Biliyorum, önümüz, arkamız, sağımız, solumuz futbol, Süper Final, şampiyonluk maçı tamam ama…
Bir durun ve voleybolcu kadınlarımızın elde ettiği başarının çapını bir düşünün.
52 yıl sonra Türkiye Olimpiyatlar’da.
52 yıl… Yarım asır…
Onlar müthiş bir şey başardılar.
“Olmaz” denileni oldurdular.
Bileklerinin hakkıyla…
Hepimizin onları ayakta alkışlaması gerekiyor.
Avuçlarımız patlayıncaya kadar.
Hepsi de inanılmaz kadınlar…
Birbirinden zeki, esprili, çalışkan, modern, yetenekli, fedakâr, sabırlı…
Bir de güzeller…
Onlarınki voleybola adanmış bir hayat…
Hepsi Türkiye’nin en iyi takımlarında birbirlerinin rakibi ama Milli Takım’da tek yürek oluyorlar.
Aynı kuşağın pırıl pırıl sporcuları…
Bir de kadınlar…
Asla sahaya makyajsız çıkmıyorlar.
Tırnaklarından ay-yıldızlı ojeyi eksik etmiyorlar.
Futbolcular ve basketbolcular kadar olmasa da sıkı para kazanıyorlar ama her kuruşu hak ediyorlar.
Zeynel Abidin Ağgül’ün stüdyosunda buluştuk.
Benim için son zamanların en eğlenceli, en neşeli çekimiydi. Kaptan Esra Gümüş ne yazık ki bir yakınının sağlık sorunu nedeniyle aramızda olamadı.
Ama onun dışında kadro tamdı.
Bir taraftan Kemer Ebil’den Yasin Yazıcı, saçlarını yapıyordu, bir taraftan kızlar Zeynel’in köpeği Maço’yla şakalaşıyordu.
Cıvıl cıvıl bir ortam.
YANLARINDA KÜÇÜCÜK KALDIM
Bana çok iyi geldi, her yerde kendimi iri bir kadın olarak hissedince mutsuz oluyordum, onların yanında küçücük kaldım.
Hepsi dalyan gibi maşallah.
Upuzun bacaklar, kaslı, güzel kollar…
Zeynel hep son anda imdadıma yetişiyor, bu sefer de öyle oldu.
Türkiye’nin en iyi fotoğrafçılarından biri, Voleybol Milli Takımı’nı görüntüleyecekti ama istedim ki, üzerlerinde farklı kıyafetler olsun. Büyük markalardan rica ettim, ıh ıhh, bir türlü olmadı, ayarlayamadım.
Kıyafet konusunda da imdadıma Marieposa’cılar yetişti, sağolsunlar geldiler, birbirinden güzel bir sürü renkli kıyafet ve ayakkabı getirdiler.
Kızlar güle oynaya giyindi, birlikte eğlenerek bu pozları verdik.
Onlar gerçekten muhteşem, gözümüz gibi bakalım.
Ve sonuna kadar destek verelim.
Hepsine şimdiden iyi şans diliyorum.
SAHA BİZİM PODYUMUMUZ ASLA MAKYAJSIZ ÇIKMAYIZ
* 52 yıl sonra, Türkiye’yi Olimpiyatlar’da temsil etme onurunu elde ettiniz. İnsan ne hissediyor?
– Müthiş bir gurur! 52 yıl sonra elemeleri kazanarak, Olimpiyatlar’a giden ilk Türk takımıyız. Tarihe geçeceğiz az şey mi bu? Türk kadınını böyle bir platformda temsil edeceğiz. Her sporcunun hayali Olimpiyat, bunun üstü yok ki…
* Rakip takımlarda oynuyorsunuz. Ama Milli Takım’da biraradasınız ve çok uyumlusunuz. Bu uyumu nasıl yakalıyorsunuz?
– Birbirimizi yıllardır tanıyoruz, birlikte büyüdük. Aynı kuşaktanız. Aynı kafadayız. Aynı hedef için uğraşıyoruz. Doğru, ligde kıran kırana bir mücadele oluyor ama Milli Takım’da tek yürek olmayı başarıyoruz. Her şeyden önemlisi bu: Tek yürek olabilmek.
* Kavgalı, küs birileri yok mu?
– Kadın takımlarında kapris oluyor. Ama bir şekilde hallediyoruz.
* Ne tür kaprisler oluyor?
– O gün biri regl olmuştur, kafası dağınıktır, bir şeye takılır, bir topa vuramaz, “Ben niye vuramadım?” der, kendine bozulur, öteki üzerine alınır. Böyle küçük şeyler…
* İyi voleybol oynamanın sırrı nedir?
– Sabırlı olmak. Ve çok çalışmak.
