İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Galatasaray’ın oyun formasyonları ve sahadaki şablonları hemen hemen aynı. Böyle olunca da dünkü maçın galibini belirleyen, oyuncuların kritik anlardaki hata oranı ve oyun içerisindeki moral kondisyonu oldu.
Formasyon dediğimiz
Modern voleybolda maç içerisindeki aksiyonlar, geçiş oyunu dediğimiz bir kavramla ifade edilir. Bu geçiş oyunları ise manşetten hücuma ve bloktan savunmaya geçiş şeklinde kullanılır. Gerek İBB, gerekse GS, geri çizgiye yakın attıkları servislerle rakip pasörü file önünden uzaklaştırmaya, bunun sonucu çıkacak bombeli toplara ikili ya da üçlü bloklarla file üzeri set çekmeye çalıştılar. Ancak servis kalitesinin istenilen düzeyde gerçekleşmemesi sonucu ilk seti oyuncuların bireysel hataları belirledi. Zira gerek Selçuk Keskin gerekse Ulaş Kıyak, file önünde sıçrayarak attıkları pasları antenin yarı yüksekliğinde jet paslar şeklinde uçurmayı tercih etti. Bu tarz paslar, üst düzey takımların rakip blokları düşürmek için kullandıkları yaygın bir yöntem olmasına karşılık belirli bir altyapı ile desteklenmediğinde iki ucu keskin bıçak şekline dönüşebiliyor. Mesela pasörlerin zaman zaman anten dışına uçurdukları toplar, smaçörlerin zamanlama hatalarını da beraberinde getirince köşe oyuncularından beklenmedik derecede kötü hücumlar izledik. Öyle ki, ilk setin son iki rallisi, topu kırmasıyla meşhur Amerikalı pasör çaprazı Brook Billings’in 4 numaradan hücumu dışarı vurmasıyla sonuçlandı. Setin tamamında Galatasaray rakip hatalardan 10 sayı kazanırken İBB ancak 6 sayı kazanabildi. İki sayı farkla biten setin aşil tendonu bu istatistik oluyor haliyle. 33 yaşına giren Billings, geçmişinde de bu tarz toplarla oynayan bir köşe oyuncusu değildi, bu yaştan sonra bunu yapması mümkün değil. Hala sert, hala güçlü. Ama eskisi kadar yüksek değil, ayrıca yaşının ve geçirdiği sakatlıkların da etkisiyle çabuk kuvveti de düşmüş vaziyette. Bazı hücumlarda karşıdaki rakibi sakatlayabilecek derecede top çekiyor ancak bazen topun üzerine çıkamadığından hücumu tribüne yapıyor. Aslen Jeroen Trommel ve Sergey Antanovich de yüksek olmayan oyuncular. Tıpkı filenin karşısındaki mevkidaşları Kemal Elgaz, Bojan Janic ve Vladimir Nikolov gibi. Bu yüzden ilk setten sonra pasörler oyunu smaçörlerinin özelliklerine göre kurmaya başladı. İşte bu noktada oyuncuların bireysel becerileri ve hataları daha da ön plana çıkmaya başladı. İBB, rakip hücumlara karşı blok-defans geçişini daha iyi yaptı. Rakip hücumları ya file üzerinde yumuşattı, ya da defanstan iyi çıkardı. Ancak bu geçişi sayıyla taçlandıramadığı anlarda oyundan düştü. Maçın toplamındaki sayı farkı (106-88) da buradan kaynaklanıyor.
Özetle ilk set haricinde birkaç sayı öne geçen, seti kopardı kazandı. Zira birkaç sayı geri düşen ekip, moral kondisyonunu kaybetti ve bir daha toparlanamayarak geri dönemedi.
Ortanın kralı Özkan Hayırlı
Aldığı 11 topta %100 ile hücum, 2 servis 1 de blok olmak üzere toplam 14 sayı kazandırmış takımına. İstatistiklere geçmeyen, ancak rakip hücumları servisiyle bozduğu, blokta yumuşattığı pozisyonlar da cabası. Dünkü maçın adamı, hiç tartışmasız Özkan Hayırlı idi.
