupa Ligi boyunca yeni oyuncular yetiştirebilir miyiz? ve bu oyuncuları ileriki dönemlerde A Milli Takıma empoze edebilir miyizdi. Ama yeni oyuncular yetiştirirken elimizdeki yetişmiş oyuncuların kıymetini de bilmeliyiz.
Lafın kısası Milli takımlar hepimizin. Bütün voleybol camiasına diyorum ki hedefe ulaşabilmek için daha iyiye nasıl gideriz bunu bulmalıyız.
Peki bu geniş kadronun kurulması sporculara yararlı oldu mu? En önemli soru bence bu. Kurulan 24 kişilik kadro daha uzun vadeli gözüküyordu. Daha önce denenmeyen bir şeyler deneniyor kadromuz genişletiliyordu. Önceden 12-14 sporcu ile bütün yaz birçok organizasyona katılıyorduk. Mesela 2007 yılında Avrupa Ligi, Universiad ve Avrupa Şampiyonası’na hemen hemen ayni 12-14 sporcu ile gittik. Bu kadar yoğun tempoda maçlar oynamak seyahatler yapmak bizleri fiziksel olarak tabi ki yoruyor. Bu ağır temponun götürüleri de çok oluyor. Fiziksel yorgunluk dışında sakatlıklar ve Milli görev nedeniyle tedavi süresinin azlığı bu götürülerin başında geliyor. Yukarıda da söylediği gibi sakatlıkları nedeniyle ameliyat geçiren arkadaşlarımız oldu ve o yüzden geniş kadromuzun olması önümüzdeki organizasyonun önemine göre bir kadro oluşturmaya, gerekli oyunculara tecrübe kazandırmaya ve de önemli oyuncuları belli aralıklarla dinlendirme ve rehabilite şansı tanımak adına atılan güzel adımların ilkidir bence.
Bir diğer konuşulan konu da bu seneki geniş kadronun içinde daha önceki yılarda denenmiş ve milli takımda kendine yer bulamamış sporcu arkadaşlarımızın tekrar Milli takım kadrosuna çağrılmasıydı. Arkadaşlarımızın tekrar bu milli takımda olmasının bana göre tek açıklaması sakat oyuncuların yokluğuydu.
Bu şansı iyi kullanıp kullanmadıklarını ileriki günlerde antrenörümüz Fausto’nun seçiminde göreceğiz. Ben inanıyorum ki hocamız önümüzdeki yıl Avrupa şampiyonası gibi önemli bir arenada bütün ülkemizi temsil edecek ve başarı kazandıracak bir kadroyla karşınıza çıkacaktır.
Konu antrenörümüze gelmişken biraz da ondan bahsetmek istiyorum. Fausto Polidori antrenmanlarımızı daha çok temel teknik üzerine kuruldu. Polidori tekniklerimizin bozuk olduğunu belirtti ve bunları düzeltmeye çalıştı. Defans yapımızda ve anlayışımızda değişiklikler yapmaya çalıştı. Buna bağlı olarak yeni bir blok anlayışı ve tekniği öğretti.
İlk başlarda antrenmanlarımız bu şekilde geçti. Geniş kadrodan bahsetmişken bunun sıkıntılarından da bahsetmeden geçemeyeceğim. Kalabalık bir kadroya antrenman yaptırmak kadar zor bir şey yok bence. Bir çok arkadaşımızın birden bire o kadar üst düzeyde antrenman yapmalarını beklemek mucize olurdu ki zaten olmadı.
O kadar sporcuyu aynı tempo içinde tutmak zordu ve zaten bunu da başaramadık. Antrenörümüz İstanbul’da ’trafik problemi’ olduğundan günde iki kere antrenmana gidip gelmek yerine tek antrenman yapıp 4 saat çalışmayı tercih etti. Ben kendisiyle yaptığım kişisel sohbetlerime dayanarak bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim bu durumdan kendisi de pek memnun değildi. 24 kişiye 4 saat antrenman yaptırabilmek kolay değil. Zaman zaman sporcu için hiç de iyi olmayan uzun aralar vermek zorunda kaldık. Geniş kadroya antrenmanın gidişatını anlatabilmek ve yanlış yapılan şeylerin düzeltilebilmesi için. Tam antrenman rayına oturmuşken soğuduk tekrar yüklendik soğuduk tekrar yüklendik. Bu olaylarda ben dahil olmak üzere bir çok arkadaşımda ufak tefek yada ciddi sakatlıklara neden oldu. Kadromuzun geniş olması iyi bir ayrıntı ama antrenman ve grup planlarının daha iyi organize edilmesi koşulu ile.
Ben inanıyorum ki herkes elinden gelen özeni gösterdi. İstanbul’da trafik probleminin olması birçok şey için insanların elini kolunu bağladı, başta antrenörümüz olmak üzere. Antrenörümüzde ona sunulan imkanlar doğrultusunda bizlere faydalı olmaya çalışıyor.
