Spor ve başarı ne şahane bir ikili…
Kadın ve voleybol gibi. Dağ gibi kadınlarla buluştum bu hafta…
Üst üste iki kez dünya şampiyonluğu kazanmış olmanın verdiği özgüvenle anlattıklarını dinledim…
Kimisi henüz 20’li yaşlarında. Kimisi ise 30’larında.
Neslihan, Ceylan’ın yaşında başlamış voleybol oynamaya ama şu an ikisi de aynı takımda. İdoller ve genç oyuncular bir arada…
Ülke gündemi bu kadar yoğun ve kasvetliyken bir-iki gün de olsa gündeme gelebilmek bize mutluluk veriyor diyorlar…
Voleybolun bir yaşam biçimi olduğunu ve savaşmayı öğrendiklerini söylüyorlar…
Ayrıca ailelere tavsiyeleri var: “Biz voleybolla okulun bir arada yürüyebileceğinin örneğiyiz. Bırakın çocuklarınız voleybol oynasın”…
* İki kere üst üste dünya şampiyonu oldunuz? Öncelikle tebrik ederim. Voleybola başlama hikayenizi merak ediyorum?
– Gülden Kayalar Kuzubaşıoğlu: Samsun doğumluyum. İlkokulda okulun bir voleybol takımı vardı. Sınıf arkadaşım o takımdaydı. Onlar antrenman yaparken ben de izlerdim. Sonra bir gün arkadaşım, takım mola verdiğinde “Gelsene biraz oynayalım” dedi. O sırada antrenör beni gördü ve “Sen de katılmak ister misin” dedi. O gün başladım. Üniversite bitene kadar Samsun’da ikinci ligde oynadım. Daha sonra libero olarak transfer teklifi aldım ve birinci ligde oynadım. 2003’te Milli Takım’a çağrıldım. İlk defa Avrupa Şampiyonası’nda ikinci olduk ve o sene En İyi Libero Oyuncu seçildim. Daha sonra da Eczacıbaşı’na transfer oldum. 14 senedir de burada oynuyorum.
– Ceylan Arısan: Küçükken ilk olarak basketbolla spora başladım. İzmir Karşıyakalıyım. Babam eski milli basketbolcu. Babamın spor okulu vardı. Orada oynamaya başladım. 2003 yılında Neslihan ve Gülden Abla’nın oynadığı Avrupa Şampiyonası’nı televizyondan izledim ve çok etkilendim. Karşıyaka’da voleybola başladım ve 14 yaşında Eczacıbaşı’na transfer oldum. 8 senedir buradayım.
– Neslihan Demir Güler: Ceylan şimdi de bizi beğenmiyor.
– Nilay Özdemir: Ben 1993 yılında İzmir Karşıyaka Spor Kulübü’nde başladım. 8 yaşından beri voleybol oynuyorum. Benim başlamam da tesadüf eseri oldu. Annem Karşıyaka Adliyesi’nde çalışıyordu. Ben de oraya gittiğimde sürekli merdivenden atlardım. Bir gün bir adli tıp doktoru beni görüp “Bu kimin kızı, çok hareketli” diyor. Beni yanına çağırdı, ellerime ve ayaklarıma baktı. “Sen sporcu olursun, benim İsmail Yengil adında voleybol antrenörü bir arkadaşım var. Benim gönderdiğimi söyle” dedi. Sonra gittik ve kulübe girdim. Karşıyaka’dan ayrıldığımda 19 yaşındaydım. Çok şanslıydık çünkü çok iyi antrenörlerimiz vardı. 14-15 yaşında A takıma girdim. 3 senedir Eczacıbaşı’ndayım ve geldiğimden beri her sene bir kupamız oldu. O yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum.
– Jordan Quinn Larson: Ben de 8 yaşında başladım. Amerika ile Türkiye’de profesyonellik biraz daha farklı. Bizde üniversiteye kadar ancak amatör ligde oynayabiliyorsun. Lise ikinci sınıfta Nebraska’dan burs aldım. 4 sene orada oynadım. Üniversiteden mezun olduktan sonra Milli Takım’a girdim. Sonrasında 5 sezon Rusya’da oynadım. Ve Eczacıbaşı’na geldim. Burada 3. sezonum. Burada olmaktan çok mutluyum.
