Özellikle basına yapılan bazı açıklamalarda Vestel Venus Sultanlar Ligi’nin Dünyanın en ligi olduğu şeklinde yorumlar görüyoruz. Ligde görev yapan antrenör, menajer, yönetici vb. gibi paydaşların bu iddiasını dün oynanan Vakıfbank-Fenerbahçe maçı gölgesinde dile getirmek istiyoruz bu yazıda.
Görevde iken en iyi, değilken tatsız
Giriş bölümünde de değindiğimiz üzere yapmakta olduğu görevi daha zor ve değerli hale getirmek isteyen paydaşların bu yorumu, görevlerinden ayrıldıklarında oldukça farklı bir hal alıyor. Bize göre doğrusu bu olan yorumun yeni hali, genelikle üç ya da dört takımın kendi arasında bir lig oynadığı, en az bir takımın ligin ilk devresi gelmeden küme düşmeyi garantilediği, kalanların ise figüran şeklinde 12’yi tamamladığı bir lig olduğu şeklinde. Lige çıkan bazı takımların sponsor desteği bulamadığı için alt ligde mücadeye devam etmesi ya da voleybol şubesini kapatması olayına değinmiyoruz bile.
Dünya standartlarının çok üzerinde bir bütçeye sahip olan tepe takımlarının ?çok büyük oranda bütçeye bağlı bir spor olmaktan kurtulamayan- voleybolda tüm Dünyayı dize getirmesi, ligimizin çok güçlü ya da zor olduğu değerlendirmesini yaptırıyor görevdeki paydaşlara. Vakıfbank ve A Milli Takım baş antrenörü Giovanni Guidetti’nin ligimizle ilgili temel saptamasını bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyoruz: “İtalya liginde yer alan tüm takımlar, birbirine yakın düzeydedir. Zirvedeki bir takım, 1-2 oyuncusunu oynatmasa, en alttaki takıma kolayca yenilebilir. Türkiye’de durum farklı. Biz tüm takımı değiştirsek dahi ligdeki çoğu takımı set vermeden yeniyoruz.” Ne kadar kısa ve öz bir değerlendirme değil mi?
Gel gelelim Dünyanın çok kolay liglerinde bile 25-7, 25-8 gibi set skorları görmezken, Türkiye’de hemen her hafta bu skorları görmemiz mi bizi Dünyanın en zoru yapıyor? Yoksa ligin ilk 3 sırasında yer alan iki takımın mücadelesinde 25-9’luk sonuç çıkması mı? Belki de namağlup liderin herhangi bir eksiği olmadığı halde teknik molaya 12-1 geride girmesi ligimizin kalitesini bu denli arttırıyordur? Özetlemek gerekirse, voleybolun tüm paydaşlarına saygımız sonsuz. Ancak yapılan işi olduğundan büyük göstermek için kendimizi dev aynasında görmeye/göstermeye çalışmanın voleybolumuza zerre kadar faydası yok. Dünyanın en iyi takımlarının bizim ligimizde olması başka, Dünyanın en iyi/zor liginin ülkemizde olması başka.
Beklenen gerçekleşti
Fenerbahçe’nin, psikolojik olarak bir hayli üstün olduğu Eczacıbaşı’nı yenmesi, Vakıfbank ile karşılaşana dek yenilgi yüzü görmemesi, maçın çok çekişmeli geçebileceğini düşündürüyordu voleybolseverlere. Ancak Eczacı’nın aksine Vakıfbank’ın Fenerbahçe’ye göre çok daha oturmuş bir takım olması ve takımlar arasında psikolojik olarak bir fark bulunmaması, oyunun sadece fiziksel dinamikler içerisinde kalacağının bir göstergesiydi. Bunun yanı sıra taraftarıyla bütünleştiğinde 1-2 basamak yukarıda oynayabilen sarı lacivertlilerin dünkü maçta bu imkandan faydalanamaması, Vakıfbank’ın sonuca kolay gitmesinde önemli etkenlerdendi.
Aslında her iki takımın da taktik düşüncesi aynıydı. Fenerbahçe Zhu Ting’in üzerine atacağı servislerle rakip hücumları düşürecek, sonrasında ise Eda Erdem ve Bahar Guidetti’nin hızlı hücumlarının yanı sıra beklenmedik hücumcu olan Mia Jerkov’la sonuca gidecekti. Bu taktiğin aynısını uygulamaya çalışan Vakıfbank’ın hedefinde ise rakibin manşette yumuşak karnı olarak bilinen Hırvat smaçör vardı. Her iki takım da rakibin manşetini büyük oranda bozmayı başardı. Bu durumda takımların top öldürme mücadelesi, Polen Uslupehlivan-Natalia Pereira’ya karşılık Lonneke Slöetjes- Gözde Kırdar şeklinde gerçekleşiyordu. Elbette fileye uzak düşen geç paslara nasıl blok kurulacağı da merak konusuydu. İşte Vakıfbank bu noktada çok üstündü. Milena Rasic’in hızlı ayakları ve mükemmel zamanlaması, Sırp oyuncunun tek başına Fenerbahçe’nin iki katından fazla bok sayısı üretmesini sağladı. Bunun yanı sıra Kırdar ve Gizem Güner’in çoğu zaman yardımına koştuğu Çinli yıldız Ting, sahanın hemen her yerinden öldürdüğü toplarla farkı yaratan isimlerden biri oldu. Sarı kanaryada ise ilk altı başlayan orta oyuncuların hiç blok sayısı üretememesi, Brezilyalı yıldız Pereira’nın özellikle Çağla Akın’dan istediği şekilde pas alamaması nedeniyle beklenenden uzak bir performans ortaya koyması, ağır yenilgiyi hazırlayan diğer faktörlerdendi.
