Kuzeyboru’nun başarılı pasörü Arelya Karasoy ile voleyboldan eğitim hayatına, kaptanlık görevinden Aksaray’a ve milli takıma kadar birçok konuyu konuştuğumuz keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Voleybol maceran nasıl başladı? Konfüçyüs, insanların sevdiği işi yaptığında bir gün bile çalışmış sayılmayacağını söyler; senin için durum nasıl?
Voleybola 8 yaşında Ankara’da başladım. Annem ve babam eski voleybolcu, biraz onların yönlendirmesi de değil onlara duyduğum imrenme duygusu belki bilmiyorum o şekilde bir başlangıç oldu. Normalde yüzüyordum, voleybol serüvenim onların sadece “Biz oynadık ve sen de deneyebilirsin.” şeklindeki sözleriyle 8 yaşında ODTÜ Koleji’nde, okul takımında başladı. 10 yaşımda Barbaros Çelenk’in yönlendirmesiyle Ankara Vakıfbank’a geçtim.
Çalışmakla ilgili şunu söyleyebilirim, biz voleybolcuların aslında bir gün çalışmadığımızda o gün içimizde elbette bir ukte kalıyor. İki gün mola verildiğinde o moladan sonra geri döndüğümüzde bir gün fazladan aldığımız tatil açısından içimde bir şeyler kalıyor. Çalışmaktan hiçbir zaman çekinmiyorum. Çalışmayan sporcu bence profesyonel asla olamaz. Ben bir sporcu için yeteneğin çok büyük bir şans olduğunu düşünüyorum ama yeteneği beceriye çevirmek için çok büyük bir azimle çalışmak gerekiyor.
Pasörlerin genellikle kendilerini bulduğu bir ilk dönemi ve kariyerinin sonlarına doğru ise her zaman ikinci bir yükselme dönemleri olduğu söylenir, bir pasör olarak kendini kariyer basamaklarının hangi bölümünde görüyorsun?
Ben voleybola başladım, dördüncü gün beni pasör yaptılar. Bir daha başka hiçbir pozisyonda oynamadım. Pasör olarak çok erken yaşta başladığımı söyleyebilirim. Diğer pozisyonlarda oynayabilecek şekilde o küçük yaşta bile smaç tekniği öğretildiğini çok hatırlamıyorum. O yüzden çok uzun süredir ben pasör olarak oynuyorum.
Şu anda bu bahsedilen iki dönemin ortasında olduğumu hissediyorum. Her sene bir önceki seneden özellikle mental olarak çok farklıyım. Ama sanki 28-29 yaşlarıma geldiğimde daha farklı bir Arelya olacağımı hissediyorum. A Takım olarak baktığımda 17 yaşımda Eczacıbaşı ile başladım. O zamandan 20 yaşıma çok değişim var, 20’den 25’e ise bambaşka bir değişim var. Ama daha hala çok yolum olduğunu düşünüyorum.
“HIZLI VOLEYBOL ÇOK DAHA ZEVKLİ”
Modern voleybolda takımların eskiye nazaran daha hızlı bir oyun kurgusu içerisinde oynadığını ve bununla beraber pasör mevkisinde oynayan oyuncuların da kendilerini hızlı voleybola adapte ettiğini görüyoruz. Bu elbette antrenörün oynatmak istediği oyun planıyla alakalı bir durum, yüksek tempoda oynarken ralliler uzadıkça heyecanını nasıl geri planda bırakıyorsun?
Bana göre hızlı voleybol çok daha zevkli bir voleybol. Düşünmek için çok vaktimizin olmadığı, daha hızlı ve pratik kararlar vermemiz gereken bir voleybol stili. Ralliler uzadıkça tabi adrenalin de bununla beraber artıyor. Bize aslında artık yüksek voleybol çok garip gelmeye başladı, öyle söyleyeyim.