Rus, Polonya ya da İtalyan takımlarını seyrettiğinizde göze çarpan en önemli kurgu, ortadan yapılan hücumlarda orta oyuncunun toptan önce sıçrayıp topu beklemesi, topun yükselebileceği en yüksek noktaya varmadan hücumu sonlandırmasıdır. Aslen ortadan hızlı hücum dediğimiz varyasyon budur. Bizim orta oyuncularımız henüz bu aşamaya gelmedi ama bir alışma dönemine girdiğimiz söylenebilir. Dünkü maçta Özkan Hayırlı ve GS’de Erhan Dünge zaman zaman bu tarz hücum girişiminde bulundu. Ancak pas koordinasyonundaki uyuşmazlık sonucu Dünge’ye gelen toplar, uzun boylu ve uzun kollu orta oyuncuya göre biraz alçak kaldı. Bu nedenle de Hayırlı’nın yaptığı katkıyı yapamadı Dünge.
80’li ve 90’lı yıllarda orta oyuncular, filenin yaklaşık 10 santimetre önünden sıçrayıp hücum yapmaya kalkardı. Yabancı oyuncular bizimkileri çok rahat blokladığında olayı sadece fizik kapasite farkı ile açıklamaya çalışırdık. Ne zaman ki ülkemize yabancı antrenörler ve oyuncular daha sık gelmeye başladı, o zaman olaylara daha objektif bir gözle bakmaya başladık. Yani bu hızlı hücum kısmı da oturacak ama, biraz zaman alacak gibi görünüyor.
Varyasyon, manşet ve verim
İBB, orta oyuncularını hücuma hızlı soktukça GS’li orta oyuncular, karşılarındaki hücumcuyla çıkıp inmeye başladı. İşte bu noktada hemen arkasındaki smaçörü 6 numaradan hücuma getiren ev sahibi takım, birçok geri hücumu adeta bloksuz yaptı. Smaçörleri çok yüksek olmasa da takım oyunuyla onları etkili kılmayı bildi.
Galatasaray’da Bojan Janic vasat bir takım oyuncusu. Bakmayın Dünya çapındaki Sırbistan Milli Takımının kaptanlığını yaptığına. O takım yenilenme sürecinde ve hızlı bir düşüş yaşıyor. Siz o takımda sıradan bir dişli olan takım oyuncusunu maç kazandırması için programlarsanız, sonucunda hüsran yaşarsınız. Dünkü maçta Sırp oyuncu, hücumda 5, serviste 2, manşette ise 7 hata yaptı rakibine doğrudan sayı kazandıran. Eh, rakibe 14 doğrudan sayı, %25 hücum, toplamda 7 sayı kazandıran bir yabancı oyuncuyla böylesi bir rakipten 1 puan almanız bile bir başarıdır.
Çaprazına da Kemal Elgaz gibi yılların pasör çaprazını koyup manşet almaya çalışırsanız, iyi servis atan rakipler karşısında çok zor durumlara düşersiniz. Bulgar Milli Takımının liberosunu da getirseniz çözüm bulamazsınız.
Ulaş Kıyak’ın kaderi mi?
Daha önceki Galatasaray deneyiminde de buna benzer bir kadroyla mücadele ediyordu sarı kırmızılılar. Manşet problemine ek olarak çok etkili olmayan köşe oyuncuları, Kıyak’ın sürekli Erkan Toğan’ı aramasına neden oluyordu. Şimdi ise Toğan yok, Nikolov var. Biraz dikkat ettiğinizde fark ediyorsunuz ki, hücumun sıkıştığı anlarda deneyimli pasör, Bulgar çaprazını arıyor. Acaba milli oyuncunun kaderi mi diye düşünmeden edemiyoruz biz de.
Hatadan dönmek
Erdal Akıncı, son yılların gözde hakemlerinden. Bu köşede kendisini olumlu olumsuz defalarca eleştirmişizdir. Dünkü maçta gözüme çarpan bir özelliğini takdir ettiğimi belirtmek istiyorum. Zaman zaman hatalar yapsa da hata yaptığını fark ettiği an, oyunu durdurup hatasını geri almasını biliyor Akıncı. Burnu düşse yerden eğilip kaldırmayan sözde hakemlere de adeta bir ders vermiş oluyor. Hata yapılır, sorun değil. Önemli olan hatadan en az zararla geri dönmektir.
Hata demişken, maçın ilk iki setinde skorboard hakemi yoktu Haldun Alagaş’ta. Bizim de çokça etkilendiğimiz Avrasya Maratonundan kaynaklı trafik etkilemiş olabilir geciken hakemimizi. Ancak marka değerini konuştuğumuz Türkiye 1. Ligi’nin, hele de şampiyonluk mücadelesi veren iki ekibi karşılaşırken maçın eksik hakemle oynanması, voleybolumuz adına hem üzücü, hem de düşündürücü. Biraz dikkat, biraz tedbir şart.
Voleybol dolu günler dileğiyle,
Kayhan Kösem
kkayhan@hotmail.com
Comments are closed.