Son 5 yıla baktığımızda Fenerbahçe’nin (Acıbadem-Universal) rakiplerine büyük bir üstünlük kurduğunu görüyoruz. Bu üstünlük, beraberinde adeta psikolojik bir bariyer oluşturmuştu. Zaman zaman tekil maçlarda rakiplerine kaybetse de seri anlamında büyük bir üstünlüğü vardı sarı-lacivertlilerin. Eczacıbaşı Vitra’nın bugünkü maçı 3-0 kazanması, bu psikolojik bariyerin yerle bir olmasına neden oldu.
Zaten maç sonunda Eczacıbaşı Vitra oyuncularının sahada yaşadığı sevinç, bu bariyerin varlığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bir düşünün, Eczacıbaşı Fenerbahçe’yi en son ne zaman set vermeden yendi. Cevabı bulmak bir hayli zor. Bu da yukarıda yazılanların bir sağlaması olarak düşünülebilir.
Artık favori değil
Son beş yıla baktığınızda Fenerbahçe’nin çıktığı her maçta favori olduğunu görürsünüz. Bu sene durumun değiştiği göze çarpıyor. Gerek kadro yapısı, gerekse oyun formasyonu bakımından Fenerbahçe artık favori değil. Önceki senelerin aksine rakiplerinin almak için yarıştığı oyuncuları değil, onların istemedikleriyle oynayama çalışan bir takım var artık sahada.
Yeni kaptan sahada
Geçirdiği trafik kazası nedeniyle kadroda yer almayan kaptan Seda Tokatlıoğlu’nun yerine sezon başından beri oynamayan Eda Erdem’di takım kaptanı. Ancak maç eksiği çiçeği burnunda kaptanı oldukça etkilemiş. Zira Türkiye’nin en iyi iki orta oyuncusundan biri olan Erdem, ne servis ne blok ne de hücum anlamında beklenen katkıyı verebildi. Adeta hayal kırıklığı yarattı. Diğer orta oyuncu Polonyalı Berenika Okuniewska da kaptandan farklı değildi. Yabancı kontenjanını işgal etmeye değer bir oyuncu olduğunu gösteremedi Okuniewska. Aslında orta oyuncuların bu kadar kötü performans göstermesinin temel sebebi, pasör Nilay Özdemir’in çok kötü oynamasıydı. Özdemir, gerek orta oyuncularla, gerekse smaçörlerle uyumsuz bir görünüm sergiledi. Olmayacak pasları atmaya çalışarak çok gereksiz hatalar yaptı. Oynaması gereken oyunu oynamak yerine sahip olmadığı meziyetlere sahip bir oyuncu olduğunu düşündü çoğu zaman. Öyle ki, oyunun en kritik anlarından birinde liberonun parmak pasına file üzerinde hücum etti. Bütün bunlara rağmen Kamil Söz, Elif Öner’i oyuna almayı pek düşünmedi. Sadece üçüncü setin sonlarında bir ralli için girdi oyuna deneyimli pasör. Onda da top eline değmedi.
Köşeler de alarm veriyor
Brezilyalı Milli oyuncu Paula Pequeno tek yönlü bir smaçör. Hücumda iyi işler yapmasına karşılık manşet ve defans anlamında takımına katkı vermiyor. Takımda tamamlayıcı bir oyuncu anlamında yer alabilir ama maç kazandıracak oyuncu anlamına gelen “winner” özelliklerini taşımıyor. Bunun haricinde Meryem Boz ve Elif Başaran da takımın hedeflerine uygun oyuncular değil. Geçen sene İller Bankası’nda takımı sürükleyen Boz, bu takımda idman oyuncusu olmuş. Geriye bir tek Koreli yıldız Yeon Koung Kim kalıyor. O da bir insanın sınırlarını zorlayarak takımı çoğu zaman tek başına sürüklüyor. Ama voleybol gibi katı bir takım sporunda bir oyuncu tek başına maç kazandıramıyor. Fenerbahçe maçın genelinde çok kötü servis attı. Dolayısıyla rakibini yıkacak yerlerde hep ayağa kaldırmış oldu. Manşet ya da defansta da iyi olmayınca, Eczacıbaşı geriye düştüğü anlardan çabuk sıyrılmayı başardı. İlginçtir, Kamil Söz Merve Dalbeler’i maç kağıdına ikinci libero olarak yazdı. Halbuki normal bir oyuncu olarak yazıp gerideki üç pozisyonda ondan faydalanabilirdi. Zira Pequeno arkada işi kıvıramadı. Kim ise önde arkada her işe koştuğundan çok fazla yoruldu ve set sonlarında takımını sürükleyemedi.