* Bir sürü kadın voleybolcu var, senin farkın ne ki bu noktalara gelebildin?
– Bazen insanın karşısına fırsatlar çıkıyor, onları iyi değerlendirmeyi bilmek lazım. O zaman bir üst seviyeye sıçrayabiliyorsun. 2003’te Milli Takım’a çağrıldım. Avrupa Şampiyonası’nda, ‘En iyi libero’ seçildim. Eczacıbaşı’na transfer oldum. O seneden sonra da hep Milli Takım’da oynadım. Avrupa Şampiyonası’nda iyi performans sergileyemeseydim, belki de bugün bu konumda olamayacaktım.
* Bu kadar iyi bir voleybolcu olmak ne kadar zahmetli bir şey?
– Çok zahmetli ve zor. Esas olan yaptığın işi deli gibi sevmek. Biz hepimiz voleybol aşığı kadınlarız. Bu bizim profesyonel işimiz, hobimiz değil. İşimize hak ettiği değeri veriyoruz. Sosyal hayatımız pek yok. Sabah – akşam antrenmana gidiyoruz.
* Nasıl başladı hikayen?
– Samsunluyum. Voleybola ilkokul 3’te başladım ve hiç bırakmadım. Üniversiteyi bitirene kadar Samsun’daydım, sonra İstanbul’a geldim.
* İstanbul’da zorlanmadın mı?
– Zorlanmaz olur muyum? İlk geldiğimde nefret ettim. “Voleybolu bırakınca döneceğim” diyordum. Eşim hayatıma giren kadar. O da eski basketbolcu.
* Sporcular sporcularla mı daha iyi anlaşıyor?
– Genelde öyle. Çünkü sporcu ya da sporla ilgili biri, senin ne hissettiğini daha iyi anlıyor. Yazın iki-üç ay kampta oluyoruz. Anlayışlı bir eşin, sevgilin yoksa, işin zor…
* Bu kadar büyük bir başarı yakaladınız. Ama herkes Fenerbahçe- Galatasaray Süper Finali’ni konuşuyor. Bu seni yaralıyor mu?
– Hem de çok. Futbol, tabii ki hayatımızın bir parçası, ama her şey futbol demek değil. Daha fazla ilgiyi hak ediyoruz. Bizim elde ettiğimiz başarı, öyle her zaman elde edilecek bir şey de değil. Ama sıradan bir şeymiş gibi davranılıyor. Daha çok takip edilmek, ilgi görmek istiyoruz.
* Sahaya, ay-yıldızlı ojelerle çıktınız. Nereden aklınıza geldi?
– Dünya Şampiyonası’nda yaptık. Galibiyeti gerçekten istediğimizi hissettirmek için tırnaklarımızı boyuyoruz. Bahar ve Büşra çok yetenekli bu konuda, tırnaklarımız onlara emanet.
* Makyaj da yapıyorsunuz…
– Tabii! Asla makyajsız çıkmıyoruz sahaya. Çünkü şöyle düşünüyoruz: Burası da bizim podyumumuz, kendimize ve bizi izleyenlere saygımız var. Güzel görünmek istiyoruz.
* Eğitim?
– Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümü’nü bitirdim.
TAKIMIN ARABULUCUSU BENİM
* Bu takımın en büyüğü kim?
– (Gülüyor) Ben. Küçük gösteriyorum ama en yaşlısı benim! 32 yaşındayım. Takımdaki arabulucu da benim.
* Türkiye’de voleybol oynayanlar ne tür zorluklarla karşılaşıyor?
– Bu sporda kendini kanıtlayabilmek, bir yerlere gelebilmek zor. Kapasitesi çok iyi olup da sadece küçük şehirde voleybol oynadığı için kendini gösteremeyen çok oyuncu var.
* İlginç bir anı…
– Şampiyonlar Ligi’nde Fransa’da maç oynuyoruz. Karşımızdaki kolay olduğunu düşündüğümüz bir rakip. Biz de biraz sallandığımız için, maç zora girdi…
* Sallanmak ne demek?
– Hafife almışız. Normalde 25’te bitiyor set, ama 24-24 olunca 26’ya uzatmaya gidiyor. Tribünde de Türkler var, 25-24 olunca, seyircilerden biri tribünden indi, gelip beni sahada öptü. Maç bitti sanıyor, coşku yapıyor, oysa devam ediyor. Komik bir manzaraydı. Son sayı da riskli bir sayıydı, sahadan çıkardılar, devam ettik, Allah’tan kazandık.
* Bugünlere gelebilmek için ne kadar fedakârlık yaptın?
