Bayanlar 2. Lig B grubunda oynayan Bolu Belediye Spor’un başarılı sporcularından pasör Gizem Aş ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Geleceğin önemli sporculardan biri olmaya aday gösterilen başarılı pasör sahada sempatikliği ve güzelliğiyle dikkat çekiyor.
-Öncelikle sizi tanımak isteriz, kendinizden bahseder misiniz?
Merhaba. 03.09.1991 yılında Kocaeli/İzmit’te doğdum. Sakarya Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulunda 4. sınıf örgencisiyim. Boyum 1.78 ve şuan Bolu Belediye Spor’da forma giyiyorum. Daha önce Kocaeli Büyükşehir Belediye Spor, Değirmendere Belediye Spor, Edremit Belediye Spor takımlarının formasını giydim.
-Voleybola nasıl ve ne zaman başladınız?
İlginç bir başlangıç oldu benimki. 12 yasında voleybola başladım. Aslında ben voleybolu sevmiyordum. Ablam oturduğum bölgenin takımında voleybol oynuyordu. Babam spor aşığı bir adamdı. Bir gün beni de voleybol okuluna yazdırdığını söyledi ve zorla beni antrenmanlara götürdü. İnanır mısınız ağlayarak antrenman yapıyordum ve kaçmak için hasta numaraları yapıyordum. Aradan bir yıl geçti kendimdeki ilerlemeyi, spor yapmanın güzelliklerini ve yararlarını görünce devam etme kararı aldım. Şimdi ise voleybol beni bırakana kadar onu bırakmayı düşünmüyorum.
-Voleybolun zorlukları sizce nelerdir?
Voleybol diğer sporlara göre daha fazla zeka gerektiren bir oyun. Zeka, kuvvet, çabukluk, hırs, disiplin ve en önemlisi yetenek isteyen bir dal. Aslına bakarsanız sayılabilecek bir sürü zorlukları var ama insan sevdiği işi yaptıktan sonra zorlukların pek bir önemi kalmıyor. Önce cefa çekeceksin sonra ise sefasını süreceksin, bu böyledir.
-Voleybol dışında hangi sporlarla ilgileniyorsunuz?
Pek fazla vaktim olduğu söylenemez hayatımın büyük bir kısmı voleybolla ilgili. Sezon bittikten sonra o arada yapabildiğim kadarıyla Türkiye’de çok yaygın olmayan ama inanılmaz zevkli bir spor dalı olan flagg football’la ilgileniyorum. Yazları tatilde dahil her sabah koşuya gidiyorum .
-Hobileriniz ve sizi tanımlayacak özelliklerinizi de bilmek isteriz.
Sinemaya gitmek ama tek başıma ve playstation oynamak en sevdiğim şeylerdir. Unutmadan tabiî ki en önemlisi fitness … Takım arkadaşlarımla oynadığımız oyunlar ve antrenman yapmak hobilerim arasında. Kendimi çok fazla ben de tanımlayamıyorum. Duruma göre değişiyorum 🙂 ama bir söz var “kulaklıklarını tak, son ses müziği aç ve artık cennettesin” benim yasam felsefem diyebilirim. Üzüldüğüm, sevindiğim, korktuğum veya konsantre olmam gerektiğinde kesinlikle müzik dinliyorum. Küçük bir sır, her maça çıkmadan önce konsantre olmak için “the eagles-hotel california” şarkısını mutlaka dinlerim…
-En büyük hayaliniz ve gerçekleştirmek istediğiniz projeleriniz nelerdir?
Hiç bir zaman hayalperest bir insan olmadım. Hayal kurmayı sevmem. Gerçeklerle yaşamak daha mantıklı ve öğretici, genelde planlı yaşamak tercihimdir. Voleybol beni bıraktıktan sonra gerçekleştirmek istediğim bir kaç düşüncem var ama henüz karar vermediğim için sizinle paylaşamıyorum.
-Hiç kimsenin göremediği bir özelliğin var mı? Varsa neden bugüne kadar gizli kaldı.
Neşeli görünürüm aslında öyleyimdir, kafaya taktığım çok şey olur ama kimse bunu bilmez. Genelde etrafımdakiler tarafından umursamaz biri olarak bilinirim. Hırslı bir yapım var ve kaybetmeyi hiç sevmem. Kimsenin karşısında ağlamam, güçlü görünmeyi her zaman severim o yüzden içimdekileri asla dış görünüşüme yansıtmam, bunları yazdığıma da inanamıyorum…
-Bizimle bu söyleyişi yaptığınız için teşekkür ederiz, son olarak ne söylemek isterdiniz?
Gerçekten biz sporcular için böyle röportajların yapılması ve kendimizi ifade etme olanağı sağladığınız için bizleri onurlandırıyor. Ayrıca bütün sporculara sakatlıksız ve başarılı bir sezon diliyorum… Voleybolun sesi ailesine teşekkürler.
Röportaj : Recep Ekin
Comments are closed.