İkramlık-II

16.12.2018 günü yayımlanan “İkramlık” başlıklı yazımızı hatırlayanlar, o maça dek yenilgisiz Vakıfbank’ın ligde set kaybetmeyen Eczacıbaşı Vitra’ya karşı Lonneke Sloetjes ve Zehra Güneş’i kenarda bırakarak maça başladığını eleştirdiğimizi anımsayacaktır. “Bu iki oyuncunun maça başlamayışının özel bir sebebi var mıdır bilinmez, ancak Vakıfbank ve A Milli Kadın Takım Baş antrenörü Giovanni Guidetti’nin bu maçı ezeli rakibine ikram ettiğini söylemek pek de yanlış sayılmaz.” şeklinde yaptığımız girişi, tam tersten okuyarak bu maça da aynı yansıtabiliriz sevgili voleybol severler.

Sebebini açıklaması lazım
Aynı ara başlığı bu kez Marco Aurelio Motta için kullanabilir ve neden geçirdiği operasyon nedeniyle kadroda olmayan Beyza Arıcı yerine yerli bir orta oyuncu tercih etmediğini sorgulayabiliriz. Rotasyonda Büşra Kılıçlı ve Arıcı haricinde Lauren Gibbemeyer, Merve Atlıer ve bu maç özelinde kadroya alınan Ceren Domaç görünüyor turuncu beyazlılarda. Brezilyalı çalıştırıcı da Atlıer ve Domaç’ı hiç düşünmeyerek kısa süren maçı Gibbemeyer ve Kılıçlı ile tamamlamayı seçti. ABD’li orta oyuncunun daralttığı yabancı sayısı nedeniyle de takımın çimentosu görünümündeki Jordan Larson’dan vazgeçti ve acı mağlubiyete giden yolda ilk taşları döşedi Motta. Zira Gibbemeyer sadece %25 gibi bir orta oyuncu için kesinlikle kabul edilemeyecek bir hücum performansına imza atmakla kalmadı, aynı zamanda çok basit toplarda bloğa yakalanma ve alakasız pozisyonda fileye dokunma başarısını da(!) gösterdi. Bunun üzerine Türkiye’ye ilk geldiği günden bu yana voleybol hayatının en düşük performansını sergileyen Yeon Koung Kim ve belirli bir standart haricindeki paslara hücum edemeyen Meliha İsmailoğlu da isteneni veremeyince, takımın tüm yükü Tijana Boskovic’in üzerine kaldı. Çok değil dört ay önce Dünya Şampiyonu apoletini takan ve turnuvanın En Değerli Oyuncusu seçilen Boskovic bile böyle bir yükü kaldıramadı ve Motta’nın ilginç kararı ile maçın çoğunu kenarda izlemekle yetindi.

Bütün bunların sonucunda takım kaptanı Larson’ın yokluğunun nelere mal olduğunu gördü Motta. Zira ilk iki set kenarda başlayarak oyunda fazla görünmeyen ABD’li oyuncu, takımın en iyi manşet alan %62 (%54) ve en iyi hücum eden oyuncusu (%50) oldu. Eczacıbaşı Vitra’nın toplamda %34 ile hücum ettiğini düşünürseniz, Larson’ın bu takımda ne denli önemli bir yer tuttuğunu daha iyi anlarsınız. Sorunu çözme adına değişik uygulamalar deneyen Motta, yalnızca Atlıer ya da Domaç’ı kullanmayı denemedi. Belli ki, 1999 doğumlu Domaç ile 2000 doğumlu Atlıer’in böyle bir maçın yükünü taşıyamayacağını düşündü. Gerek Domaç’ın, gerekse Atlıer’in U17, U18, U19 ve U20 Milli takımlarında yer aldığını önemsemedi. 15 yaşındaki Naz Aydemir’i bırakın lig maçlarını, o yıllarda Türk takımlarının fazla üst sıralarda yer alamadığı Şampiyonlar Ligi mecrasında dahi sürekli oynatan bir kulüpte görev yaptığını unuttu belki de. Hatta o tarihlerde takımın baş antrenörünün kendisi olduğunu da unuttu! Ama her ne olduysa Atlıer ya da Domaç’ı deneyerek klasik köşe formasyonuna (Larson-Kim-Boskovic) bir türlü dönmedi Motta. İzleyenlere uzun süre unutulmayacak bir açık son bıraktı. Belki de Giovanni Guidetti’nin ilk devre yaptığı jeste çaktırmadan(!) cevap vermek istedi.

Guidetti ise Brezilyalı meslektaşının aksine dersini almış görünüyordu. Köşeleri Zhu Ting, Kelsey Robinson ve Lonneke Sloetjes’e emanet eden İtalyan çalıştırıcı, bu maç özelinde takımın en kötüleri olan Kübra Çalışkan-Zehra Güneş ikilisinden vazgeçmedi. Özellikle hücumda hiç olmayan Güneş’i bir an olsun kenara almadı, zira genç orta oyuncunun blokta yerleşiminin bile kendisine yararlı olduğunun farkındaydı. Olmasa bile maç boyu kenarda duran ve Dünyanın en iyi orta oyuncularından biri olan Milena Rasic’e dönüp göz ucuyla bile bakmazdı. Zira Guidetti, ilk devre oynanan maçtan gerekli dersi almış, bu tarz bir maçta ne olursa olsun sonucu köşelerde alacağını öğrenmişti. Neticede Vakıfbank, %77 (son sette 9/9) ile hücum eden Ting, son setteki zayıf performansına rağmen ilk iki seti (8/12) domine eden Robinson ve %50 ile gerekli yerlerde gereken topları öldüren Sloetjes ile kazandı maçı.

