Merhabalar voleybolun sesi okurları.
Acısıyla tatlısıyla demek lafın gelişidir ancak tatlısı bol olan bir Milli takım sezonumuz geride kaldı. Avrupa Ligi birinciliği vasıtasıyla iki eleme maçından daha geçerek seneye yapılacak Dünya Ligi’ne katılma şansı dışında hem güzel camiamız, hem de erkek Milli takımımız pek çok güzel şey kazandık.
Kazançlarımızın en büyüklerinden birisi yeni yapılan, başlarda birçok kişi tarafından değişik açılardan şikâyetlere konu olan, ancak son zamanlarında çok iyi işlemeye başlayarak Milli takımlarımızın verimli kamplar yapmasına olanak sağlayan, çok güzel maçlarımıza ve büyük başarılarımıza ev sahipliği yapan Başkent Voleybol Salonu’ndan bahsetmek istiyorum.
Mevcut federasyonumuzun çalışmaları sonucu uzun zamandır özlenen ve çok da ihtiyacımız olan bir merkeze sonunda sahibiz. Şehir, kulüp ve seyirci yapılarımız Avrupa ve diğer voleybol ülkeleriyle pek benzeşmiyor. Bu yüzden de eskiden kulüp maçlarına seyirci çekmek ve Milli takım maçlarında bir çıkış yakalamadan o güzel ortamı bulmak neredeyse imkânsız oluyordu. Artık bütün bunlar mümkün. Odamızdan çıkar çıkmaz antrenmana başlayabildiğimiz, bitirir bitirmez tekrar dinlenme, yemek yeme şansımız olan, halter salonu, performans laboratuarı, toplantı imkânları, federasyonumuzla sürekli temasta olma olanağı sağlayan, müthiş Ankara seyircimizin bütün bir yıl bizi yalnız bırakmadan doldurup destekleyebileceği bu salon için emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
İtalya maçındaki büyük zafere ve Yunanistan maçı ile de tarihimizde ikinci kez Avrupa şampiyonası finallerine gitme hakkı kazanmamıza ev sahipliği yapan bu salonun daha nice başarılar yaşayacağını, yaşatacağını görmek hiç de zor değil.
Zafer ve kazanmak demişken Genç Milli Takımın Avrupa Şampiyonası’na katılmasına dönmek isterim. Genç voleybolcularımız bu sene bizim o yaşlardayken gıpta ile bakıp, hırs yaparak çalıştığımız ancak ulaşamadığımız bir hedefe vardılar. Bunda A Milli takımda yer alacak yeteneğe ve kapasiteye sahip oyuncuların yanı sıra onları çok güzel bir biçimde hazırlayan Kazım Hidayetoğlu ve yardımcıları ile genel organizasyonu, zaman zaman da bizzat antrenmanları yaptıran Veljko Basic’in rolleri çok büyük. Şampiyonadan istenen sonuçlar çıkmamış olsa da emeği geçen herkesi tebrik etmek isterim. Hiç kızacak ya da üzülecek bir durum olmadığını, aynen bu takımla gelecek şampiyonada oynanacağını, o zaman çok çok daha iyi bir sonuç alınacağını, bu takımdan A Milli takıma çok yakın zamanda oyuncular akacağını ve oturmaya başlayan sistemin bizi ilerleyen yıllarda büyük başarılara taşıyacağını rahatlıkla söyleyebilirim.
