Uzun zamandır beklediğimiz ve hazırlandığımız üstelik ev sahipliği yaptığımız bir Avrupa Şampiyonası’nda hepimiz arzu ederdik ki en azından bir üst tura çıkalım ama maalesef başarılı olamadık.
Son 3 yıldır Türk voleybolunu çıplak gözle takip edemediğim için bu şampiyondaki oyuncu seçimleri hakkında yorum yapmayacağım. Takımın başındaki meslektaşlarımın bu konudaki seçimlerine saygı duymak gerekiyor çünkü sonuçta başarı ve başarısızlıkta sorumlu olan onlar. Fakat seçilen bu oyuncuların yıllardır oynadıkları pozisyondan alınıp, böylesine zorluk derecesi yüksek bir şampiyonada farklı pozisyonda denenmesi çok riskliydi (ki bana göre hataydı).
Bütün spor branşlarında olduğu gibi voleybolda da motivasyonun sonuca etki eden çok önemli bir etken olduğu aşikar ve özellikle bizim insanımızda bunun çok daha etkili olduğu hepimizce bilinmekte. Fakat benim gerek eski bir sporcu ve gerekse antrenör olarak gördüğüm takımımızın bu turnuvaya iyi motive olamadıklarıydı. Bunda takımın başındaki antrenörün oyuncularla aynı dili konuşmaması, oyuncuların yaklaşık 1,5 yıldır uzun ve yorucu bir hazırlık dönemi geçirmeleri, tabii ki ligimizin zorluğu, fazla sayıda oyuncumuzun sakatlıklarının beraberinde getirdiği, bıkkınlığın ve yorgunluğun etkisi büyüktü.
Bütün bunlara turnuva esnasında Aslan’ın sakatlığının tam geçmemiş olması keza Volkan’ın sakatlıktan dolayı turnuvaya formda girememesi, Can gibi bir oyuncunun geçen sene 2 Lig”de oynaması (zaten 4 numara sıkıntımız var.) Emre’nin ilk maçtan sonra sakatlanması ve en önemlisi kırılma noktalarında genç oyuncularımızın (tecrübe eksikliği diyelim biz) yaptığı inanılmaz basit hatalar sonuca büyük etkileri oldu.
Turnuvanın başında çoğu kimse aslında ne kadar zorlu bir grupta mücadele ettiğimizin farkında değildi nitekim bunu grubumuzdan çıkan iki takımın final oynaması ikinci turda da A Grubu’ndan gelen Polonya, Fransa ve Almanya’nın C Grubu’ndan gelen İspanya, Yunanistan ve Slovakya’ya karşı bütün maçları kazanması (9-0) tasdik etti. Biz bu grupta 3’te 3 yaparız demek aslında rakiplerin iyi analiz edilmediğini gösterir. Polonya’nın son zamanlarda yükselen trendi Fransız’ların uzun zamandır Blain Philippe ile oturmuş çok iyi oyun sistemleri ve mart ayında Almanya Milli Takımı’nın başına gelen Raul Lozano ile farklı bir hava yakalayan alman ekibi. İşimizin zor olacağı belliydi.
Bu şampiyona bana göre İtalyan ekolünün başarısızlıkları ön plana çıktı. Gerek İtalyan milli takımının aldığı sonuç, bizim aldığımız sonuç ve bana göre çok daha vahim olanı Rus Milli Takımı’nın İtalyan antrenörü Daniele Bagnoli ile aldığı 4. lük ki bana göre Avrupa Şampiyonası’nın en büyük hayal kırıklığı idi. Özellikle bu meslektaşımızın yaptığı ikili oyuncu değişikliklerine (ki hep zamansız yaptı ve sonuca negatif ve çok büyük etkisi oldu) kimse anlam veremedi.
Polonya’nın şampiyonaya yüzlerce seyircisiyle ve onlarca basın mensubuyla gelmesi bu ülkenin voleybolu ne kadar sevdiğini ve değer verdiğini, madalya umarken altın almaları, Fransız takımının turnuva boyunca yaptığı inanılmaz defans ve her sayı için sarf ettiği inanılmaz çaba, yarı final maçında 5. sette Rusya’ya karşı 13-9’dan maçı kazanmaları ve takım kaptanları Stephane Antiga´nın sakatlığına rağmen gösterdiği inanılmaz özveri ve performans. Rusya’nın altın madalya alabilecekken bronzu da Bulgaristan’a hem de 3-0 kaybetmesi, Sırbistan, İtalya, Finlandiya, Hollanda ve son şampiyon İspanya’nın ikici turda elenmeleri, böylesine büyük bir organizasyonda voleybol ailesinin ve seyircinin ilgisizliği akıllarda kaldı.
Sonuçta eğer voleybolun ülkemizde popüler olmasını istiyorsak mutlaka uluslararası arenada milli takımlar düzeyinde başarılı olmamız lazım. Bu da kısa vadede olacak bir şey değil. Uzun vadeli planlanmak doğru teşhisler yapıp hatalardan ders almak daha önemlisi sabırlı olmak lazım.
Gürsel YEŞİLTAŞ
Comments are closed.