Son günlerde yaşadığımız ve anlamlandırmakta zorluk çektiğimiz bazı konuları irdelemek istiyorum bu hafta. Umarım aşağıdaki mesajlar, ilgilileri tarafından değerlendirilip üzerinde düşünme şansı verir. Sonuçta yanlışın neresinden dönülürse kardır.
Gençler ligi
Öncelikle sezonun şampiyonu olan Arkas ve Vakıfbank takımlarını tebrik ediyorum. Kazanan her zaman haklıdır. Ancak bu ligin uygulamaya konmasından bu yana şablonunun bir türlü oturtulamaması, A takıma %10 getirisinin olması bakımından bir çok yanlışı bünyesinde barındırdığını söylemek lazım.
Bir düşünün, ligde yer alan 12 takım, yılda 2 kez bir yerde buluşuyor ve kısa bir turnuva gibi maçlar oynuyor. Mekan da ya Ankara oluyor ya İstanbul. Bunun sonucunda Anadolu’da bulunan takımlar maddi manevi zorluklar yaşıyor. İlk yıllarında büyükleriyle birlikte deplasmanlara giderek o havayı soluyan, aynı ortamlarda büyüklerinden tecrübe kazanan geleceğin oyuncu adayları, o zaman da 2 setlik maçlar oynuyor, getirisi eksik kalıyordu. Şimdi ise yılda 2 kez boş tribünler önünde buluşup, uyduruk bir ligde mücadele ediyorlar. Bu uygulamanın acilen değiştirilmesi lazım.
İşin bir de A takıma puan ilavesi boyutu var. Bu konuda da inanılmaz bir adaletsizlik söz konusu. Yaklaşık iki yıl önce TVF-Basın buluşmasında bu konuyu zamanın Federasyon Başkanı Sayın Ünal Erol Karabıyık’a da iletmiştim. Ancak kendisinin inandığı bir uygulama olması, sayın başkanın bu durumu anlayamamasıyla sonuçlanmıştı ve o zaman %5 olan puan ilavesi, adaletsizliği daha da artırırcasına %10’a çıkarıldı. Eğri oturup doğru konuşalım. Hiç Vakıfbank, Galatasaray, Eczacıbaşı Vitra, İBB, Arkas vb. gibi büyük şehir takımlarıyla Ereğli Belediyesi, 4 Eylül Belediye, Torul Gençlik gibi takımlarının alt yapıları aynı imkana sahip olur mu? Bir de lige yeni çıkan TED Kolejliler, Yenişehir Belediye veya kiralık oyuncularla kurulan Sarıyer Belediye gibi takımları düşünün. Alt yapı, uzun zaman içerisinde olgunlaşan, meyvelerini geç veren bir ağaçtır. Oyuncu yetiştirmek bir anlamda mısır patlatmaya benzer. Ateşin üzerinde uğraşır durursunuz, bir değişiklik göremezsiniz. Öyle bir an gelir ki, tavadaki mısır patır patır patlamaya başlar. Son yazdığımız takımlar ateşi yeni yakmış, zaten ilave teşviği hak ediyorlar. Siz onların işini daha da zorlaştırırcasına alt yapıdan gelen puanın %10’unu ilave ediyorsunuz. Kaldı ki, bazı büyük takımlar, bu tarz küçük takımların alt yapılarındaki oyuncuyu bir şekilde kapıp kendi alt yapılarına kazandırıyorlar. Böyle bir mücadelede adalet nerede? Kaldırın şu puan ilavesi uygulamasını. Sayın Karabıyık, oyuncu yetiştirmeyi teşvik etmek için bu uygulamayı başlattığını söylemişti. Mevcut federasyon yönetiminin de bu uygulamanın içerisinde olduğu çok açık. Amaç, uzun vadede Milli takımlara oyuncu yetiştirmek. Geriye dönüp bakın bakalım. 2008’den bu yana gençler liginden kaç oyuncu yetişip de Milli takımlarda yer almış. Bu oyuncular hangi takımların alt yapılarından çıkmış görünüyor. Voleybola başlayıp ilk deneyimlerini yaşadıkları takım mı, yoksa belirli bir noktada onları kapıp götüren mi?