Fausto Polidori İtalya da oyuncu yetiştirmek adına yıldız ve genç takımlarda birçok başarı elde etmiş bir kaç oyuncunun mevkisini değiştirmiştir ve şu anda İtalya A Milli takımında oynayan oyuncuların bir çoğunun üstünde emeği olan bir isim. Yeni antrenman şeklimize ve antrenörümüze alışıyoruz, tabii kendisi de bize alışıyor. Faydalı oldu mu? sorusuna gelince daha öncede söylediğim gibi bizim bildiğimiz ve uyguladığımız her şeyin yanlış olduğunu tekniklerimizin bozuk olduğunu, bunları düzeltmeden 1 adım dahi atamayacağımızı söyledi ve bu teknik konuların üstüne ağırlık veren antrenman programları hazırladı. Bir kaç arkadaşımızın mevkilerini değiştirdi ama fazla zamanı olmadığı için Avrupa Ligi’nin birçok etabında sizlerinde takip ettiği gibi çok oyuncu ile oynamayı tercih etti. Yeni arkadaşlarla oyuna başlamayı onlara tecrübe kazandırmayı hedefledi. Zaman zaman tecrübeli arkadaşlardan tecrübelerini göstermelerini de istedi. Herkesi görmek tanımak için olabilir. Bursa’da elimize hatta evimize kadar gelen finali bütün takım arkadaşlarım gibi bende kazanmak isterdim. Bunun için de tecrübeli oyunculardan daha fazla yararlanabilirdi diye düşünüyorum.
Yeni antrenörümüzün bana göre Avrupa Ligi’nde düşünmesi gereken 2009 Avrupa Şampiyonası’na çıkaracağım takıma bir kaç yeni oyuncu empoze edebileceğim bir platform olur mu olmalıydı.
Sakat ya da olmayan oyunculardan uzun uzun bahsetme gereği duymuyorum. Hepsinin yokluğunu takım olarak büyük ölçüde hissettik. Ama hepsi sorumluluk sahibi oyuncular ve 2009 Avrupa Şampiyonası’nda takımdaki yerlerini alacaklarına eminim. Avrupa Şampiyonası öncesinde 2008 yılı sakat arkadaşlar için tedavi görmek ve sakatlıklarını gidermek adına iyi bir fırsat oldu.
2009 Avrupa Şampiyonası’na gelince ilk önce böyle büyük bir organizasyona ev sahipliği yapmak gerçekten kolay bir iş değil. Ama bir çok kez gösterdik ki bu işin altından rahatlıkla kalkabiliyoruz. 2003 yılında Bayanlar Avrupa Şampiyonası finalleri, İzmir’deki Olimpiyat elemesi ve en son Bursa’da Avrupa Ligi Finali bunun en güzel kanıtı. 2009 Avrupa Şampiyonası’nda da bu işin altından anlımızın akıyla çıkacağımıza eminim.
Aklımda hala Olimpiyat Elemeleri maçları var. 3-2 Finlandiya’ya ve ardından 3-2 Almanya’ya ucu ucuna elimizden kaçan maçlar. İzmir’de gösterdik ki Avrupa’da bizde varız artik!
Diğer takımlarda biliyorlar ki Türkiye artık kolay yutulacak bir takım değil. O yüzden ben sakat arkadaşlarımızın takıma döndükten sonra tek hedefimizin Avrupa Şampiyonası olduğuna inanarak çalışırsak bu hedeften bizi kimsenin saptıramayacağına inanıyorum.
Tabii ki ilgi alaka ve destekle motivasyonumuzun yükseltilmesi gerekiyor. Bunların çok ufak ayrıntılar olmasına rağmen her zaman gözden kaçıyor. Milli takim biz oyuncular bakımından bütün sezonun bittiği sakatlıkların rehabilite edileceği ve ailelerimizle vakit geçireceğimiz, tatil yapacağımız zamanlara denk gelmesi bu yüzden de zaman zaman motivasyonumuzu yükseltmek amaçlı tesvik edilmemiz sağlanmalı. Bir örnek vermek istiyorum. Almanya’ya Avrupa Ligi’nin bir ayağını oynamak için gittiğimizde Alman takımı eşleri çocukları hatta köpekleri ile beraber kamp yapıyorlar ve maçlara hazırlanıyorlardı. İlk gördüğümüzde çok şaşırdık ama sonradan ne kadar güzel bir organizasyon olduğunu fark ettik. Kamptalar antrenman yapıyorlar, toplantılarına giriyorlar ama boş vakitlerinde de eşleri çocukları ve hatta hatta köpekleriyle zaman geçiriyorlar. Bizimde kamp dönemlerimizin içine ailelerimiz, eslerimiz, çocuklarımız hatta kopeklerimiz ile vakit geçirebileceğimiz organizasyonların konulabileceğini sanıyorum. Futbol milli takımımızın bile dünya kupası finallerine aileleri ile birlikte hazırlandığını hatırlarsak bu isteğin abest olmadığına kanaat getirebiliriz. Milli takım oyuncuları olarak daha fazla ilgi alaka ve destekle daha iyi yerlere gelebileceğimize tüm takım arkadaşlarım gibi bende inanıyorum.
Son olarak da 2009 Avrupa Şampiyonası’nda A Erkek Milli Takımımızı bütün voleybol camiasının el birliği ile uluslararası bir marka haline getirebiliriz diye düşünüyorum.
Tüm samimiyetimle söylüyorum ki Avrupa Şampiyonası Türk Erkek Voleybolunun sıçrama yapacağı bir şampiyona olacaktır.
Sevgi ve saygılarımla…
NOT: geçtiğimiz günlerde babasını kaybeden Voleybol Federasyonu Başkanımız Erol Ünal Karabıyık’a sizlerin aracılığı ile başsağlığı dilemek istiyorum.
Comments are closed.