İnsanın içinden yazmak dahi gelmiyor. Her maç aynı şeyleri görmekten bıktık artık. Üç büyükler denen takımların birkaç küçük taraftarı, bir spor müsabakasını bir terör organizasyonuna çevirmekten çekinmiyor! Her maçta karşılıklı provokasyon, danışıklı bir dövüş sahneye konuyor. Galatasaray’ın çok muhterem(!) taraftarı servis atmaya giden gencecik kızın üzerine torpil atıyor. O torpil biz basın mensuplarının kafasının üzerinden teğet geçiyor ve şans eseri kimse yaralanmadan patlıyor. Taraflexin (salon zeminindeki sentetik kaplama maddesi) üzerindeki yanık izleri, olası bir felaketin boyutunu gözler önüne seriyor. Bu pislikleri daha ne kadar göreceğiz salonlarda merak ediyorum.
Polis de seyretti!
Salonda seyirci sayısı kadar polis var. Çevik kuvveti, asayişi, sivili kaynıyor adeta Burhan Felek’te. Torpiller ardı ardına patlarken ayağa kalkmaya dahi tenezzül etmiyor polis. Sebep? Müdahale emri gelmemiş! “Siz bu maçı seyretmeye mi geldiniz”, “Biletiniz var mı” diye ironi yapıyoruz, polisler yüzümüze boş boş bakıyor. Sanki insan değil, etten kemikten makine! Bu statların, salonların güvenliği bu polise emanet! Bir de Türk sporunun marka değerinden bahsediyoruz! Çok komik doğrusu. TVF Başkanı Erol Ünal Karabıyık yerinden kalkarak polislere talimat veriyor, polis de salonu ondan sonra hizaya getiriyor. Sayın Başkanın polis kökenli bir kişi olduğunu duymuştuk ama Eminyet Genel Müdürü kadar yetkisi olduğunu hiç duymamıştık! Bunu da öğrenmiş olduk bu vesileyle.
Aralarında anlaşmışlar
Dedik ya, Galatasaraylılar başlattı torpil olayını, Fenerbahçeliler altta kalır mı? Anında cevap verdiler kendilerine yakışan şekilde(!) belli ki bu tipler kendi aralarında önceden planlamışlar bu pislik organizasyonu! Yoksa bu denli eşit tepki, bu denli ani reaksiyon göremezdik salonda. Zavallı polis de arama yaptım, salona girişte uygulama yaptım zannediyor.
Maçta ne oldu?
Bunların haricinde yazacak çok şey var aslında. Ama dedik ya, insanın içini karartıyorlar, keyfini kaçırıyorlar. Bu yüzden genel notları özetleyerek yazıyorum.
– Galatasaray demek, Rosir Calderon+Eleonora Lo Bianco demek. Bu iki oyuncu yokken Galatasaray’ın gücü yarı yarıya azalıyor. Play-off’a dahi kalamayacak bir görüntü sergiliyor.
– Galatasaray Fenerbahçe Universal’den o kadar korkmuş ki, 16-17 yaşındaki genç takım oyuncularına karşı bile Calderon’suz kazanamayacağını düşünüyor sarı kırmızılı takım. Bir de bu takımın şampiyonluk hedefi vardı öyle mi? İlginç doğrusu!
– Fenerbahçe’nin maça protesto amacıyla genç takımını çıkarmasını saygıyla karşılamalıyız. Ancak hocasının ve yabancı oyuncularının olmaması dolayısıyla bu kararı alması zorunlu değildi. Kalan Türk oyuncularla da pekala mücadele edebilirdi sarı lacivertliler.
– Genç takımla çıkıyorsunuz çıkmasına da, bari o takımın kendi antrenörünü de çıkarsaydınız sahaya. Onlarla çalışmamış, onları iyi tanımayan bir antrenör garip kaçtı doğrusu. Tut ki o takımın asli antrenörünün diploma kademesi yetmiyor bu tarz bir maça, o zaman da yardımcı olarak çıkartırsın olur biter.
– Maç öncesi kura çekimine giden kaptanlardan Natalia Hanikoğlu 37, Ezgi Dilik ise 17 yaşında. Hanikoğlu Rusya Milli takımına ilk kez gittiğinde Dilik henüz doğmamıştı. Bu bakımdan ilginç bir görüntü oluşturdu iki oyuncunun aynı karede yer alması.
Fenerbahçeli gençler
Böylesi bir maçta böylesi bir rakibe karşı değerlendirme yapmak çok zor. Ancak bu gençlerin azmini ve direnme gücünü takdir etmek şart. Bunun yanı sıra eşik seviyesine yaklaşan oyuncu kardeşlerimize birkaç önerimiz olacak. Bu tarz genç oyuncuların en büyük zaafı, belirli pozisyonlarda kendilerini olduklarından daha yüksekte görmeleridir.
Mesela Galatasaraylı Calderon arkadan bir top vuruyor. Onu gören Yaren Karasar ve Cansu Nur İsmailoğlu da aynı topa yüklenmek istiyorlar. Ancak bu genç oyuncuların zamanlaması, fizik kapasitesi ve patlayıcı gücü Kübalı oyuncu seviyesinde değil. Bu yüzden ya topu auta vuruyorlar, ya da fileye takıyorlar. Karşılarında olmaması gereken ikili bloğu görüp arkasına plase attıklarında Golyat’ın da yenilebileceğini düşünmüyorlar.
Mesela takım kaptanı pasör Ezgi Dilik, defanstan çıkan topun altına zor girip önündeki köşe oyuncusuna pas atmak varken büyüklerinden ya da televizyonda izlediği dünya yıldızlarından gördüğü gibi arkasına top uzatmaya kalkıyor. Neticede top hakem kulesine gidiyor. Kaptan olmanın kendisine yüklediği sorumluluğun da etkisiyle her topa yetişmeye çalışıyor. Bu nedenle voleybolun sahadaki tüm oyuncularla oynanması gereken bir takım sporu olduğunu unutuyor ve hata yapıyor.
Libero Erçe Su Kasapoğlu, muhtemelen alt yapı maçlarında yaptığı şekilde gelen her servisi karşılamak istiyor. Ancak kendi savunma bölgesinden bir hayli uzaktaki topa koşunca hem rakibine kolay bir sayı hediye ediyor, hem de o manşeti alacak takım arkadaşını oyundan düşürüyor.
Özetle oyuncular, farkındalık ilkesi gereği mevcut durumlarını bilip oyunlarını ona göre şekillendirmeli, eksiklerini bu ilke çerçevesinde kapatmalıdırlar.
Bütün bunların haricinde orta oyuncu Nil Surura Şentürk ve oyuna son sette dahil olan Derya Güç, oynadıkları oyun itibariyle gelecek vadeden birer oyuncu olabileceğini gösterdi.
Voleybol dolu günler dileğiyle,
Kayhan Kösem
kkayhan@hotmail.com
Comments are closed.