Atatürk’ün izinde güçlü Türk kadınını temsil etmeye devam edeceğim

Milli Takım ve Fenerbahçe Opet’in kaptanı Eda Erdem Dündar Hürriyet Gazetesi’nden İpek İzci’ye verdiği röportajda ”Atatürk’ün izinde ülkemizi gururlandırmaya ve güçlü Türk kadınını temsil etmeye devam edeceğim” dedi.

Eda Erdam Dündar’ın röportajı şöyle;

‘Atatürk’ün izinde ülkemizi gururlandırmaya ve güçlü Türk kadınını temsil etmeye devam edeceğim’

15 yılı Milli Takım’da olmak üzere, 20 yıllık sporcu geçmişi var. Çocuğuna ismini vermek isteyenler, heykelinin dikilmesi gerektiğini söyleyenler, hatta Fenerbahçe tribünlerinin adına yaptığı bir beste bile mevcut. Türk voleybolunun en önemli isimlerinden biri, hem takımı Fenerbahçe’nin hem de Milli Takım’ın kaptanı Eda Erdem Dündar, hayatta en iyi yapabildiği şeyi bulmuş şanslı azınlıktan. Türkiye’nin ikinci olduğu 2019 Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonası’nın hemen akabinde buluştuk, uzun bir sohbete oturduk.

8 Eylül 2019, Pazar. Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonası’nda final günü… Sırbistan’ın karşısına çıkmaya birkaç saat kala…

Türk Milli Takımı’nın idmanı 12.00’de başladı. Her zamanki ritüellerini yaptılar, ısındıktan sonra manşet maçı oynadılar. İçinden “Bugün güzel başladı” dedi. İdman bitti, akşamki maça kadar dinlenmeye çekildiler. Herkes çok mutluydu. Bir gün önce her birlikte oturmuş, “Kazanabiliriz” diye konuşmuşlardı.

Oyuna girerken muhakkak yere dokundu; yılların alışkanlığı… Ama maç bitip muhabir ona mikrofon uzattığında, gözündeki yaşları silip “Gönül isterdi ki altın madalya alalım ama 16 yıl sonra gümüş madalya da bence çok keyif verici. İnşallah bu takımın önü açık” diyecekti.

Eda Erdem Dündar, Yugoslav göçmeni bir ailenin altıncı çocuğu olarak 1987’de doğdu, Bayrampaşa’da büyüdü. Maçların şifreli kanalda yayımlandığı günlerde, akrabaların evine gidiliyor, cümbür cemaat Fenerbahçe’nin maçları izleniyordu. Sokaktan eve dönmeyen, futbol oynamayı çok seven ama basketbolcu olmak isteyen bir çocuktu. 13 yaşındayken beden eğitimi öğretmeninin “Voleybolu denemek ister misin” sorusuyla hayatının değişeceğinden de bihaberdi.

24 Aralık 2000’de, Beşiktaş JK altyapısında ilk idmanına gitti. Pek çok genç kızın aksine, ailesini ikna etmesi gerekmemişti. Güzel bir aktivite bulduğunu düşünüyordu, herhangi bir hedefi ya da hayali yoktu. Ama zamanla yeteneğini fark etti. 2005’te Milli Takım’a seçildi; 2008’de de Beşiktaş’tan Fenerbahçe’ye transfer oldu.

Kaptanlık vasfının bana yakıştığını düşünüyorum

Boş zamanlarını güzel bir şekilde değerlendirmek için seçtiği aktivite, kısa sürede hayatının merkezi oldu. Çok ciddiye alıyor, çok çalışıyordu. Siz belki onları haftada bir maçta görüyorsunuz ama bazen altı, bazen yedi gün; hatta bazı günler çift idman yapıyorlar. Halter de cabası…

Uzun tatiller? Yok. Eğlence? Yok. Sosyal aktivite? Yok. Ama hiç şikâyet etmedi. Üstünde bir de ‘kaptan sorumluluğu’ vardı. Hem Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı’nın hem de Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımı’nın kaptanı olmak, ona göre iyi bir sporcu olmanın yanında, lider özelliklerine de sahip olmak demekti: “Herkesle eşit mesafede olabilmek, oyuncuyla antrenör arasında, yönetimle oyuncular arasında köprü görevini üstlenmek, bir olumsuzluk varsa onu düzeltmek için uğraşmak gerekiyor. ‘Herkes kaptan olamaz’ derler, katılıyorum. Kaptanlık vasfının bana yakıştığını düşünüyorum.”

Eda Erdem Dündar, 2013’te yaşadığı bir sakatlık dışında hep sahada, hep oyundaydı. Altı ay evde yatmak zorunda kaldığı o dönem, takım arkadaşlarını televizyondan izledi. Hayata tozpembe bakarken gerçek dünyayla tanışmıştı. Hemen silkelendi: “Yıllarımı buna verdiysem devam etmeliyim dedim, içimden savaşçı bir Amazon kadını çıkardım.”

Tedavisi de yanıt verince, mutlulukla sahaya döndü. 400’e yakın kez Milli Takım formasını giydi. Son maçı, başta da bahsettiğimiz Sırbistan mücadelesi. Erdem’e göre şampiyonada ikinci olmamızın nedeni, takımımızın biraz sabırsız, biraz da tecrübesiz olmasıydı: “Geriye düştüklerinde Sırbistan’ın yıllara dayanan takım karakterinin getirdiği soğukkanlılığı biz o an gösteremedik. Normal zamanda yapmayacağımız çok basit hatalarla son topların verdiği telaşa yenik düştük. Sırbistan, son Dünya şampiyonu, son Avrupa şampiyonu… Onlara karşı 3-2 mağlup olmak bile iyi bir şey. Voleybolu bilenler, rakiplerimize baktıklarında, final oynamamızın zor olduğunu söylemişti. Ama biz zoru başardık. Turnuva sonunda ‘Üzülmeyin, sizinle gurur duyuyoruz’, ‘Ben de sizi görerek voleybola başladım’, ‘Bana voleybolu siz sevdirdiniz’ diyen pek çok insan oldu.”

