50. Yılımızda El Ele

Türkiye Voleybol Federasyonu, ülkedeki voleybol faaliyetlerinin yegâne düzenleyicisi olarak, çatısı altında faaliyet gösteren binlerce kişiyi mutlu etmek yükümlülüğü altındadır. Federasyon Başkanı olacak kişi, kazanmakla kaybetmek arasındaki hassas ve adalet talep eden dengeyi sağlama iddiasını taşımak zorundadır. Buradaki acı gerçek ise; denge sağlansa da sağlanmasa da kaybeden tarafın mutlu edilemeyeceğidir.

Voleybol müsabakaları sonucunda, eşitlik/beraberlik olmadığına göre, bir kefede müsabakalar kazanılacak; denge, diğer kefede aynı sayıda kaybın olduğu noktada sağlanacaktır.

İnsanın olduğu her yerde ihtilaf olacak; kulüp-sporcu ilişkileri zaman zaman gerilecek; hakem rolünü üstlenmek zorunda olan Federasyon, bir tarafı mutlu ederken diğer tarafı mutsuz etmeyi göze alacaktır. Denge, gene kayıpla kazancın buluştuğu noktada oluşacaktır.

Her sene binlerce maçlık lig, şampiyona, terfi ve tenzil grubu fikstürleri programlanacak, bu programlar camianın bir bölümü tarafından beğenilip bir bölümü tarafından beğenilmeyecek, dengeye gene bir tarafın mutsuzluğu pahasına diğer tarafın mutluluğu noktasında erişilecektir.

Millî Takımlar oluşturulacak; göreve davet edilen sporcular, kulüpleri ve antrenörleri gururlanır, mutlu olurken davet edilmeyenler, onların kulüpleri ve antrenörleri üzülecek; belki kadro tercihinin yanlış olduğunu düşünerek mutsuz olacaklardır. Üstelik kimi zaman Millî Takıma sürekli davet edilen sporcular bezginlik belirtisi gösterip mutsuz olurken, davet edilme hasretiyle bekleyip duranlar da mutsuz olabilecektir. Aynı mutsuzluğu kulüp yöneticileri de dile getirebilecek; bir bölümü milli takımlara sporcu verememekten yakınırken, bir bölümü de sporcularının yoğun kamp ve millî müsabaka temposundan yorgun düşüp yıprandıklarını, sakatlandıklarını, kulüplerine faydalı olamadıklarını ileri sürebileceklerdir.

Federasyon bünyesinde fahri veya asli görevlendirmeler yapılacak; görevlendirilmeyen teknik insanların, antrenörlerin, diğer vasıf sahiplerinin, verilebilecek görevin bir elin parmakları kadar az, istekli sayısının ise yüzlerce olduğunu değerlendirmeden, belki kalpleri kırılacak, moralleri bozulacaktır.

Federasyon, birçok voleybolseverin mutsuzluğu pahasına camianın genel mutluluğunu tercih etme iradesini sergilemek zorunda olan kurumdur. Herkesi her adımında mutlu etmesi mümkün olmayan bir kurum. Ancak geriye doğru bakıldığında “doğru” veya “yanlış” yaptığı söylenebilecek bir kurum. Bazı icraatlarının sonuçları seneler sonra alınabilecek ve mutluluk – mutsuzluk dengesine ancak o zaman ulaşabilecek bir kurum.

Bugün Türkiye Voleybol Federasyonu, başardığı, camianın tümünü mutlu eden birçok ilki hayata geçirirken bir kurum olarak aynı zamanda; geçmişte döşenmiş yollardan yürüdüğünün bilincinde, gerçekleştirdikleri için, önceki yönetimlerin attığı temellere şükran duyan bir kurumdur.

Voleybol, sporun doğasındaki beyaz rekabete en yakın, en centilmen branştır ve geçmişte veya dönemimizde yaşanan birçok çekişmeye, ihtilafa rağmen vakarından, duruşundan, asaletinden hiçbir şey kaybetmemiştir.

Bunu korumak, duruşumuzu daha da sadeleştirmek, olayları şahsileştirmeksizin yorumlamak, voleybolun iyiliği için harekete geçmek ortak ödevimizdir.

Yeni yılların, yeni dönem ve çağların başında, olumsuzluklar geçmişe terk edilip tüm iyilik, güzellik ve başarılar yeni yıldan beklenir. Yarım asırlık yaşımızı kutladığımız 2008 senesinde ben, Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanı olarak barış ve esenliği yeni yıldan veya yeni yarım asırdan değil, büyük voleybol camiasını bugünkü büyüklüğüne eriştiren bireylerimizden bekliyorum.

El ele vermek, bir araya gelip büyük bir yürüyüş başlatmak zor değildir. En azından çatışmaktan, her mutsuzluğun sebebini karşı tarafta aramaktan daha iyi, daha doğru ve bence daha kolaydır.

Camiayı yan yana gelmeye, omuz omuza vermeye davet ediyorum. Üstelik bu daveti, kazanan kadar kaybedenin de olduğu bir camiadaki mutsuzlukların sorumlusu diye bilinen, tüm olumsuzluklara sebep görülerek sürekli eleştirilen bir kurumun başkanı olarak yapıyorum.

El ele, yan yana, omuz omuza olmanın; birbirini eleştirmeye, iyiye, güzele ve doğruya yönlendirmeye, doğruları bulmak için tartışmaya engel olmadığı düşüncesiyle yapıyorum bu çağırıyı.

Voleybol, bu camiadan beslenen, bu camiada ünlenen, bu camianın ferdi olarak anılan, bu camianın sportif rekabetinden haz duyan, bu camianın haberlerini yazan, bu camia için çalışan başta Federasyon personeli, kurulları olmak üzere voleybola emeği geçen herkesin; basın mensuplarının, sporcuların, antrenörlerin, kulüp yöneticilerinin ve taraftarların gerçek bir takım olmasıyla lâyık olduğu güzelliklere kavuşacaktır.

Takım olursak branşımız büyüyecek, her kademedeki mutluluk düzeyi de o oranda artacaktır.

Takım olmak, “Ben senin için varım.” demektir. 

Türkiye Voleybol Federasyonu, VOLEYBOL için, VOLEYBOL CAMİASI için vardır.

50. kuruluş yıl dönümümüzde, takımımızın vazgeçilmez bir üyesi olarak kabul ettiğim camiamızın her ferdini birlik olmaya, voleybol için el ele vermeye davet ediyor; sevgi ve saygıyla selâmlıyorum.

Erol Ünal KARABIYIK

 

Bol Bol Voleybol Dergisi’nin ikinci sayısından alınmıştır.


Haberi Paylaş

Comments are closed.