Mesela şu an bizim takımımızda Alesia daha yüksek bir topla oynuyor, diğer takım arkadaşlarım daha hızlı bir topla oynuyor. Şu an aslında ona adapte olmaya çalışıyoruz, o da bize adapte olmak için çabalıyor. Sadece pasörler için değil, tüm oyuncular için bu adaptasyonun gerektiğini düşünüyorum, şu an baktığımızda yüksek topla oynama alışkanlığı olan oyuncular bile hızlı voleybola uyum sağlamaya çalışıyor.
Heyecanı kontrol etme kısmına baktığımızda, oyun içerisinde heyecan aslında her an devam ediyor. Pasör eli çok otonom çalışan bir şey, artık orada çok düşünmeden oynadığımız için biz o an flow denen bir şey vardır, akış içerisinde oynuyoruz. Beni çok etkilemiyor.
Voleybola başlarken ilham aldığın bir isim var mıydı, şu an genç voleybol severlerin maçlara gidip sevdikleri sporcuları tribünden izlerken veya onlarla fotoğraf çektirirken yaşadığı anların benzerlerini yaşadın mı? Bu anlamda unutamadığın bir anın var mı?
Hiç yoktu desem… 7-8 yaşındayken çok takip ettiğim bir dönem değildi, o zaman ne sosyal medya ne internet ne de televizyonlarda bu kadar maç yayını vardı. Hiç kimseyi ve hiçbir şeyi bilmeden sadece kendi voleybol sevgimle başladım. Annem ve babamın eskiden voleybol oynadığını biliyordum ve her şey “Denesem…” şeklinde oluştu.
Ailen o dönem aktif sporu bırakmıştı muhtemelen, hiç onlar arkadaşlarıyla buluştuğunda veya herhangi bir ortamda voleybol oynarken onları izlemiş miydin peki?
Hiç voleybol oynanmadı, eski takım arkadaşlarıyla buluşulmadı. Ki annem Mehmet Bedestenlioğlu’nun eski sporcularındandır. Mehmet ağabey bazen bana “Torunum” diye seslenir. (gülüyor) Hiçbir etken altında kalmadan tamamen kendi hür irademle başladım. (gülüyor)
“DOĞRU KARAR VEREBİLME YETİSİ OYNAYARAK KAZANILIYOR”
Seni bugüne kadar hep, forma şansı bulduğun ve saha içinde sorumluluk aldığın takımlarda izledik. Yedek beklemenin kariyerini geriye götüreceğini düşünüyor musun, bu sebeple reddettiğin transfer teklifleri oldu mu?
Ankara’dan İstanbul’a transferimde -Yıldız ve Genç Milli Takım’da TVF Spor Lisesi ile birlikte çalışıyordum- Eczacıbaşı’na geldim. O dönemden itibaren ve menajerim Çiğdem abla (Çiğdem Can) ile çalışmaya başladıktan sonra bizim tek hedefimiz benim pasör olarak oynamamdı. Pasör olarak biz çok karar verdiğimiz için benim sahada oynayarak bu karar verme yetisini geliştirmem konusunda bir yol izledik. Doğru karar verebilmek çok önemli, 24-24’te verdiğimiz kararla 4-4 arasında çok büyük bir fark var. Bunun ben oynayarak kazanıldığını düşünüyorum. Pasör pozisyonunda ise sahada oynuyor olmak ekstra önem taşıyor. O yüzden şu ana kadar verdiğim kararlardan çok memnunum.
Dediğiniz gibi mesela Maja’nın yanında çalışmayı çok isterdim, bu da çok farklı bir tecrübe olsa gerek. Benden çok daha iyi bir pasörün yanında çalışmak, onunla antrenman yapmak, onun antrenmanda ve maçta neler yaptığını görmek sadece TRT Spor’dan değil de antrenmanda her gün, 7 gün boyunca görebilmek bence tabi çok farklı bir şey katardı bana. Ama bunun özellikle genç yaşlarda çok sürdürülebilir bir karar olduğunu en azından ben kendi adıma şu anda düşünmüyorum. 17 yaşından beri oynadığımı düşünürsek eğer o yaştan beri yedek olsaydım arada çok farklı bir Arelya olurdu görüşündeyim. Tabi ki o da tecrübe edilmesi gereken bir şey.