Bu noktada Robinson’a ayrı bir parantez açmak şart. Zira ABD’li oyuncu, sezon başından beri performansını sürekli yükseltiyor. Rakamlara bakınca fazla anlaşılamayan bu durum, Robinson’ın inanılmaz toplara yaptığı korkusuz hücumlarda gösteriyor kendini. Bugünkü maçta özellikle geri alandan öyle hücumlar izledik ki, Robinson’ın kendisini ne denli geliştirdiğini daha iyi anladık.

Bu tur baş ağrıtacak cinsten
Eczacıbaşı VitrA’nın birinci pasörü Gamze Kılıç’ın önde olduğu turlar, özellikle Larson’ın yokluğunda kabus gibi geçti bugün. Hele Kılıç’ın 3 numarada olduğu bir tur vardı ki, 4 numarada İsmailoğlu, 2 numarada Gibbemeyer yer alıyordu. İşte Vakıfbank’ın rakibini sürklase ettiği anlar hep bu turda gerçekleşti. Kılıç’ın 3 numarada olduğu pozisyonlarda -8 ile oynadı Eczacıbaşı VitrA. Normal zamanlarda göremeyeceğiniz bu değer, dizilimde ne denli büyük bir hata yapıldığının da kanıtıydı adeta. Turuncu beyazlıların üçüncü sete Larson-Kim ile başladığını, bu nedenle bahse konu değerin daha kötü olmasının engellendiğini de ayrıca belirtelim. Meraklısı için pasör konumuna göre Eczacıbaşı’nın diğer sayı değerleri (-2, +1, -8, 0, -1, 0) şeklinde gerçekleşti.

Psikolojik anlamı büyük
Elbette Vakıfbank’ın Eczacıbaşı Vitra’yı yenmesi Dünyanın sonu değil. Muhtemelen normal sezonun sonundaki sıralamayı da değiştirmeyecek ve final serisindeki olası bir eşleşmede saha avantajı turuncu beyazlılarda olacak. Ancak bu mağlubiyetin psikolojik etkisi büyük olacak Eczacıbaşı Vitra adına. Zira yıkım gibi gelen bu sonuç, geçtiğimiz sezonki “Ne olursa olsun Vakıfbank sonunda kazanır” düşüncesini bir kez daha akıllara getirecek. Ayrıca bugüne dek namağlup gelen (ve sadece 6 set kaybeden) Ayazağa ekibinin en ufak bir yanlışta (ya da istenmeyen sakatlık, hastalık, vb. gibi durumda) ne denli kırılgan olduğunu ortaya koyacak. Dolayısıyla Vakıfbank’ın bugün elde ettiği sonuç, 3 puandan çok daha fazlasını barındırıyor içerisinde.

Bunu başkası yapsa neyse
Maç öncesi ısınma başladığında kadroya son anda dahil olan Domaç’a, ameliyat geçiren Arıcı’nın formasının giydirildiğini gördük. Hadi beden olayına hiç girmeyelim. Ancak formanın arkasında Beyza yazması, Eczacıbaşı adına kabul edilebilir bir durum değildi. O anda geçici bir çözüm arayan Eczacıbaşı yetkilileri, forma arkasında yazılı ismin üzerini kapatmakta buldu çareyi. Her ne sebeple olursa olsun, Eczacıbaşı gibi yıllardır Türk voleybolunun lokomotifi durumdaki en başarılı kulübünün böyle bir yanlışa imza atması kabul edilemez. Madem Domaç’ın kadroya gireceği kesinleşti, gerekirse 1 saatte o formaya ismi yazdırılır. “Ani oldu”, “Son anda yetişmedi” şeklinde mazeret öne sürenlere ilk cevabım, bunun Eczacıbaşı’nda kabul edilemeyeceği, ikinci cevabım ise 2 ya da 3 sezon önce aynı yanlışın Hande Baladın’ın formasında da yapıldığını hatırlamaları.

İtirazın şekli
İlk maçın da başhakemi olan Erdal Akıncı, ilk sette skor 22:20 iken Robinson’ın attığı ve çift vuruş olduğu anlaşılan pası kurala uygun olarak değerlendirdi ve oyunu devam ettirdi. Bu karar ve yardımcısı Mehmet Topal’ın oyuncu değişikliklerindeki kararsız tutumu haricinde hakem ekibi çok iyi maç yönetti denebilir.

Üçüncü sette skor 1:1 iken bloktan dönen topa Güneş’in yaptığı top taşımaya çalınan düdük, yerden göğe doğruydu. Ancak gerek genç orta oyuncunun gerekse Guidetti’nin itirazı, milli formayı taşıyan karakterlere yakışmayan cinstendi. Özellikle Milli Takım baş antrenörü unvanını taşıyan Guidetti’nin itirazı farklı şekillere sokması, gerçekten itici görünüyor. Bizden uyarması.

Voleybol dolu günler dileğiyle,

Kayhan Kösem

kkayhan@hotmail.com


Haberi Paylaş

Comments are closed.