Bugün Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı… Atamız her fırsatta ülkeyi gençlerin ileriye götüreceğini dile getirdi, “Türk gençliği sağlıklı yetişip spor yaparsa ulusumuzun geleceği güvence altındadır” dedi ve bir de bayram hediye etti. Peki biz gençler spora ne kadar meraklı ve sporda ne kadar başarılıyız?
Futbolu çok seviyoruz. Halı sahaya çağırılıp oynamayı da… Çocukken 2 taştan kale, kapaktan top yaptığımız anılarımız hafızalardan silinmedi. Kimimiz Milan efsanesi Seedorf olurken, kimimiz Rüştü olmaya gönül vermiştik. Neslihan Demir gibi smaca çıkabilmek, Serena Williams gibi topa hız kazandırabilmek de önemliydi. Neyse, biz gönül verdik ama lisanslı değildik; aynı bugün 18-30 yaş arası gençlerin yüzde 50’si gibi… Zira 2017’de yapılan “Next Generation Türkiye” araştırmasına göre, 18-30 yaş arasındaki gençlerin yüzde 70’i müzik aleti çalma, çizim ya da resim yapma gibi sanatsal aktivitelere zaman ayırmıyor; yarısı spor ya da herhangi bir egzersiz yapmıyor. Zaten yüzde 30’u ne okuyor ne de çalışıyor. Bayramımız kutlu olsun! HT Cumartesi’den Mete Aker ve Serdar Yazıcı’nın haberi…
FUTBOLA PARA HARCANIYOR AMA BAŞARI GELMİYOR
En çok ilgi duyulan spora, futbola geri dönersek… 81 milyon nüfuslu Türkiye’de 400 bin civarında lisanslı futbolcu var. 17 milyonluk Hollanda’da 1 milyon, 70 milyonluk Fransa’da 2 milyon, 82 milyon nüfuslu Almanya’da ise 7 milyon lisanslı futbolcu var. Bu ülkelerin başarıları da lisanslı sporcularla doğru orantılı. Alman A Milli Takımı’nın ilk 11’inde bile, biri 10 numara 2 Türk oynuyor. Bizimse daha kat edecek çok yolumuz var. Türkiye A Milli Futbol Takımı, 85 yıllık tarihinde 2 kez Dünya Kupası, 3 kez de Avrupa Şampiyonası’nda mücadele etti. Tarihteki en büyük başarımız 2002 Dünya Kupası’nda 3’üncülük ile 2008 Avrupa Şampiyonası’nda yarı final. Oysa Türkiye, Avrupa’nın futbola en çok para döken 6. ülkesi. Ama Türkiye’nin arkasındaki 4 ve önündeki 5 ülkenin tamamı Avrupa şampiyonu bir takım çıkarmış! Yazık değil mi beyler…
Futbol Türkiye’de büyük bir ekonomi: 2.3 milyar TL. Ancak ne futbol ne de milli sporlar Türkiye’yi başarıya taşıyor. Gerçi güreşin hakkını yemeyelim, hâlâ olimpiyatlardan altın madalyayla döndüğümüz tek spor. Uzakdoğu sporlarında artan başarı da yadsınamaz. Madalya sayısına göre baktığımızda 2000-2005’te güreş en başarılı spor olarak göze çarparken, 2010’dan itibaren karate ön plana çıkıyor.
Türkiye’de futbol dışında lisanslı 4 milyon 428 bin sporcu var. Faal olarak ise 710 bin sporcu…
214 bin lisanslı sporcumuzun ter döktüğü basketbola gelirsek… A Milli Erkek Basketbol Takımı 2001 Avrupa Şampiyonası ve 2010 Dünya Şampiyonası’nda 2’nci olmuştu. Türkiye A Milli Kadın Takımı da 2011 FIBA Kadınlar Avrupa Şampiyonası’nda 2’ncilik elde etmişti. Kadın basketbolcular 2012’de ilk kez olimpiyata katılma hakkı da aldı. Kadın takımları, Kadınlar CEV Şampiyonlar Ligi’nde son 7 sezonda 5 kez Avrupa şampiyonluğuna ulaştı, FIVB Dünya Kulüpler Şampiyonası’nda son 7 kupanın 4’ünü kazandı.
KADINLARIN BAŞARISI
Bu tablodan sonra rahatlıkla “Türk sporu kadınların omuzlarında yükseliyor” diyebiliriz. Türk voleybolu yaklaşık 60 yıllık tarihinde en başarılı yıllarını yaşıyor. Özellikle kadın kulüp takımları, Avrupa ve dünyada kupa üstüne kupa kaldırıyor. Avrupa Kupaları’nda 8 birincilik, 7 ikincilik, 9 üçüncülük; Dünya Kulüpler Şampiyonası’nda 5 birincilik, 1 ikincilik ve 2 üçüncülüğümüz var. Türkiye Vestel Venus Sultanlar ligi, Avrupa’nın en iyisi, en değerlisi…
Geçen ay gerçekleşen Habertürk Türkiye Spor Zirvesi’nde gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Selçuk Tepeli, “Sporda, kadın voleybolu dışında ekonomideki çıkışa denk bir başarı hikâyesinin eksikliğini hissettik. Bireysel ya da ekip sporlarında sadece iyi olmak yetmez. Hikâyelere ihtiyacımız var” demişti. Tepeli’nin altını çizdiği hikâyeyi yazmak için para yetmez, inanmak ve hayal etmek de gerek! Besbelli şampiyonluklara ve Atatürk’ün gösterdiği hedefe kadınlarımız daha çok inanmış. Haydi beyler, sizi de görelim.
Kaynak: Haber Türk
Comments are closed.