Kendini yurt dışı deneyimi yaşamak ve bir başka ülkede yabancı sporcu statüsünde oynamak için hazır hissediyor musun, voleybol oynamak istediğin bir ülke var mı?
Bu sene yüksek lisansını bitiriyorum, şu an tez yazma aşamasına devam ediyorum. Ben yurt dışına gidersem doktora programı ile birlikte bir yurt dışı tecrübesi yaşamayı düşünüyorum, bu benim hayallerimden biri. Kendi oynadığım takımlarda da yabancı oyuncularla hep çok yakın arkadaş oldum, tüm kültürlere çok kolay adapte olabilen bir sporcuyum. O yüzden tabi ki çok isterim, kariyerimin hangi bölümünde bu doğru bir adım olur, Türkiye Ligi bu kadar iyiyken başka bir ülkeye gitmek ne kadar doğru olur veya hangi ülke ya da hangi takım olduğu konusu bu konuda gerçekten çok önemli. Böyle bir ülkeyi ve ligi bırakıp gitmek çok ciddi bir karar ama neden olmasın? Doğru bir takım, doğru bir antrenör ve doğru bir zamanda daima çok isterim.
Özel bir ülke var mı aklında?
Ülke olarak hiç fark etmez.
“KUZEYBORU BİZİ HİÇBİR ZAMAN YALNIZ HİSSETTİRMİYOR”
Biraz da Aksaray ve Kuzeyboru’yu konuşalım, takım ve hedefler hakkında neler söylemek istersin?
Aksaray ve Kuzeyboru gerçekten bu ligde uzun süre kalması gereken bir şehir ve kulüp. Kuzeyboru’nun Anadolu’yu çok güzel yansıtan ve Aksaray’ı hatta etrafındaki şehirleri de bu anlamda çok geliştiren bir kulüp ve şirket olduğunu düşünüyorum. Geçen sene ligde daha ilk sezonumuzdu ve Play-off’a göre bir hedef kurmuştuk, biraz altına bitirmiş olsak da geçen yılı bir adaptasyon süreci olarak görüyorum. Bu sene çok daha iyi bir takım kurduk, şu an Play-off potasındayız. Bu seneki hedef çok net bir şekilde Avrupa’ya gitmek. Bunun için de zaten daha önümüzde maçlar var, şu anda hedeflerimizle paralel bir şekilde ilerliyoruz. Eğer bu sene Avrupa’ya gidebilirsek önümüzdeki sezon çok daha iyi bir takım kuracaklarını eminim. Türkiye’yi ve Anadolu’yu çok iyi temsil edeceğimiz düşüncesindeyim. Çok büyük bir şirket, yönetim antrenmanlarımız ile tüm maçlarımıza da geliyor ve hepimizi kızları gibi görüyorlar. Sürekli bizimle irtibat halindeler, herkesten bu kadar uzak olduğumuz bir yerde bizi hiçbir zaman yalnız hissettirmeyen bir kulüp.
Bu sezon ligde Türk Hava Yolları ile beş setlik maç oynadınız, Vakıfbank’ı Aksaray’da mağlup ederek takım halindeki başarılı performansınızla dikkatleri iyice üzerinize çektiniz. Özellikle Vakıfbank maçından sonra gelen tepkiler nasıldı?
İnanılmazdı. Aksaray’da gittiğimiz kafelerden eczanelere, süpermarketlere ve oradaki kasiyerlere kadar herkes maçlarımızı izlediklerini söyledi. Hatta şöyle söyleyeyim, kendi işlerini bırakıp maça gelmişlerdi. Bazı yerler o gün, o maç için kapanmıştı. Maçtan sonra kaç tane bedava kahve aldığımızı bilmiyorum. (gülüyor) Herkes için çok çok çok büyük bir gururdu. Bizim için nasıl büyük bir gurursa halk için de o kadar büyük bir gururdu.
Son iki sezondur Kuzeyboru’da kaptanlık görevini de üstleniyorsun, kaptanlığın saha içi duruşuna ve oyununa katkı sağladığı düşüncesine katılır mısın? Artıları ve eksileri hakkında ne düşünüyorsun?