– Hepimiz çok yaptık. Sezonda kulüple sürekli deplasmana gidiyorsun. Hafta içi Şampiyonlar Ligi, hafta sonu Türkiye Ligi, Türkiye Kupası, Süper Kupa derken, nefes aldırmayan yoğun bir tempo. Evimde vakit geçiremiyorum, eşime vakit ayıramıyorum, ailemi göremiyorum. Sezon bitiyor Milli Takım başlıyor, kampa giriyoruz. Ama şikayetçi değiliz, bizim işimiz bu.
* Olimpiyatlarda çok çok iyi bir derece alma şansınız var mı?
– Bu takıma ve kendime çok inanıyorum.
Biz her şeyin üstesinden geliriz…
BEN VOLEYBOL İÇİN YARATILMIŞIM
* Sen bu takımın starısın…
– (Gülüyor) Bilmem, öyle miyim?
* Nerede oynuyorsun?
– Pasör çaprazı. ‘Winner oyuncu’ da diyorlar. Hücumda katkı sağlayan, skora yönelik oyuncu, smaçör.
* Yarım asır sonra böyle büyük bir başarı elde ettiniz. Ne hissediyorsun?
– Maç bitti, ağlamaya başladım. Bir sporcunun hayal edebileceği en büyük şey, Olimpiyat’a kalabilmek. Bunu başaran takımın parçası olmak çok önemli. Profesyonellikte, kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama birbirimizi seviyoruz, dahası saygı da duyuyoruz. Herkes çok uyumlu. Çıkıntı biri yok.
* İyi voleybolcu olmak kolay bir şey mi?
– Yok, bu seviyede voleybol oynamak çok zor. Sabırlı olmanız gerekiyor, yetenek de çok önemli. Ama ne yazık ki her şey çalışarak da olmuyor.
* Senin hikâyen nasıl başladı?
– 12 yaşımda spora başladım, basketbol oynadım, atletizm yaptım. İkisini de beceremedim. Voleybol başka. Herkes, “Sen voleybol için yaratılmışsın!” diyor, doğru. Ben başka bir şey yapamazmışım.
* Takımdaki tek anne sensin. Hiç tereddüt etmedin mi, “Ben bebek yapmayayım, yıldız sporcuyum. Anne olduktan sonra voleybol kariyerim inişe geçer” diye…
– Hayır, çok istiyordum yaptım. O dönem çok tepki aldım, “Bir daha asla sahalara dönemeyecek, performansının en üst seviyesinde hamile kaldı, delirmiş” dediler. 24 yaşımda doğurdum, genç anne olduğum için geri dönüşüm kolay oldu. Bizim işte herkes 35’inden
sonra çocuk yapıyor, bense çocuğumla birlikte
büyümek istedim.
* Ne kadar görüşebiliyorsunuz?
– Annem babam yanımdan hiç ayrılmıyor, sağolsunlar kızıma da getiriyorlar. Bütün boşluklarda görüşüyoruz.
* Adı ne?
– Zeynep Penelope. İspanya’da oynuyordum o dönem, orada doğurdum, İspanyol ismi de olsun istedim.
* Kocan ne iş yapıyor?
– Tekstil mühendisi ama 20 sene Galatasaray’da sutopu oynadı. Sporcu kökenli olduğu için halden anlıyor. Zaten Akdeniz Oyunları’nda tanıştık, o da Sutopu Milli Takımı’ndaydı.
* Anne olduktan sonra voleybolunda değişen ne oldu?
– Sorumluluk duygum arttı. Takımı daha çok düşünerek ve daha sorumluluk alarak oynuyorum.
* 52 sene sonra çok büyük bir başarı yakaladınız ama herkes futboldan söz ediyor…
– Hepimiz futbolun bir endüstri olduğunun farkındayız. Ama Milli Takım’ın ayrı bir yeri olması gerektiğini düşünüyoruz. 52 yıl önce takım sporlarına gitmişiz ama hep davetle. Eleme üsulüne geçildikten sonra, hiçbir takım, olimpiyatlara katılamamış. Bu tarihte bir ilk. Daha fazla ilgiyi hak ediyoruz.
* Makyaj?
– Ben makyajsız hiç çıkmam.
* Kimse laf edemez mi?
– Etseler de bu benim işim. Siz işinize bakımsız gider misiniz?
* Eğitim?
– Üniversitedeyim ama gidemediğim için bitiremiyorum, spor okuyorum.
* Kendini kanıtlamak zorunda hissediyor musun?
– Hayır ama o sahaya çıktığınızda, insan annesini bile tanımıyor. Kazanma hırsı başka bir şey.
* Gurur duyduğun bir şey söyle…
– Dünya Federasyonu beni ‘FIVB Hero’ seçti. Bir kampanyayla bizi kahraman olarak tanıttılar.
