Tüm Türkiye Londra 2012 Olimpiyatları’na kitlenmiş desem de inanmayın. Türkiye hala Futbol takımlarının yalan transfer haberlerinin peşinde… Ama sıra konuşmaya geldi mi konuşan çok.
Ve 62 yıl sonra A Bayan Milli takımı ardından A Bayan Basketbol Milli takımı da katılınca son yılların en kalabalık bir Olimpiyat kafilesi oluverdik…
Ben ilk kez Olimpiyatları 1972 Münih Olimpiyatları ile tanıdım… Eniştem Gümrükçü olduğu için evde televizyon vardı, siyah beyaz da olsa televizyon yada sihirli kutu idi. Aklımda kalan ABD’li yüzücü Mark Spitz’in 7 altın madalya, bayanlarda da Avustralyalı yüzücü Shane Gould’un 5 altın madalya ile pisinlerin kral ve kraliçesi olarak da Olimpiyatlara damgasını vurmasıydı.
Yüzme ve kürek yarışmalarını ise o zamanın gencecik televizyoncusu Uğur Dündar’ın, benim Samatya Deniz Spor Kulübü’nden ağabeyim daha sonra da medya dünyasının duayeni ve meslektaşım olan Uğur Dündar son derece başarılı bir şekilde anlatmıştı. Daha sonra spordan uzaklaşıp programcı olmuş Yaşadığımız Günler adlı programıyla Türkiye’yi ekranlara kilitlemişti… Bir de Olimpiyat Köyü baskını ile hafızalarda kalmıştı Münih 72 Olimpiyatları. Ardından 40 yıl geçti…
Şimdi gazeteci olarak kızlarımızın 2003’ten beri başlayan başarılarının tavan yapması ve Olimpiyatlara gitme hakkını elde etmeleri beni bir başka mutlu etti… Londra’da yaşayan değerli arkadaşım Serdar Savaşır’ın evi hazır bir gitmek kalmıştı… Ancak ablası Şebnem hanımın vefatı planları alt üst etti. Sevgili arkadaşım Serdar’a ve ailesine başsağlığı diliyorum. Artık Sultanları tv’den izleyip sevinip, üzüleceğiz. Ama Londra Olimpiyatları’nı bir başka heyecan ve gözle izleyeceğiz… Avrupa Futbol Şampiyonası’ndan milli takımımız olmadığı için 2008’deki kadar keyif almadım. Olimpiyatları daha çok Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu ile güreş ve tekvandocuların başarılarıyla bir başka heyecanla izledik. Fenerbahçe’nin 17 sporcunun yer alması bir başka anlam taşıyor. Fenerbahçe’nin gerçek bir spor kulübü olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.
Yüzmede bu kez ilgimi Derya Büyükuncu’nun 6. kez Olimpiyatlara gitmesi dikkatimi çekiyor. 6-7 yaşlarında ve daha sonra pek çok kez haber ve röportajlarını yayınladığım Derya Büyükuncu’yu kutluyorum… Derya çölde yetişen bir çiçek gibi… Sadece ailesinin büyük desteğiyle başladığı yüzme maratonunda zaman zaman TMOK’tan da destek aldı. Galatasaray’da destek verdi… Ama ailesinin desteği tavan yaptı. Annesi Eczacı Ayşe hanım ve babası Prof. Dr. Yılmaz Bey’e bir kez daha tebrikler diyorum… Bu heyecanlarını yıllarca beraber yaşamış bir gazeteci olarak hem mutluyum ama yeni Derya’lar yetiştirmekte yetersiz kaldığımız için de üzgünüm.
Voleybolculara gelince;
Onlarla da uzun süredir yan yanayız. Onlar büyüdü ben biraz daha yaşlandım. Neslihan’ın Balkan Şampiyonluğundan sonra ilk kez Antrenörü Adnan Kıstak ile beraber 199 kez yaptığım Spor Manşet’e 15 yaşında çıkması ve heyecandan titreyip konuşamaması dün gibi aklımda… Ancak o tv’lerden ziyade salonlarda konuştu. Önce İstanbul’a Yeşilyurt’a geldi, ardından 2003’deki Avrupa ikincisi olan takımda tavan yaptı ve Türk Voleybolunun Starı oldu… O zamanki kadroda bulunan Esra da gümüş madalyanın bir başka başarılı ismiydi.. Libero Gülden Kayalar Samsun’dan Urfa’ya oradan Eczacıbaşı’na ve milli takımın değişmez liberosu oluyor. (Sakatlıklar dışında)… Sultanların o zamanki kadroda bulunan Mesude, Çiğdem, Özlem, Aysun, Natalya gibi isimler daha uzun süre başarıyla forma giydiler ve zamanla veda ettiler. Yerlerini gençler almaya başladı. Eda, Seda, Özge-Gözde, Naz, Büşra, ardından Polen gibi gençler üzerlerine düşeni yerine getirerek başarıları sürdürdüler… Önce Avrupa 3. sü oldular, ardından Olimpiyat hakkını aldılar ve tarihe imza attılar… Başarı Grand Prix ile devam etti ve burada da kürsüye çıktılar..