Yıldız ve Genç Milli Takım’da kendi jenerasyonuma kaptanlık yaptım. Ondan önce Ankara VakıfBank ve TVF Spor Lisesi’nde her yerde kaptanlık yapıyordum. O yüzden kaptanlık benim çok familiar olduğum bir durum. Pasör için ise ekstra güzelliği olduğunu düşünüyorum . Pasör olarak takımın beynisin, takımı çok yönetmen gereken bir konumdasın. Kaptanlığın ben buna çok daha fazla yardım ettiği fikrindeyim, özellikle kendimden yaşça daha büyük ve tecrübeli oyuncularla oynadığım zaman kaptanlık bana bu anlamda onlarla olan iletişimi konusunda yardım ediyor. Daha önce hiçbir negatif yönünü görmedim, tam tersine çok zevk aldığım bir durum.
Kariyerine 2019-2020 sezonunda Aydın ve 2020-2021 ile 2021-2022 sezonlarında Aksaray’da olmak üzere son üç sezondur İstanbul dışında devam ediyorsun, ailen ve arkadaşlarından uzak kalmak seni zorluyor mu?
Çok zorluyor. Bunu net söyleyebilirim. Şansımın şu olduğunu düşünüyorum, üniversite ve yüksek lisans dönemimde hep İstanbul’da oynadım. Önceliğimi kesinlikle bu konuda önde tutmak istedim çünkü gerçekten üniversiteyi ve yüksek lisansı tamamlamayı çok net bir şekilde istiyordum. Yüksek lisansımın son iki senesinde Covid sebebiyle online eğitim dönemine geçildi. O yüzden İstanbul’da kalıp kalmamak konusunda aklımda bir soru işareti kalmadı. Aksaray’ın zorladığı tek şey özlem; onun dışında orada ev olsun takım olsun ortam olsun, o kadar güzel ve rahat bir yaşamamımız var ki beni zorlayan tek şey özlem oluyor. Ailem Ankara’da olduğu için oraya gidip gelmek çok kolay, İstanbul zaten Nevşehir-Kapadokya Havaalanı’ndan tek uçak… Gidip gelmenin aslında kolay da olduğu bir yer, normalde oyuncular deplasmanların bol olmasını sevmez ama biz ailemizi göreceğiz diye çok seviniyoruz. (gülüyor) Onun dışında zaten bizi orada zorlayan hiçbir şey olmuyor.
“VOLEYBOL BİR TAKIM SPORU AMA BİREYİN DE KENDİ TAKIMI OLMALI”
Ronald Osborn, “Yapmış olduğun şeylerin üstünde bir şey yapmadıkça büyüyemezsin.” der. Hem voleybolunu hem de kişisel gelişimini daha ileriye taşımak için bireysel çalışmaların da oluyor mu?
Akademik hayatıma çok önem veriyorum. Bilgi Üniversitesi’nde Pazarlama yüksek lisansını bitiriyorum. Bunun üzerine direkt doktoraya da başlamayı düşünüyorum. Kişisel gelişim için de ben çok uzun süredir spor psikoloğuyla çalışıyorum. Ben zaten her spor dalında; profesyonel bir sporcunun kendisine özel diyetisyen, spor psikoloğu, fizyoterapisti olması gerektiği fikrindeyim. Voleybola aslında bir takım sporu mantığıyla bakıyoruz ama aslında bireyin de kendisinin onunla birlikte ilerleyen bir takımı olması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedir? Menajerdir, psikologdur, diyetisyendir… Ben de kendi takımımla birlikte kendimi geliştiriyorum.
Aksaray’da size bu anlamda sağlanan teknik destek nasıl?
