Sağlık sebepleri nedeniyle geçen hafta yazı yazamadım sevgili voleybol severler. Bu nedenle tüm okuyuculardan özür dileyerek başlıyorum bu haftaki yazıma. Başlığa bakarak kimleri kastettiğimi merak ettiğinizi duyar gibiyim. Ancak cevabım çok klasik olacak. Onlar kendilerini bilirler. “Susarlar mı peki?” derseniz, hiç umudum yok. Gelelim genel anlamda kimlerin susması gerektiğine.
Fenerbahçe’yi eleştirenler
Erkek takımından bahsediyorum. Sezon boyunca anlamsız eleştirilerin odağı oldular. Voleybol tarihinin en büyük yatırımıyla kurulmuş bayanların gölgesinde kaldılar. Dar bir rotasyonla mücadele ederek sezon sonunda hak ettikleri şampiyonluğa ulaştılar. Hem de sezon boyunca kendilerini en çok zorlayan, Türkiye Kupasından mahrum bırakan güçlü Ziraat Bankası’nı 3-0 gibi ezici bir skorla geçerek. Kendi taraftarlarının üvey evlat muamelesi yaptığı, zaman zaman yalnız bıraktığı, geriye düştüğü zaman “O kupa gelmezse biz de gelmeyiz” diyerek tehdit ettiği bir ortamda şampiyonluğa ulaştı Fenerbahçe. Bayan takımının maçı olduğunda tüm yöneticilerin salona doluştuğu, kendi maçlarında ise 1-2 yöneticinin Üsküdar’a zar zor geldiği bir ortamda kazandılar bu çok anlamlı şampiyonluğu. Daha az yatırım, daha az ilgi, daha az emek verildiyse de Fenerbahçe’nin bu başarısı, Bayanları şimdiden geçmiş durumdadır. O yüzden bu takımı eleştirenler artık sussun.
Barriel’i eleştirenler
Arjantinli teknik adam geçen yıl geldiğinde “Bunun burada ne işi var?” diyenler. “Bu adamın kariyeri ve bilgisi yetersiz” diyenler. Takım önde iken 2 mola hakkını da anlamsız bir şekilde kullandığını iddia edenler. Takımın Avrupa’dan elenmesinin sebebi olarak görenler. Böylesi bir ligde böylesi rakiplere karşı finale çıkmasına rağmen şampiyonluğu amatörce elinden kaçırdı diye düşünenler artık sussun. Önce araştırsınlar Ziraat Bankası’nın geçmişini. Tarihindeki diğer başarılarını. Yaşanan tüm sakatlıklara, hastalıklara ve şanssızlıklara rağmen alınan Türkiye Kupasını, Avrupa’da gelinen noktayı ve lig finalini görmezden gelenler. Artık susun.
Guidetti’yi eleştirenler
Başarının ancak istikrarın bir sonucu olduğunu bilmeyerek geçen senenin ardından bu seneyi de ele alanlar. Takımın elindeki malzemenin ne olduğunu bilmeden antrenörü yerden yere vuranlar. Alman Milli takımıyla Avrupa Şampiyonasında yaptıklarını dahi görmezden gelenler. Bırakın Türkiye’yi, Avrupa’da dahi sadece bir kez yenilen (o da Avrupa’nın en büyüğüne 3-2) FB Acıbadem gibi bir devi elindeki kısıtlı malzeme ile yenmeyi başardı İtalyan teknik adam. Türkiye Kupasını almaya da çok yakındı. Alamadı, son anda kaybetti. Ama Türkiye’de rakibi olmayan devin içine korkuyu saldı bir kere. Fenerbahçe Acıbadem oyuncularının maçın her anında bir şüphe ile yaşamasını sağladı. “Elindeki malzemeyi iyi kullanamıyor” diyenler, 2-0’dan geri gelip 41 yaşındaki 1.70’lik Arzu, sezon boyu yedekte beklemiş 1.80’lik Güldeniz ve sakatlıktan henüz kurtulan Stam ile nasıl maç kazandığını görmüştür herhalde. Yıllar boyu kendisine üstünlük kurmuş Eczacıbaşı Zentiva’yı nasıl hezimete uğrattığını da görmüştür sanırım. Giovanni Guidetti’yi eleştirenler artık sussun.
Demeter’i eleştirenler
Macar teknik adamın Türkiye’de turist olarak yaşadığını iddia edenler. Sürekli aynı oyuncularla oynadığından şikayet edenler. “Emre’yi nasıl olur da orta oyuncu olarak oynatır” diye feveran edenler. “İkinci pasör servis atmak için oyuna mı alınır?” diyenler. Gördünüz işte, tüm eleştirilerinize cevap verircesine şampiyon oldu Györgi Demeter. Eh artık susmanın zamanı geldi değil mi?
