İspanya´daki voleybol temsilcimiz Tuğba Kılıç

Voleybol hayatını ve yaşamını İspanya’da sürdüren Tuğba Kılıç ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Başarılı sporcu ile Türkiye’den İspanya’ya uzanan voleybol yaşantısı, geçirdiği hastalıktan sonra yaşadıklarını ve yakında yayına girecek olan kitabı hakkında konuştuk.

İşte Tuğba Kılıç hakkında bilinmeyenler:

Kendinizden bahsedebilir misiniz?
14.06.1984 İzmir doğumluyum. Ailem Girit ve Yugoslav kökenli. Sporcu bir aileden geliyorum. 1.90 boyundayım. Eğitim hayatımı İzmir´de tamamladım. Profesyonel voleybol hayatım dışında ayrıca 5 senedir aktüel bir dergide editör görevinde çalışma hayatıma da devam ediyorum. 3 senedir İspanya´da yaşıyorum.

Voleybola nerede ve nasıl başladınız?
Voleybola 1996 yılında İzmir Gazi İlkogretim okulundaki beden eğitimi öğretmenimin sayesinde başladım. Boyum yaşıtlarıma göre çok uzundu ve bu da herkesin dikkatini çekiyordu. Bir gün okuldaki öğretmenim yanıma gelip beni bu spora yönlendirmek istediğini söyledi, daha sonra ailemle görüştü. sporcu kökenli bir aileye sahip olup zaten hayatınızda spor yapmadan geçireceğiniz bir donem olabileceğini düşünmüyorum. Ailemin de ısrarlarıyla voleybol bu şekilde hayatıma girmeye başladı. 1 sene okul takımında oynadıktan sonra fiziğim kulüplerin dikkatini çekmeye başladı. Beden eğitimi öğretmenimin de desteğiyle gerçek voleybol hayatıma aslında Karşıyaka spor kulübünün A takım yaz kampıyla adım attım. O sene Cengiz Göllü ve İsmail Yengil gibi çok değerli antrenörlerle çalıştım ve benim voleybol hayatıma gerçekten çok şey kattılar.

Uzun bir süre Karşıyaka spor kulübünde oynadıktan sonra sırasıyla Alternatif Spor Kulübü, Karşıyaka Spor Kulübü, Milli Eğitim Vakfı Spor Kulübü, Marmaris Belediyespor, Okay Lojistik Spor Kulübü, Autocars Puyol Lloret De Mar C.V. (Barcelona) ve bu sezon başı C.v. Universitario Voleibol Guadalajara´ya transfer olarak voleybol hayatıma devam ettim. 2006 yılında göğüs kanseri teşhisiyle spor hayatımda zor günler yasadım, doktorlarımın ısrarı hastalığım bitene kadar voleybolu bırakmamdan yana olsa da ben bu yolu seçmeyip 1 sezon daha 2.Lig’te basarılı bir oyun sergiledim. Zor bir donemdi, o zor dönemimde beni hayata bağlayan tek şey aslında voleyboldu diyebilirim. Hastalığımın hızlı ilerlemesiyle 1 sene mecburen de olsa voleybola ara verdim. Sıkıntılı dönemlerdi fakat ben güçlü bir karaktere sahibim, tek basına tüm bu zorluklarla başa çıkabildim. Zahmetli ve yorucu bir tedavi sureci sonrasında sağlığıma kavuştum ve hayatımda sadece dergi editörlüğü değil voleybolunda devam etmesi kararını aldım. Bir menajer aracılığıyla maç videolarımı kulüplere yolladım ve İspanya´nın Barcelona şehrinden bir takım beni transfer etmek istedi. Menajer aracılığıyla görüşmeler tamamlandı ve benim İspanya´ya transferim bu şekilde gerçekleşmiş oldu. Aslında hastalığım sebebiyle eski formumu ve kendime olan güvenimi tekrar geri getirmek ve bunu yabancı bir ülkede gerçekleştirmek çok kolay değildi. Sıkı bir çalışma süreciyle kısa surede toparlanmaya başladım. Hayatta her zaman inançlı olmak çok önemli, ben o inancımı hiç yitirmedim ve şuan İspanya´da Türk kimliği altında başarılı olmaktan gayet onur duyuyorum.

İspanya´daki voleybol yaşamınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Autocars Puyol Lloret De Mar C.V. takımına transfer olduğum ilk sene zordu çünkü Türklere karsı ön yargıya sahiplerdi. Kültürümüzü, yasayışımızı kısacası ülkemizi tanımadan bizi eğitimsiz, sığ görüşlü, modern yasayış anlayışından uzak sanıyorlardı. Hatta çok ilginçtir ki bana ilk soruları sen ülkene gidince kara çarşafla mı geziyorsun olmuştu. Önemli bir Avrupa ülkesinde bu soruyla karsılaşmak ne acıdır. İlk olarak onlara Türkiye´nin gerçekte nasıl bir ülke olduğunu, kültürünü, insanlarını, yasayışını anlattım, bana o kadar soru sordular ki… Zordu ama birkaç ay gibi kısa bir sürede gerçekten önyargılarını silmeyi basardım. Bana güven duymaya başladılar ve bunun getirisi olarak ta kısa bir sürede ben de takıma adapte olabildim.