Takım diyetisyenimiz ve takım psikoloğumuz yok ama sporcu olarak kendi psikoloğumu ve diyetisyenimi seçmek bana kendimi daha rahat hissettiriyor. Takımın bu anlamda bir üyesi olsa da ben ek olarak yine kendi bireysel destekçimi seçebilirdim. Çünkü her birey farklı, her bireyin anlaştığı kişi de farklı. Örneğin ben spor psikoloğumun espri yönünün de ağır basmasını seviyorum, şöyle bir söz vardır: “Sense of humor is the best medicine in sports.” derler. (Espri anlayışı, sporun en iyi ilacıdır.) Ben de bu fikre katılıyorum. O yüzden Aksaray’da böyle bir gereksinim duymuyorum ama olsa kulüp tabi çok farklı yerlere gelebilir. Dünyada voleybolda ve başka sporlarda da bunu çok ciddi şekilde yapanlar ve destekleyenler var. Umarım ilerde olur, bilmiyorum. (gülüyor)
“ÜNİVERSİTEDE HOCA OLMAK İSTİYORUM”
Spor ve eğitim hayatını başarıyla bir arada yürüten bir voleybolcusun. Önce üniversiteli, ardından yüksek lisans öğrencisi ve şu an aynı zamanda Bilgi Üniversitesi Spor Komitesi Başkanı Arelya Karasoy… Aktif spor yaşamının yanında veya sonrasında bu alanda ilerlemek gibi bir düşüncen var mı, neler söylersin?
Akademik hayatıma ve derslerime bu kadar önem veriyorken üniversitede hoca olmak istiyorum. İşletme mezunuyum, Pazarlama yüksek lisansı yaptım. O alanda ilerlemek istiyorum. Dijital pazarlamaya baktığımızda sporla kesişen çok fazla yeri var. Böyle dersleri veren üniversiteler ve bu dersler de yok şu anda Türkiye’de. Yurt dışında çok yaygın olup burada olmayan, sadece bazı üniversitelerde olan konular var. Belki o alanlarda gidebilirim. Orada bir boşluk olduğunu düşünüyorum en azından, voleybol sonrasında kendi tecrübelerimin de meyvelerini toplamam gerekiyor. Ama en azından bunları sevdiğim konularda birleştirmek istiyorum.
A Milli Kadın Voleybol Takımımızın geçtiğimiz yazki performansını nasıl değerlendirirsin, milli formaya bu yaz yeniden kavuşacağını düşünüyor musun?
Hiç belli olmuyor, bu çok zor bir soru. Ama geçen yaz her şeyden önce çok zevkli bir voleybol izledik. Bence sonuçta bir spor yapıyoruz, bu bir açıdan da şov. Halkı içimize bu kadar aldığımız.. Ankara’da Anıtkabir’in önünde voleybol maçlarının yayınlandığı, sokakta yürüyen insanların saatlerce durup izlediği kocaman LCD ekranlar gördüm. Bunlar bence Türkiye’de daha önce görülmedi, yurt dışında da çok görüldüğünü düşünmüyorum. Sporcular kendilerini çok daha değerli hissetmeye başladılar, milli takımda olmayıp onlarla aynı ligde yer alan herkes olumlu anlamda etkilendi.
Kısa kısa:
Kariyerini sonlandırmış hangi voleybolcuya pas atmak isterdin?
Esra abla ve Neslihan ablayla oynama fırsatım oldu, Gözde abla diyorum.
Pas olarak en iyi anlaştığını düşündüğün oyuncu?
Annie Mitchem
Voleybolcu olmasaydın hangi branşta yer alırdın?
Takım sporlarının çok seviyorum, yine bir takım sporunda olurdum. Şu an kendimi çok hayal edemiyorum.
Rakip olarak oynarken en zorlandığın oyuncu?
Maja Ognjenovic
Gezdiğin ve en çok hayran kaldığın yer?
Dünya’da Amalfi Kıyıları, Türkiye’de Kapadokya.
Seni anlattığını düşündüğün bir film?
Beni anlatan demeyeyim ama James Bond’un ilk filmlerinden itibaren tüm filmlerini ailece oturup izlemiştik, onu söyleyebilirim.
En son okuduğun kitap?
The Mindful Athlete: Secrets to Pure Performance – George Mumford
Tek kelimeyle Kuzeyboru?
Başarı.
Favori 7?
Maja Ognjenovic – Paola Egonu
Gabi Guimaraes – Arina Fedorovtseva
Zehra Güneş – Eda Erdem Dündar
Monica De Gennaro
Comments are closed.