– Rachael Alexis Adams: Küçük yaşta voleybol oynamak istemiştim. Bir takıma girdim. Fakat antrenör hiçbir şey öğretmedi ve ben de voleybolu bıraktım. Lisedeyken bir gün en yakın arkadaşımın evinde kalıyordum. Ertesi gün arkadaşım voleybol kampına gidecekti. Bana “Burada kalıp uyumayı mı yoksa benimle voleybol kampına gelmeyi mi istersin” dedi. En azından yanıma kitabımı alır orada okuyorum diye düşünüp arkadaşımla gittim. Orada arkadaşımı izlerken keyif aldım. İkinci gün beni de oynamaya davet ettiler. Onlarla oynamaya başladım. Antrenör bana orada çok şey öğretti. Sonrasında da profesyonel olarak voleybol oynamaya başladım. Eczacıbaşı’nda ilk sezonum.
Ceylan doğduğunda başlamıştım, voleybola, şimdi aynı takımdayız
* Çalışarak yıldız olunduğunu biliyorum. Voleybolda da bu böyle midir?
– Gülden: İlk önce çalışmak gelir. Şansın da biraz yaver gitmesi gerekiyor. Bu işin içinde sakatlık da var. Çok fazla rakibiniz var. İstikrar çok önemli. Bu aynı zamanda tüm sporlar için geçerli.
* Şampiyonluğu bekliyor muydunuz?
– Ceylan: Bekliyorduk çünkü hem çok çalıştık hem de çok güçlü bir kadro kurduk.
* Neslihan, Ceylan’ın idolüymüşsün. Peki artık boynuz kulağı geçti mi?
– Neslihan: Onlar gençler. Biz artık biraz yaşlandık. Ben Ceylan doğduğunda başlamıştım voleybola. Ceylan şu anda 22 yaşında. Ben 22 senedir oynuyorum. Sporda bir yıpranma payın oluyor. 22 sene boyunca aynı şeyi aynı şiddetle yaptığınız zaman ister istemez biraz da olsa yıpranıyoruz. Benim şu an Eczacıbaşı’nda 6. senem.
* Voleybol sizin için yaşam biçimi mi?
– Neslihan: Kesinlikle. Voleybol bizim hayatımız. İki gün tatil olunca hemen birbirimizi arıyoruz, ayrıldık ne yapacağız diye. Buradaki arkadaşlığımız çok kuvvetli.
NE KADAR İYİ OLURSANIZ OLUN TAKIM OYUNU OYNAMAZSANIZ KAZANAMAZSINIZ
* Şampiyona için nasıl bir ön hazırlığınız oldu?
– Neslihan: Şampiyon olduğumuz son turnuva çok uzundu. Altı tane çok sert maç yaptık. Biz her maçı tek tek düşünerek çalıştık. Birinci maçı kazandık, sevindik ve hemen ertesi gün için çalışmaya başladık. Hem birbirimizi motive ederek hem antrenörümüzün konuşmaları ve ekipteki tüm arkadaşlarımızın birlik-beraberliği ile bu başarı geldi. Ne kadar iyi olursanız olun takım oyunu oynamazsanız başarı elde edemezsiniz. Voleybol, basket ya da futbol gibi değil.
* Ne açıdan?
– Neslihan: Basketbolda topu alıp skor üretebilirsiniz. Ya da futbolda tek başınıza topu karşı kaleye kadar sürüp gol atabilirsiniz. Ama bizde üç pas yapmak zorundasınız. Gülden manşet almazsa, Nilay pas atmazsa senin sayı üretme şansın yok. O yüzden diğer sporlara göre çok daha birbirine bağlı. Sadece kendinin değil arkadaşlarının motivasyonunu da sağlamak zorundasın. Bence en keyif veren ve bu kupayı değerli yapan şey de bu.
* Ayşe Begüm Onbaşı cimnastikte ve Kübra Dağlı tekvandoda dünya şampiyonu oldu. İkisiyle de röportaj yaptım. Çok zor şartlarda çalıştıklarına şahit oldum. Ve hiçbir kazançlarının olmadığını öğrendim. Bundan çok etkilendim. Eminim Eczacıbaşı’nda şartlar çok iyidir. Siz bu gençlerin başarılarını gördüğünüzde ne hissediyorsunuz?