2 sene Autocars Puyol Lloret De Mar C.V. takımında oynadıktan sonra geçen sezon başı C.v. Universitario Voleibol Guadalajara takımına transfer olarak bu takımla 2 senelik sözleşme imzaladım. Burası lig kalitesi bakımından daha iyi bir takım. Daha profesyonel olanaklara sahip, güçlü yöneticileri olan ligin önemli Süper liga 2 kulüplerinden. Voleybol hayatımın en güzel geçen senesi diyebilirim. Çok sıkı bir antrenman programı, disiplinli bir çalışma temposunda olmama rağmen voleybol oynamaktan kesinlikle çok zevk aldığım bir seneydi. Hastalığımın tüm izlerini attıktan sonra fizik olarak güçlenip iyi bir sezon çıkarmak ve burada Türk kimliğiyle herkesin sizi başarılı bulması, buradaki gazetelerde hakkımda çıkan her yazıda Türk olduğumun altının çizilmesi harika bir onur.

Antrenman ve maçlara gelince burada tüm olanaklar çok yüksek fakat maçlara çok fazla seyirci katkısı yok. Genelde oyuncu aileleri, basın, kulüp altyapısındaki sporcu ve sporcu aileleri maçlara geliyor. Antrenmanlar önemli materyallerle birleştirilip yapılıyor. Mesela hayatımda ilk defa servis makinesiyle çalışma fırsatı burada buldum diyebilirim. Programlı ve düzgün isleyen bir antrenman programında çalışıyoruz, her gün antrenmandan önce antrenörümüz antrenmanda neler yapacağımızın çalışmasını mail olarak bize yolluyor, antrenmandan önce maili inceleyip koşullu olarak antrenmanlara geliyoruz. Bence bu çok güzel çünkü önceden ne yapacağınızı bilmek sizi o ise daha motive yapıyor. Sıkı, yorucu fakat gerçekten zevkle antrenman yapmak gerçekten burada fazlasıyla hissettiğim bir duygu.

Türkiye´den uzakta yasamanın sizin için ne gibi zorlukları oldu?
İlk sene benim için zordu, çok fazla strese kapıldım, uyku düzenim bozuldu. Yemek kültürüne bir sure alışamadım. Tabi yalnız olmak bunun en kotü yanıydı. Sadece spor salonu ve ev yasamı vardı. Ailem, arkadaşlarım hepsi çok uzaktaydı ve ben sürekli özlem duyuyordum. Ayrıca bayramlar ve özel günler benim için çok zordu. Hiçbir şeyin tadını sevdiklerinizden uzakta alamıyorsunuz, isterseniz dünyanın en iyi olanaklara sahip insanı olun inanın bos. Ama zamanla alışmaya başladım, özellikle bu sezon bası Madrid´e taşınmamla her şey yoluna girdi, burada çok mutluyum. Güzel, nezih bir çevreye sahibim, kısa bir süredir hayatımda olsa da nişanlım ve ailesi buraya tamamıyla adapte olmamı sağladılar, beni bir saniye bile olsun yalnız hissettirmiyorlar. İspanya´nın bana en büyük hediyesi sanırım harika bir hayat arkadaşı ve harika bir aileye sahip olmaktı. Kısacası zor günleri geçirip artik burada mutlu ve huzurluyum.

Boş zamanlarınızı nasıl geçirirsiniz?
Aslında dergi editörlüğü görevimle voleybol hayatımı birleştirirsek çok fazla boş zamana sahip biri değilim. Çoğunlukla dergideki görevime konsantre olmaya çalışıyorum. Kitap ve dergi okumayı çok seviyorum. Debbie Macomber hayranıyım. Ev hayatını çok seven bir insanim, zamanımın çoğunu evimde geçirmeyi tercih ederim. Bu yüzden evimin her kösesi buna göre dekore edilip, düzenlendi. Spor odası, hobi odası ve çatı katındaki çalışma odası özellikle evimde çok zaman geçirdiğim yerler. Ayrıca büyük bir bahçeye sahibim ve bahçe isleriyle uğraşmayı da çok seviyorum. Gastronomiye merakım da çok fazla bu yüzdendir ki takım arkadaşlarım evimden hiç eksik olmazlar, sayemde Türk mutfağını çok iyi tanıyorlar ve hemen hemen birçok yemeğin ismini biliyorlar.

Müzik dinlemeyi de çok severim, özellikle Yunan müzikleri ve tabiî ki Anna Vissi. Fakat yazmak hepsinin üzerinde farklı bir tutku benim için. Yakında 4 senedir üzerinde çalıştığım ´Bir Kadın Öyküsü´adlı kitabım yayına girecek. Kitabım birbirinden çok farklı hayatlar yasayan kadınlarla yaptığım röportajları içeriyor. Konsept olarak biraz farklı, kitabın içeriğindeki röportajlara ek olarak farklı bir yayın stili ve fotoğraflar yer alıyor.

Bizi kırmayıp röportajı geri çevirmediğiniz için size çok teşekkür ederiz. Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Öncelikle çok güzel bir söyleşi oldu, ben teşekkür ederim. Buradan ailem başta olmak üzere; hayatımda bana katkısı olan herkese, son olarak ta temmuzda hayatımı birleştireceğim nisanlım Fernando Muñoz Benitez´e teşekkür ederim.

Röportaj : Recep Ekin

 


Haberi Paylaş

Comments are closed.