Şimdi Londra’da madalya kovalayacaklar… Grupları çok zor ama Sultanlar bir başka deyişle Atatürk’ün kızları Brezilya maçıyla Türkiye saati ile 23.59’da ilk maçını oynayacaklar. Grand Prix’da da Çin’de son maçlarını oynamışlardı.
Gördüğüm takımın tam kolej havası yakalaması… Sultanlara başarılar diliyorum.
Bu arada Medya bölümünü de ele almadan geçemeyeceğim. Eczacıbaşı ve Vakıfbank kurumları, üst düzey ağırlık ekonomi yazar ve bölüm müdürlerini Olimpiyatlara davet etmiş… Bu sevindirici olay. Ekonomi yazarları biraz Olimpiyat biraz da Londra’yı gezme bahanesiyle voleybolu öğrenecekler ve anladıklarını da köşelerine yansıtacaklar…
Ama bana ters gelen taraf voleybol yazan günlük gazetelerin muhabirlerinin gitmemesi… Masraf olur diye kurumları göndermiyor… TVF de bu konuda duyarsız… 12 ay voleybol yazanlar yine TV’ye mahkum edecek ve oradan yorumlar yazılacak, mikrofonlara konuşacaklar. Daha derinlemesi ise yok… Voleybol bir fırsatı daha kaçırmış olacak. Demek TVF’nin tek işi salon yapmak… Voleybolun daha yukarılara çıkması için voleybolcuların başarısı yetmez… Her şey şu dönemde maksimum yapılmalı…
Voleybolu geçen Pekin 2008’de Ömer Üründül yorumlamıştı TRT ekranlarında, bu sefer kim yorumlayacak bayağı merak ediyorum… Voleybolu bu kadar basite almaya kimsenin hakkı yok… Bu konuda TVF ne yapıyor merak ediyorum. Son anda aylarca menajerlik yapan ya da yapmaya çalışan ülke ülke sporcuların peşinde koşa Nilüfer Hanım’ın yerine sadece Olimpiyatlar için Selcan Çağlar (Teoman)’ın takımın başına getirilmesi bir başka ilginç olay oldu…
Ben Özerk olan ve parası da olan TVF’nin görkemli bir yemekle Olimpiyat olayını daha kapsamlı ve şaşalı bir yemekle toplumla paylaşmasını beklerdim… Ancak Sayın Karabıyık yine işin cimriliğine kaçtı ve Eczacıbaşı’nın verdiği yemekle işi bedavaya getirdi… Ama bu durum bana çok ters geliyor… Koskoca federasyon bu işi yapmalıydı… Eczacıbaşı ise daveti çok kısıtlı tutarak olaya gereken havayı veremedi. Aklımda kalan Reina’da Burhan Felek Salonu’ndaymış gibi kocaman bir kutlama panosu önünde daracık yerde, zorla fotoğrafları çekilmeye çalışılan sporcular vardı…
Bu büyük başarı bana göre yeterince parlatılamadı. İnşallah kızlarımız başarılı sonuçlar alırlar da voleybol değerini daha arttırır…
Çin’de yapılan Grand Prix finallerinde bir tek gazetecinin olmaması ve ilk kez kazanılan 3.lüğün yeterince görüntülenmemesi büyük eksiklik olarak düşünüyorum… Bazı yerlerde ekonomi diyerek gereksiz cimrilik yapmanın bir anlamı yok… TVF farkında değil en büyük freni de kendisi yapıyor.
Hele hele hala Marketing bölümünün olmaması kocaman bir ayıp. Arabesklik sürüp gidiyor.
Yazacak çok konu var. Gelecek yazılarda onlara da geniş yer vereceğim. Şimdilik kızlarımıza, bayanlarımıza moda deyimle de kadınlarımıza Londra 2012’de başarılar diliyorum.
Sağlıcakla kalın.
Yüzünüzden gülme eksik olmasın.
Enver BAĞLARBAŞI
Comments are closed.