– Neslihan: Çok gururlanıyoruz. Hepsi gencecik ve pırıl pırıl. Daha çok destek olunması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle bireysel sporlarda sponsora ihtiyaç var. Çünkü dediğiniz gibi hiçbir şeyleri yok. Kendi imkanlarıyla bu çocuklar buralara gelebiliyorsa kim bilir sponsorları olsa neler yaparlar.
* Peki, Eczacıbaşı’nda olmak nasıl bir duygu?
– Neslihan: Burası 50 yıllık bir kulüp. Türk voleybolunda bir ekol. Bu çatının altında olmak kendimizi güvende hissettiriyor. Sorumluluğumuz çok büyük ve bundan büyük bir keyif alıyoruz. Bu kulüp adına bir galibiyet daha almak bizde sabırsızlık yaratıyor. Bülent ve Faruk Eczacıbaşı ile aile gibiyiz.
BÜTÜN DÜNYANIN GÖZÜ SiZiN ÜZERiNDE, KiM OLDUĞUNUZU UNUTMAYIN
* Soyunma odasında maça çıkmadan önce antrenörünüz neler söylüyor?
– Rachael: Öncelikle bize maçta teknik olarak neler yapmamızı istediğini söylüyor. Genellikle takım olmamız ve maçtan keyif almamız gerektiğini bize hatırlatıyor.
-Nilay: Genelde maç için yaptığımız taktiği bize anımsatır. Defans ve blok pozisyonunu, hangi oyunun ne yapması gerektiğini mutlaka tekrarlar. Daha sonra bize kendimizi hatırlatır. Nasıl bir takım olduğumuzu, neleri başarabildiğimizi, birbirimize nasıl bağlı kalmamız gerektiğini söyler. Ondan sonra soyunma odasında hava yükseliyor. Herkes konuşma bitse de hemen maça çıksak ve galibiyet alsak gözüyle bakıyor.
– Gülden: Bir de “Bütün dünyanın gözü sizin üzerinde, kim olduğunuzu unutmayın” der. Bu da bizi inanılmaz yükseltir.
MAÇA ÇIKARKEN SAÇIMIZ YAPILIDIR MAKYAJIMIZ EKSiK OLMAZ
* Voleybol neden kadın sporu olarak görülür?
– Gülden: Kibar bir spor. Arada bir file var. Omuz omuza fiziksel bir mücadele yok. Şiddet yok… Fiziksel bir temas olmadığı için oyunu agresif bir hale getirmiyor. Görsellik de var. Formalarımız, taytımız… Bir de voleybolcular bakımlıdır. Maça çıkarken saçımız yapılıdır. Hafif makyajımız da olur. O yüzden göze de hitap ediyor. Bence onun da etkisi var.
* Başarılarınızın yeterince gündeme geldiğini düşünüyor musunuz?
Ceylan: Gündeme geliyor ama bu bir veya iki gün sürüyor. Aynı başarıyı bir futbol takımı elde etseydi eminim çok farklı olurdu ve uzun süre gündemde kalırdı.
HER MAÇ BiR SAVAŞTIR ÇIKAR VE SAVAŞIRIZ
* FIVB yani Dünya Kulüpler Şampiyonası’nda iki kez üst üste şampiyon oldunuz. Neler hissediyorsunuz?
– Neslihan: Tüm kıtalardaki en iyi kulüplerin katıldığı bir şampiyona. Çok güçlü rakiplerimiz vardı. Kendimize güvenimiz tamdı ama tedbiri elden bırakmadık. Sonuna kadar savaştık ve şampiyon olduk.
– Nilay: Çok gurur verici bir şey. Ülke olarak zor dönemlerden geçiyoruz. Bu süreçte böyle bir başarı elde etmiş olmak en azından çok çok yer almasa da bir gün gündemi meşgul edebiliyor ve bu da bizi çok gururlandırıyor. Herkesin çok büyük emeği var. Sadece 15 sporcu ve ekibimizle sınırlandıracağımız bir emek değil.
VOLEYBOL VAZGEÇMEMEYi ÖĞRETTİ
* Voleybol sayesinde daha cesur kadınlar olduğunuzu düşünüyor musunuz? Spor, birey olmanıza neler kattı?