Cuccarini’yi eleştirenler
Eczacıbaşı’nın play-off yarı final ilk maçındaki halini gördünüz sanırım. Görmediyseniz görenler anlatıversin bir zahmet. Eczacıbaşı Zentiva tam kadro olmasına rağmen ezildi Vakıfbank Güneş Sigorta karşısında. Ligin ikinci yarısındaki maçta 3-0’lık mağlubiyeti Mirka’nın yokluğuna bağlayanlar için hani. Antrenör Gökhan Sezal elinde ne varsa kullandı. Her varyasyonu denedi ama nafile. Çünkü eldeki malzeme bu. Manşet getiremeyen Neriman, Mirka, Natalia ve Esra var sahada. Nasıl oyun kuracaksınız o zaman? Nasıl hücum yapacaksınız, nasıl varyasyon deneyeceksiniz? Orta oyuncularınız bir antenden diğerine 10 saniyede giderse, nasıl blok tutacaksınız? İstediğiniz noktaya servis atamıyorsanız, rakibin istediği şekilde hücum etmesini nasıl engelleyeceksiniz? Mirka Francia haricinde yükselebilen ve güçlü vuran oyuncunuz yoksa, nasıl sayı üreteceksiniz? Yani çözüm Guiseppe Cuccarini’yi yollamak değildi. İyi bir planlama yapıp önümüzdeki sezonu kurtarmaktı. Ama her spor dalında olduğu gibi en kolayı yapıldı ve İtalyan antrenör gönderildi. Taraftarın gönlü alındı, yabancı düşmanlığı ile beslenen camiada itibar arttı, gerisi hikaye. Bu nedenle Cuccarini’yi kovulduğu halde hala eleştirenler artık sussun.
Gökhan Edman’ı eleştirenler
“Neden Deniz’i oynatıyor? Babasının torpili mi var? Galatasaray böyle mi oynamalı? Böyle sistem mi olur? diye soranlar. Artık susun. Edman’ın elindeki malzeme belli. Yatırım da belli sarı kırmızılılarda. Taraftarın ilgisi ise acınacak halde. Hariçten gazel okumak kolay. Konuşursunuz istediğiniz gibi, nasılsa mesnede ihtiyaç yok. Ama görünen köy belli.
Beleşçiler
En çok onlar konuşurlar. Hiçbir şeyden memnun olmazlar. Bilet parası vermeden maça girer ve ortalığa küfrederler. Kendi yöneticilerini tehdit ederler. Her zaman daha fazlasını isterler. Bunlar ile voleybolumuz bir adım ileri gitmez. Sussalar en iyisi.
Liglerimiz kaliteli diyenler
Erkekler nispeten daha iyiydi. Ama tek galibiyet alamadan düşen bir takım söz konusu orada da. Bayanlar ise acınacak halde. İlk dörde giren takımlara bakıyorsunuz, 4 ayrı kalitede takım var. Takımların ne oyunu aynı seviyede, ne de kadroları. Seneye Avrupa’ya gidecek takımlar, ligin finalini belirleyecek maçlar oynuyor, tanesi ancak 70 dakika sürüyor. Global kriz yüzünden Dünyanın kalbur üstü oyuncuları ligimizde ama zevk de yok, çekişme de. Yurt dışında hayal bile edemeyecekleri paralar kazanıyor bu oyuncular, sağlık olsun! Avrupa’da Bayan voleybolunun dip yaptığı bir zamanda kalite ve çekişme aramak biraz lüks oluyor. Ligimiz çok kaliteli diyenlere de susmak kalıyor.
Hakemlerimiz çok iyi diyenler
O kadar bonkörüz ki, fazla verdiğimiz paranın yanında fazla sayıda kart da veriyoruz yabancı oyunculara. Voleybol hayatı boyunca görmediği sayıda kartı ülkemizde bir sezonda görüyor yabancı oyuncular. Torunlarına anlatacak yeni hikayeleri oluyor fena mı? 3-5 tane hakem görüyoruz maçlarda, onların da hataları saymakla bitmiyor, nerede üst seviye? Bir Ümit Sokullu vardı, o da yaştan bırakıyor sene sonunda. Ya yeniler? Onlara da MHK güvenmiyor, ellerine bayrağı verip yolluyor sahaya. Gece 23.00 sularında ağır çekimde oynanan amatör küme maçını yönettiriyor test etmek için. Onlar da yarı uykulu vaziyette babaları yaşındaki adamların maçını yönetiyor, üstüne üstlük fırça yiyorlar. Biri çıkıp gözlemliyor mu seviyelerini? Hayır. Nasıl yetişecek peki ülkemizde yeni hakemler? Hakemler de haklı aslına bakarsanız, “oyuncu yetişiyor, antrenör yetişiyor da hakem mi bir tek yetişmeyen?” diyorlar. Daha birinci top kuralını, yeni fileye temas uygulamasını dahi bilmiyor ulusal hakemlerimiz, sağlık olsun. Ama iyi diyenler de sussun lütfen.