Dünya genelinde heykelimizi
dikecekler. Türkiye’den
sadece ben seçildim ama başka ülkelerden de voleybolcular var…
OLİMPİYATA KALDIK TWITTER’DA TREND TOPIC BILE OLAMADIK
* Kaç yaşındasın?
– 21. Ben takımın en küçüğüyüm.
* Kaç yıldır millisin?
– Alt yapıları da sayarsak 10, ama A Milli’de beş yıldır oynuyorum.
* 52 yıl sonra sayenizde Olimpiyatlar’dayız. Ne diyorsun?
– 52, babamın yaşı. En son babamın doğduğu yıl gitmişler. Bu kadar sene sonra, bunu başaran takımın içinde yer almak muhteşem bir şey. Tek sebebi var, aramızdaki o müthiş uyum.
* Bu uyumu nasıl yakaladınız?
– Kadın takımında aslında uyum sağlamak zor. Erkekler, iki yumruk atıyorlar, ne problemleri varsa çözüyorlar, sonra her şey tatlıya bağlanıyor. Kadınlarda öyle olmuyor. Ama biz başardık. Birinden maya, birinden kabartma tozu, birinde şeker, un aldık, ortaya güzel bir pasta çıkardık.
* Kavga, küslük…
– Altı ay kampta kalıyoruz, siz kocanızla kavga etmiyor musunuz? Zaman zaman oluyor. Ama
bir aileyiz, kendi içimizde hallediyoruz.
* Milli forma sizin için ne ifade ediyor?
– 70 milyonu sırtınızda taşıyorsunuz. Muhteşem bir onur ve sorumluluk.
* İyi voleybol oynamanın sırrı ne?
– Akıl! Bence aptal bir insan voleybol oynayamaz. Sonra becerikli olmanız gerekiyor ve taktik geliştirebilmeniz. Ve tabii çok çalışmanız ve sabırlı olmanız…
REKLAMCILIK OKUDUM
* Eğitim?
– Bilgi Üniversitesi’nde reklamcılık okudum. Çünkü 10 yıl sonra voleybol hayatım bitince, boşluğa düşmek istemiyorum. O yüzden bir taraftan da, spor sonrası ne yapabilirimi düşünüyorum. İtalyanca öğreniyorum ve master yapıyorum.
* Senin voleybol hikayen nasıl başladı?
– Annem ve babam, eski milli voleybolcu. Ama ben çok tepkiliydim, atletizm yaptım, basketbol oynadım. Ama sonra kader ağlarını ördü, voleybolcu oldum. Bütün gençlere de tavsiye ederim. Takım sporunda başarıyı bölüşmek, mağlubiyete birlikte üzülmek, birbirini suçlamadan, “Hata bizimdi” diyebilmek, insana çok şey öğretiyor.
* 52 yıl sonra bu kadar büyük bir başarı geldi ama hâlâ herkes futbol konuşuyor…
– Yapacak bir şey yok. Biz futbol ülkesiyiz. Voleybolcular olarak futbolcuların gölgesinde kalmaya alıştık. Olimpiyat’a kaldığımız zaman, Twitter’da trend topic bile olamadık, komik ve aynı zamanda üzücü. Son maça kadar, gazetedeki spor bölümünün ancak beşinci sayfasında haberdik. Ama bunu da yıkabileceğimizi düşünüyoruz.
* Ojeleri tırnaklar…
– O bir motivasyon bizim için. Hepimiz makyaj da yapıyoruz…
* İtiraz eden…
– Var. Babam! “Gözüne boya kaçacak kızım!” diyor. Ama biz, maça çıkan bir arkadaşımız makyaja yapmadığı zaman, “Neyin var? Hasta mısın?” diye soruyoruz. Beton gibi bir suratla çıkmak yandaki arkadaşlarımızı da olumsuz etkiliyor.
* Regl olmak performansınızı etkiliyor mu?
– Hayır, regl olduğumuz zaman daha iyi oynadığımız bile oluyor.
* Çok gençsin…
– Yok, bu büyümüş halim. 15 yaşında A Takımda oynamaya başladığımda, pasorüm ya, 27-28 yaşındakileri idare ediyordum sahada…
* Komik bir anı…
– Bir keresinde antrenörümüz cep telefonlarımızı topluyordu. Ben de muzip bir tipim. Aldım, bütün arkadaşlarımın telefon alarmını kurdum. Birini gecenin üçüne, birini üç buçuğa, birini dörde, dört buçuğa… Hepsi ötecek. Aynen öyle oldu.
Gecenin bir yarısı teker teker ötmeye başlamış. Antrenörümüz illallah dedi, ertesi gün telefonlarımızı geri verdi.
Hürriyet / Ayşe ARMAN
Fotoğraflar için tıklayınız…
Comments are closed.