A Milli takımımıza gelirsek, yeni antrenörümüz Veljko Basic kendi oyun ve çalışma sistemine uygun gördüğü, nispeten genç, tecrübesi biraz eksik ancak yetenek, istek ve potansiyel fışkıran bir kadro kurdu bu yıl. Kendisiyle konuşmalarımızda da epey risk aldığını, ters tepme ihtimalinin olduğunu, ancak bu yapılmazsa da istenen gibi büyük bir gelişmenin çok mümkün olmadığını düşündüğünü belirtmişti. Ve maya tuttu… Değişen takımımızla sadece 20 günlük çalışma sonrasında hazırlık maçlarında Slovenya daha sonra hedef eleme karşılaşmalarında Romanya, Beyaz Rusya derken dünya devi İtalya’yı da devirdik. Ve bu takım neler yapabileceğini göstermiş oldu. İtalya’daki ikinci turda Romanya maçını tekrar kazasız atlattıktan sonra bir an önce işi bitirme isteğinin getirdiği stres, biraz bu aşamalardaki tecrübesizliğimiz, seyirci ve biraz da hakemlerin baskılarına yenik düşerek Beyaz Rusya maçını kaybettik. Bu durum İtalya maçını kazanmamızı zaruri hale getirdi ve bunun getirdiği ek baskılar da ilk maçı kötü biçimde kaybedip ikinci maça çok ciddi biçimde bilenen İtalyanlar karşısında işimizi hiç de kolaylaştırmadı. Bu maçtan da mağlup ayrılınca Avrupa Şampiyonası’na gitme konusunda bence ümitlerimiz değil de sadece onayımızı Eylül’e sarkıtmış olduk. Artık önümüzde Avrupa Ligi vardı. Sakat ve yorgun oyuncularımız dinlenme ve tedavilerine başlandı. Genç Millilerimizin arasından gelen Berkan, Mustafa, Fatih ve Ufuk da ağabeylerinin yerini doldurmak için canla başla çalıştılar ve zaman zaman da çok iyi performans gösterdiler. Sonuç olarak gruptan ligi de kazanan güçlü bir Portekiz’in ardından ikinci olarak çıktık. Final four’un ilk maçında İspanya karşısında istediğimiz oyunu ortaya koyamadık ancak Romanya karşısında aldığımız galibiyet sayesinde 3.lükle ülkemize döndük.
Avrupa Şampiyonası elemeleri play off müsabakalarındaki rakibimizin Yunanistan olması bizi epeyce rahatlatmıştı. Avrupa Ligi’nde 4 maç yapıp 3’ünü kazanmış olmamızın verdiği rahatlıkla Avrupa Ligi final four turnuvasından 20 gün kadar sonra tekrar çalışmaya başladık. Takımımız sakatlıklarını gidermiş, dinlenmiş, tazelenmiş ve istekli bir şekilde iş başı yaptı. Aramıza bu kampla katılan Ulaş da bu yeni yapıya çok çabuk alışıp kaynaştı ve gerçekten aynı kaliteye sahip 14-15 sporcuyla telafisi olmayan, hedef maçlarımıza kadar çok kaliteli antrenmanlar yaptık. İlk maçımızı Ankara’da çok güzel bir kalabalığın önünde oynadık ve ilk iki seti almış olmanın verdiği rahatlıkla koruyamadığımız konsantrasyonumuz bize bir sete mal oldu. Ancak toparlanmayı bildik ve 4. seti de açık ara, ikinci maçtaki ilk iki seti de buna yakın sonuçlarla alarak Avrupa Şampiyonası finallerine katılma hakkı kazandık. Bütün bu anlattıklarım bence Erkek Milli takımımızın şu anda çok kapasiteli, gelecek vadeden, birbirine güzel bağlarla bağlı, iyi anlaşan, çok hızlı gelişmeye açık, hataları iyi bir şekilde tespit edip düzeltmek için elinden geleni ardına koymayan bir hale geldiğinin göstergesi. Daha ilk defa A Milli takımda gerçek anlamda oynama şansını bulan Serhat, Burutay, Emre, Ahmet, Serkan ve daha nice yeni oyuncunun aramıza katılmasının ne kadar büyük bir şans, güç ve kazanım olduğunu anlatmama sanırım gerek yoktur. Bu yüzden diyebilirim ki şimdi çok başarılı olmaya hazır bir takım var. İşimiz çok çalışmak, gözümüzü yükseklere dikmek ve ne olursa olsun bu sevdadan vazgeçmemek.
Bizi izlemeye devam edin…
Comments are closed.