– Nilay: Sporu bir tarafa koyarak söylüyorum. Bir kadın olarak kendi paramı kazanabiliyor olabilmem, kendi istediğim hayatı kuruyor olabilmem için ailemin desteğinden başka bir şeye ihtiyacımın olmaması beni zaten güçlü bir kadın yapıyor. Bir de sevdiğimiz işi yapabildiğimiz için şanslıyız.
– Neslihan: Voleybolda istediğiniz şeyi elde etmek için savaşmanız gerekiyor. Bu hayatta da böyle. Biz bunu daha küçük yaşlarda öğreniyoruz. Bunu kendi özel hayatımıza da taşıyoruz. Vazgeçmeyen tipler olduğumuzu düşünüyoruz. Bunun da bizi güçlü yaptığını düşünüyorum.
– Ceylan: Katılıyorum. Bir de spor sayesinde burs kazanan birçok öğrenci var. Bu da voleybol oynamak isteyenlere cesaret verebilir. Bir okudukları için kız-erkek öğrencilere okulu bıraktırıyorlar. Bence biz okulla voleybolun birlikte yürüyebileceğinin birer örneğiyiz. Bence aileler bu konuda bilinçlendirilmeli. Sporu bıraktırmak yerine onlara destek çıkmalılar.
Nalan Ural: Takım menajeri takımı kurar.
Takım içindeki prensipler ve takım disiplini benim kontrolümde. Kendim de eski voleybolcuyum. Beni bazen abla gibi bazen de patron gibi masanın diğer tarafında görmeleri icap ediyor.
ANTRENÖR MASSIMO BARBOLINI: DAHA YENİ BAŞLIYORUZ
* Oyuncularınızın performansını nasıl buluyorsunuz?
– Massimo Barbolini: Hepsi çok yetenekli ve inanılmaz oyuncular. Eğer şampiyon olmak istiyorsanız hep birlikte tek ve iyi bir takım olmalısınız. Bu da yavaş yavaş olacak. Biz çok önemli bir basamak olan FIVB ile başladık. Ben takıma iki ay önce geldim. Biz henüz hedefimize ulaşmadık. Yeni başlıyoruz.
* Sizin gözünüzden bir oyuncu için en önemli şey nedir?
– Bence her şey çok önemli. Eğer şampiyon olmak istiyorsanız çok çalışmalı, diğer oyuncularla bir takım olmalı ve tüm hayatınıza dikkat etmelisiniz. Beslenmeniz, antrenmanınız, takım içindeki uyumunuz gibi her şey oldukça mühim.
* Peki antrenör için?
– Bence öncelikle işinizden keyif almanız gerekli. Eğer yaptığın işten aldığın heyecan biterse antrenörlük yapman çok zor olur. Sabır ve şans da önemli. Ama en önemlisi çok çalışmak.
HERKES KADINLARA İNANIRSA DÜNYA DAHA GÜZEL BİR YER OLACAK
* “O Kadın Benim” isimli videonuz çok konuşuldu. Ben de izledim ve çok etkilendim. Nasıl ortaya çıktı?
– Eczacıbaşı Holding Medya İlişkileri Direktörü Cem Tanrıkılıcı: Eczacıbaşı Topluluğu olarak, kadınların gücüne inanıyor, toplumsal hayata katılımlarını yürekten destekliyoruz. Kadını güçlendirme konusunun çok erken yaşlarda, çocuklukta başladığına inanıyoruz. Bu nedenle, toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışının da, küçük yaşlardan itibaren hem erkek, hem de kız çocuklarına kazandırılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. “O Kadın Benim” filmi ile de, Eczacıbaşı Spor Kulübü’nün kuruluşunun 50. yıldönümünü kutlayarak, bu inanç etrafında bir kamuoyu yaratmayı, paydaşlarımızı bu konuda varlıklarını göstererek, iletişim kampanyası ile etkileşime geçerek, mesajlarımızı paylaşarak, karar vericiler üzerinde bir tavır değişikliği yaratacak algı yaratmalarını sağlamayı hedefledik. Kadınların gücünü 2 yıl üst üste dünya şampiyonu olan tek takım Eczacıbaşı Vitra Kadın Voleybol takımımız üzerinden anlattık. İnanıyoruz ki, “Eğer herkes kız çocuklarına, genç kızlara ve kadınlara inanırsa, dünya daha güzel bir yer olacak!”
Gülben Ergen / Hürriyet
Fotoğraf: Levent Kulu
Comments are closed.