Aslen Jan De Brandt, elindeki sınırlı kadro ile yapılabilecek tüm varyasyonları denedi. Hücum gücünü arttırmak adına Polina Rahimova-Akın ikilisini, Uslupehlivan-Nootsara Tomkom çiftiyle değiştirdi, beklenen verimi alamadı. Jerkov’un manşet zaafını gidermek için Damla Çakıroğlu’nu kullandı, yine olmadı. Rahimova’dan faydalanabilmek adına ikinci sete Ezgi Dağdelenler ile başladı, 12-1 geriye düştü. Belçikalı antrenör, maç içerisinde kullanabileceği tüm varyasyonları denese de tamamı kötü gününde olan oyunculardan istediğini bir türlü elde edemedi.
Buna karşılık Guidetti, hücumun lokomotifi Ting’in manşetten kaçırmak adına Slöetjes-Kelsey Robinson değişlikliğine gitti. İtalyan çalıştırıcı bundan çok verim alamasa da Hollandalı pasör çaprazını dinlendirmek gibi bir kazanım elde etmiş oldu.
Her iki antrenör adına ilginç bir durum, ikisinin de ilk liberolarından memnun kalmayarak maça diğer liberolarla devam etmesiydi. Ayça Aykaç’ın Pereira’nın gök gürültüsü gibi gelen arka alan hücumuna yaptığı defansın doğrudan sayı olması, Vakıfbank’lı oyuncuları ve tribünleri coşturan bir hareketti. Aynı pozisyonun sarı lacivert yarı sahadaki yansıması ise oyunu bırakma, hatalı dizilim ve karşılığında rakibe verilen ucuz bir sayı şeklinde oldu.
Basına eziyet gibi
Vakıfbank Spor Sarayı için mevcut aksaklıklara mazeret olarak yeni kelimesini kullanamayız artık. Bu nedenle voleybol basını olarak yaşadığımız bazı sıkıntıları yazmakta bir beis görmüyoruz. Basın tribününde 16 adet koltuk var. Yani 17. basın mensubunun orada çalışma şansı yok. Bugüne kadar yetersizlik sorunu yaşanmadıysa da bundan sonra olmayacağının bir garantisi yok. Bir tedbir düşünülmüştür umarız. Ayrıca maç esnasında bazı ihtiyaçları gidermek bir hayli zor. Basın mensuplarının çalışma ekipmanlarını koyacak yer de yok denecek kadar az, zira alan çok dar. Yani yer anlamında problem büyük. Görünen en iyi çözüm, sahanın kısa kenarlarının arkasında bulunan bir tribünde yer yapılması olabilir. Elbette böylesi yapısal bir çözümün sezon ortasında uygulanması zordur. Ancak Vakıfbank gibi medya ilişkilerini profesyonelleştirme yolunda çaba harcayan bir kulübün bu tarz sorunlara çözüm bulması da mümkündür.
Profesyonel demişken bu seviyede işleyen bir kulüpte basın mensuplarına set aralarında ve maç sonunda istatistik kağıdı verilmemesi de bir hayli ilginçti. Sahada yer alan istatistik ekibi tarafından az sayıda çıkarılan kağıtlar, protokol tribününe dahi dağıtılırken basın tribününün tamamına ulaştırılmadı. Umarız bundan sonraki maçlarda daha düzenli bir dağıtım için gerekli tedbirler alınır.
Yakışmadı
Üçüncü sette skor 7:8 iken Vakıfbank’ın kullandığı servise içeride kararı verdi hakemler. Jan De Brandt bu karara itiraz ederek Görüntülü Değerlendirme Sistemi (GDS) uygulanmasını istedi. Geç gelen görüntü salonda stresi zaten arttırmıştı. Bunun üzerine ekrana yanlış görüntünün yansıması, Fenerbahçe cephesini ve centilmenliği ile tanıdığımız Belçikalı koçu delirtti adeta. Sonrasında doğru görüntü ekrana yansıtıldıysa da güveni sarsıcı bir durum ortaya çıkardı yaşananlar.
Voleybol dolu günler dileğiyle,
Kayhan KÖSEM
kkayhan@hotmail.com
Comments are closed.