Hedefleri için uğraşmış, Türk kadınını ve ülkemizin kadın voleybolunu dünyaya göstermek istemişlerdi. Tam da bu yüzden gümüş madalyayı “Her şeyi yapabilecek bir güce sahip” dediği Türk kadınlarına armağan etti.

O uzun tekne sayahatine daha çok uzun bir yol var

Peki Türk voleybolu nasıl evrildi, şu an dünyada yeri neresi?
Eda Erdem’e göre mesleğe başladığı ilk yıllarda oyuncularımız daha yavaştı ve daha basit bir voleybol oynanıyordu. Dünyanın önemli antrenör ve oyuncuları buraya gelmeye başlayınca, Türkiye’de kendi voleybol bilgilerini ortaya koydular ve Türk voleybolunun seviyesi yükseldi. Yine de henüz bir ekolümüz olduğunu düşünmüyor. “Yeni bir nesliz. Sırbistan yıllardır aynı kadroyla mücadele ediyor ve oynadıkları bir stil var. İtalya, Japonya, Çin, ABD; hepsi ekol olmuş bir oyun sistemine sahip. Biz henüz oraya yetişemedik ama emin adımlarla gidiyoruz. Dünyada adımızı herkese duyuruyoruz ama kalıcı olmak için önümüzde epey uzun bir yol duruyor” diyor.

Ona göre başarının tadını aldığınızda, farklı sonuçlar artık kimseyi tatmin etmeyecek. Bu yüzden bundan sonrasının daha zor olacağını düşünüyor; daha fazla çalışmak, daha fazla sahiplenmek ve daha fazla istemek gerekeceğini söylüyor.

2019-2020 sezonu 12 Ekim’de başlıyor. Geçen perşembe idmanlara başladı bile. Toplamda 10 gün tatil yaptığı halde hem de… Gerçi kendisi de daha fazlasını istemiyor.

Böyle bir hayatı herkes göze alabilir mi?
Eda Erdem, ancak voleyboldan emekli olduktan sonra rotasında uzakların olduğu, uzun bir tekne seyahatine çıkacak. O zamana kadar da yeni kupaların, yeni madalyaların yolunu gözlüyor olacak.

Herkes her şeyi konuşuyor, önemsemiyorum

* Başarınızı değil, şortunuzun boyunu konuşanlara ne söylemek istersiniz?

– Herkes her şeyi konuşuyor. Önemsemiyorum.

“Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” diyen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde, ülkemizi gururlandırmaya ve güçlü Türk kadınını temsil etmeye devam edeceğim.

En büyük gücümüz, özgüvenimiz

* Yabancı takımlarla yaptığımız maçlarda oyuncunun vücut dilinden, bakışından, mimiğinden rahatsız olduğumuz oluyor. Hemen müdahale ediyoruz veya hakeme söylüyoruz. Ama önemli olan sahada yanıt vermek.

* Sosyal medyadaki yorumları okumuyorum. Diğer sporculara da “Okumayın, en iyi yaptığınız işi yapmaya devam edin” diyorum. Başarıdan sonra destek mesajlarına göz atıyorum ama kaybettiğimiz bir maçtan sonra yorumlar çok ilgisiz olabiliyor. Bazı insanlar başarısızlığa odaklanmayı çok sever, bunun önüne geçemezsiniz.

* Voleybol, bir kız çocuğunun gelişim sürecinde yapabileceği en güzel spor. Takım oyunu olması, bir sayı için manşet, pas ve hücum dahil topun üç kişinin birden eline değmesi sayesinde sosyalleşiyor, paylaşmayı öğreniyorsunuz. Hata yaptığınızda onu kapatacak arkadaşlarınız oluyor ve hep bir sonraki topa, ileriye bakmayı ilke ediniyorsunuz. ‘Ben’ olgusundan uzaklaşıyor, ‘biz’ duygusuyla tanışıyorsunuz.

* En büyük gücümüz, özgüvenimiz. Kadın, doğası gereği zaten buna sahip olarak doğuyor. Ama özgüven sadece kadının mücadele gücünü artırır. Sessiz kalmaması, kabullenmemesi konusunda güç sağlar ama bu konuda kültürel ve hukuksal olmak üzere köklü değişikliklere ihtiyacımız var. Bugün ülkemizde kadınlar siyaset, ekonomi, spor, sanat, bilim gibi pek çok alanda kendini kabul ettirdi. İşin sportif tarafında da, bize düşeni layığıyla yerine getirdiğimizi düşünüyorum.

* Gelecek nesillere daha güzel bir ülke bırakmaksa kadın-erkek hepimizin en büyük sorumluluğu. Bu anlamda birlik olmalı ve ülke gündemindeki iç karartan kadına şiddet karanlığına karşı tek vücut durabilmeliyiz. Hayvana ve doğaya karşı şiddet konusunda cezaların caydırıcı olmadığı konusunda hepimiz hemfikirken, neden bir gelişme göremiyoruz; anlamakta güçlük çekiyorum.


Haberi Paylaş

Comments are closed.