Federasyon Fenerbahçe’ye düşman diyenler
Fenerbahçe Acıbadem-Galatasaray yarı final birinci maçında diğer hiçbir takıma geçilmeyen bir kıyak yaptı size Federasyon. Gerek kendi logosu üzerine, gerekse Türkiye Cumhuriyeti bayrağının üzerine astığınız pankartlara dokunmadı, dokundurtmadı. “2+2 yabancıyı bizim başarımızı engellemek için uydurdu.” diyorsunuz. Bu kuralın uygulamaya gireceği belli olduğunda bir başarınız yoktu. Sadece Fenerbahçe mi 2 yabancı ile yer alacak sahada sanıyorsunuz? Diğer takımlar beşer beşer mi oynatacaklar yabancıları? Biraz mantıklı düşünün. Bu sene elediğiniz 2 Rus takımında kaç yabancı vardı bir araştırın. Set almayı bırakın, 20’li sayıları görmekte zorlanan Rumenler kaç yabancı ile oynuyor ona bakın. Mesele yabancı sayısında değil, yabancının kalitesinde. 3 yabancısı bulunan ve puan alamayan Tokat Belediyesi Plevnespor’un yabancısı olmasa, daha mı az başarılı olacaktı? Lütfen artık susun.
2+2 Ligi bitirir diyenler
Bugün salonlara gelen çoğunluğun %90’ı voleybol topu dahi görmemişken başladım bu oyunu oynamaya. Ne yabancılar gördüm, yerlileri mumla aratan. Mesele nicelikte değil, nitelikte dedik anlatamadık bir türlü. Ama artık kural var, uyacaksınız mecburen. Baktınız bir şekilde lazım yabancı oyuncu, kıvıramıyorsunuz başka türlü. Bulursunuz kendi Milli takımında belirli bir süre oynamamış yabancı oyuncuyu, Türk yaparsınız olur biter. Gün gelir, ligimizde yabancıdan çok devşirme oyuncu boy gösterir bu akım tutarsa. Kuralları by-pass etmek kolay, yeter ki isteyin. İstediğinizi de yapın. Ama artık susun.
Voleybola ilgi arttı diyenler
Bir Fenerbahçe Acıbadem var Türkiye’de voleybol adına ilgi çeken. Mehmet Ali Aydınlar bıraksa, o da bitecek haberimiz yok. Türkiye Ligi final maçı oynanıyor, sonunda şampiyon belirlenecek Ankara’da. Salonda kapasitenin %10’u kadar seyirci yok. Vah ki ne vah! Türkiye Kupası finali oynanıyor İstanbul’un göbeğinde, salonda in cin top oynuyor. Kulüplerin bilet paralarını verip içeri soktuğu beleşçilerden bahsetmiyorum elbette. Gerçek voleybol seyircisinden bahsediyorum. Dünyanın sayılı oyuncularının yer aldığı Şampiyonlar Ligi maçları oynanıyor, salon yine bindirilmiş kıtalarla doldurulmaya çalışılıyor. Çünkü CEV temsilcisi, salonda 800’den az seyirci olduğunu bildirirse, ucunda ceza var. Yine de salon boş görünüyor. Salonların yeri mi ters? Değil. Maç günleri ve saatleri mi kötü? Değil. Biletler mi pahalı? Birçok maçta para dahi alınmıyor. Buna rağmen salonlar boş kalıyorsa, şapkayı ele alıp düşünmekte fayda var. Voleybola ilgi artıyor diyenlerin susması ise Voleybolumuzun geleceği adına şart.
Beni eleştirenler
İşte siz hiç susmayın. Zira hayatta eleştirilemeyecek kimse yoktur. Eğer eleştirilen, eleştireni doğru algılarsa, bundan çıkaracağı ders çok olumlu yansıyabilir kendisine. Bu bağlamda doğru yaklaşımla yazılarımı ve fikirlerimi eleştirenlere saygım büyüktür.
Bu haftalık da bu kadar, haftaya görüşmek dileğiyle.
Kayhan Kösem
kkayhan@hotmail.com
Comments are closed.