Unutmadan şunu da belirtelim. Erkekler bir yana, kadınlarda oyuncu yetiştirmenin bir de muhafazakarlık boyutu var. İstanbul, Ankara, İzmir ya da Bursa’da yaşarsanız, kız çocuğunuzu rahatlıkla voleybola yönlendirebilirsiniz. Ancak Konya gibi muhafazakar bir yerde yaşayan velinin çocuğuna tayt giydirip yüzlerce (Bazen binlerce) kişinin önüne çıkarması o kadar kolay olur mu? Oradan çıkabilecek potansiyeli olan bir genç oyuncu, yaşadığı ve yetiştiği yerin takımında mı kalmayı tercih eder, yoksa Fenerbahçe ya da Galatasaray’a mı gider? Hiç unutmam, 2003 yılında Ataşehir Kadın Voleybol takımında yardımcı antrenörlük yapıyordum. Sakarya’da bir deplasman maçı sonrası oyuncuların çıkmasını beklerken adını hatırlamadığım o zamanın il temsilcisi ile karşılaşmış, ayak üstü kısa bir sohbet gerçekleştirmiştim. O esnada oynanan yerel lig genç kız maçı oyuncuları, neredeyse eşofman seviyesinde şortlarla maça çıkmışlardı. Temsilciye bunun kurallara ters bir uygulama olduğunu söylediğimde kendisinden şu yanıtı aldım: ”Hocam, bu ligde 12 takım yer alıyor. Sebebi bizim bu tarz kıyafetlere izin vermemiz. Eğer sizin dediğiniz gibi kıyafet kurallarını harfiyen uygulamaya kalksak, ligdeki takım sayısı 2’ye düşecek. O zaman da lig diye bir şey olmayacak.” Başka söze gerek var mı?
Türkiye Kupası
Bu yazıyı yazdığım dakikalarda Teledünya Kadınlar Türkiye Kupasının kupa seremonisi yapılıyordu. Öncelikle kazanan Vakıfbank’ı tebrik ediyorum. Gelgelelim dörtlü final öncesi son haftada gördüklerim, formasyonun hala düzensiz olduğuna işaret ediyordu.
Hafta içinde yapılan dörtlü final lansmanı, İstanbul Voley Hotel’de gerçekleştirildi. Maçlar ise Ankara’da oynandı. Sebep? Desen ki takımların hepsi İstanbul takımı, öyle değil. Desen ki İstanbul bu lansman için daha uygun, sorarlar o zaman maçları neden Ankara’da oynattın. Neresinden tutsan elinde kalıyor. 3 büyük takımın arasına girerek görevini fazlasıyla yapmış Karşıyaka, bir alt ligin takımı olarak rakiplerinden daha küçük bir bütçeye sahip. Diğerlerine göre çok daha ekonomik davranmak zorunda iken neden bu lansman için İzmir’den İstanbul’a getirtilerek ekstra masrafa sokulur? Neden bu lansman İzmir’de düzenlenmez? Bu kadar küçük bir teşvik yapılamaz mı Türk sporunun ve İzmir’in güzide temsilcisine?
Bırakın lansmanı, dörtlü final İzmir’de oynansa fena mı olurdu? Hem havaların hala soğuk olduğu bu günlerde katılımcılara bir nebze sıcaklık katar, hem de Karşıyaka’yı daha fazla masraftan kurtarırdı böylesi bir uygulama. İzmir temsilcisinin bu turnuvada set kazanması mucizeydi zaten. Bir anlamda figüran konumundaydı yeşil kırmızılılar. En azından seyircisi ile bütünleşme şansına sahip olurdu. Diğerlerinin seyirci potansiyeli zaten geniş. Türkiye’nin her yerinde var olabiliyorlar, bu nedenle onlara dezavantaj teşkil etmez.