Eczacıbaşı Vitra toparlanıyor
Toparlanmasa da olur. Zira kötü zamanlarında bile en önemli üç rakibinden ikisine puan vermedi. Hem de deplasmanda. Ama sahip olduğu kadroya bakınca, insan bu takımdan daha iyi bir voleybol oynamasını istiyor. Mesela Neslihan Darnel, Galatasaray Daikin maçında hemen hemen yalnızları oynamıştı. Bugün ona Maja Poljak, biraz da Shaskova ve Senna Usic katılınca Eczacıbaşı son yılların en başarılı takımına set dahi vermedi. Ancak Shaskova yaşından, Usic ise önceki yazılarımızdaki hususlardan dolayı (bkz. 57. yazı –Ne bu şiddet bu celal-) ümit vermiyor. Oyunun bir anında Fenerbahçe defansından seken avantaj topu, Pequeno tarafından auta vuruluyor. Ama sahanın en kıdemlisi Shaskova, çizginin dışında bulunmasına rağmen o topu karşılıyor. İnanılır gibi değil. Usic katkı verdi dedik ama, üç sette kazandırdığı sadece 6 sayı! Bunun haricinde sadece manşette 6 sayı verdi rakibine Hırvat oyuncu. Buna rağmen Lorenzo Micelli, Söz’e nazire yaparcasına arkada Buse Kayacan’ı oyuna sürmeyi düşünmedi. En azından Söz, maçın başındaki tercihinden dolayı eli bağlı konumdaydı. İtalyan antrenörün ise böyle bir sıkıntısı yoktu.
Turuncu beyazlı takımın orta oyuncuları dönüşümlü oynuyorlar sanki. Bir hafta Büşra Cansu oynuyor, bir hafta Poljak. Zaten ikisi de üst düzey oynasa, Türkiye’de kolay kolay yenilgi yüzü görmez bu takım.
İkinci toplara iyi hücum edip iyi defans yapmasına rağmen iyi servis atamadı pasör Özge Çemberci. Rotasyonu iyi yapmasına rağmen pas koordinasyonunu yine tutturamadı. Özellikle arkasına attığı toplarda Neslihan Darnel’e zor anlar yaşattı. Ancak aynı sıkıntıyı Maja Poljak’a yaşatmadı ve Hırvat oyuncunun iyi hücum etmesini sağladı.
Protestonun zamanı mı?
Düşenin dostu olmaz derler. Fenerbahçe seyircisi geçen yıllara göre daha az destek veriyor takımına. Gerek seyirci sayısı gerekse o seyircinin desteği geçen yılları mumla aratıyor. Belki sponsor olmaması nedeniyle kadronun zayıflaması, belki de CEV’in saçma sapan kararı nedeniyle Şampiyonlar Liginden men edilmenin etkisidir. Bilemiyorum. Ancak bir grup Fenerbahçe taraftarı, takımını desteklemek yerine kulüp başkanı aleyhine slogan atmayı tercih etti. Olabilir. Hakaret boyutuna varmamak kaydıyla herkes herkesi eleştirebilir. Ancak çok önemli bir maçın en kritik anlarında takımı desteklemek yerine başkanı protesto etmek, tezahüratlarında bahsi geçen Fenerbahçe aşkını pek yansıtmıyor.
Kolay maçta garip hatalar
Maç, zorluk anlamında beklenenden rahat geçti. Buna rağmen maçın hakemleri, basit hatalar yaparak göze battılar. Mesela maçın başında Fenerbahçe hücumunda top auta düşüyor. Zaten düştüğü andan Neslihan Darnel topun dibinde. İstese rahat yapacak defansı ama aut olduğundan bırakıyor. İlgili çizgi hakemi de bayrağını kaldırmak suretiyle durumu tasdik ediyor. Bulunduğumuz yerdeki tüm basın mensuplarıyla birlikte biz de autu görüyoruz, ama İlhami Şenyurt içeride kararı verip tüm salonu şaşırtmayı başarıyor! Ayrıca çok sayıda top taşıma itirazı yapılıyor her iki takım kenar yönetiminden de. Ancak bunların içerisinde en göze batanı, üçüncü sette Nilay Özdemir’in yaptığı iki vuruşa ses çıkarmaması oluyor Şenyurt’un. Neslihan Darnel kendi hücumunda bloktan dönen topa dirsek vuruyor, arkasından bir düdük. Darnel’in topu dirseğiyle taşıyabilmek gibi bir yeteneğinin olduğunu öğreniyoruz.
Yardımcı hakem tam diken üzerinde. Düdük ağzında hata kolluyor. Hata kollanmaz. Yapılır ve göze batar. O noktada düdüğü çalarsınız. Ama her an stres altında hata yakalamaya çalışırsanız, yanlışlıkla bir üflersiniz, geri döndüremezsiniz. Yardımcı Akif Altın, böyle bir durumda file hatası çalıyor, ama filenin sadece ortasına temas var diye. Neden? Çünkü fileye giriyor oyuncu ve file sallanıyor. Düdük de birden üfleniveriyor. Ayıkla pirincin taşını. Şu ayak geçti kararını bizim hakemlerden başka veren yok. Takmayın kafayı karşıya geçene. Oyuncu karşı sahaya geçtiğinde değil, kendine avantaj sağladığında ya da rakibine dezavantaj oluşturduğunda çalın. Unutmayın, tüm kuralları harfiyen uygularsanız, voleybolun hiçbir keyfi kalmaz. Kenarda duran yedeklere düdük çalıp “geriye gidin” işareti yapıyorsunuz. Sebep? Oradaki oyuncular bir şeye mi müdahil oluyor? Molada kesik çizgilere basanları dışarı çıkarmaya çalışıyorsunuz. Orada dursalar ne olur?
Voleybol dolu günler dileğiyle,
Kayhan Kösem
kkayhan@hotmail.com
Comments are closed.