TVF, geçen sene 4 İstanbul takımının katıldığı ligin dörtlü final maçlarını da Ankara’da oynatmış, tüm sezon cefayı çekip takımını her koşulda destekleyen İstanbul seyircisini takımını son düzlükte seyretmekten mahrum bırakmıştı. Ne Ankaraymış ki, aynı yanlışı ısrarla devam ettiriyor anlayamadık gitti.
Bizden biri yapmak
En ketum yabancıları bile çok kısa sürede bizden biri yapıyoruz, hayret ediyorum. Bizde malumunuz, bir maç öncesi rakibi yüceltmek esastır. Alışkanlıktan mıdır yoksa rakibi rahatlatmak için mi bilinmez, aynı şeyi yabancılara da kolayca öğretiyoruz. Lansmanda konuşan Galatasaray Daikin’in İtalyan kaptanı Eleonora Lo Bianco’nun açıklaması: “Birbirinden güçlü 4 takımın mücadelesinde çok zorlu ve keyifli maçlar oynanacak!”
Oynanan maç : 6
Oynanan set : 19
Ne zorlu, ne keyifli!
Televizyonda konuşmak
Bu arkadaşları da anlayamıyorum bir türlü. Televizyonda voleybol maçı izlemeyi ızdırap haline getiriyorlar. Bilirsin bilmezsin, bir konuda çok konuşmak insana her zaman hata yaptırır. Seyirciye ekstra birşey vermek güzeldir. Ancak kendini farklı kılmak adına yeni birşey icat edeyim dersen komik duruma düşersin.
Bir arkadaş servisten alınan her sayıya “ace” diyor. Servis atılmış, karşıdaki oyuncu manşet almış ama tribüne ya da saha dışına, ace! Manşet alınmış, arkasından ikinci oyuncu topa elinin köşesiyle vurunca top hakem kulesini vurmuş, ace! Yani servise karşı top rakip sahaya gönderilemezse ace diyor bu arkadaş. Keşke biri öğretse de servisten alınan her sayının ace olmadığını öğrense. Belki bu satırları okur, belki de okuyan biri kendisini uyarır diye yazıyorum.
Ace: servisten gelen topa rakibin dokunamadığı durumda alınan sayıdır. Eğer atılan servise rakip tırnağıyla bir dokunsa, o servis ace olmaktan çıkar. Sanırım yeterince açık.
Bir arkadaş da voleybola “son çeyrek” kavramını sokmaya çalışıyor anladığım kadarıyla. Aslen basketboldan gelen bu terim, voleybolun hiçbir yönüyle eşleşmez sevgili arkadaşım.
Çeyrek: Dörtte bir anlamına gelen Farsça bir kelimedir. Basketbol, skor eştiliği sonucu uzatma hariç 4 eşit zaman diliminden oluşan kısımlara bölünmüştür. Bu nedenle her bir bölüme çeyrek denmektedir. Zamanla hiçbir bağı olmadan oynanan, normal setleri 25, tie break seti 15 sayı üzerinden oynanan bir oyunun çeyreği nasıl hesaplanıyor? 25’i dörde bölüyorum, 6,25 sayı çıkıyor! 15’i dörde bölüyorum, 3,75 çıkıyor! Düz bir sonuca bir türlü ulaşamıyorum. Doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum olmuyor! Demek ki voleybolda son çeyrek de yok, ilk çeyrek de.
Bütün bu hesaplar, setin normal sonucunda (25 veya 15) bitmesi halinde ortaya çıkıyor. Hadi yanlış bir uygulamayla 6,25’ten hesaplayıp 19.sayı ve sonrasını son çeyrek olarak nitelendirdiniz. Bir de setin uzaması ihtimali var o zaman nasıl hesaplayacağız son çeyreği? Mesela 30-28 biten bir setin son çeyreği kaçıncı sayı olacak? Ya da 44-42 biten, 49-47 biten setlerin son çeyreği hangi sayı dilimi olacak? Biraz fazla zorlama oluyor yani, öyle değil mi?
Voleybol dolu günler dileğiyle,
Kayhan Kösem
kkayhan@hotmail.com
Comments are closed.