Denise Hanke: “Eczacıbaşı’na geldiğim için çok mutluyum”

Sitemiz dış haberler editörlerimizden Murat Çolakoğlu Eczacıbaşı ve Almanya Milli Takımı’nın pasörlerinden Denise Hanke ile Şampiyonlar Ligi Dörtlü Finali’nde VakıfBank karşısında verecekleri zorlu sınav öncesinde bir araya geldi. Başarılı oyuncu ile filizlenen voleybol kariyeri, milli takımda Giovanni Guidetti ile deneyimi, Eczacıbaşı’ndan teklif aldığındaki tepkisi, kendi performansıyla ilgili değerlendirmesi ve daha birçok konu hakkında keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

-Voleybola ne zaman başladın?
Almanya’da 5. sınıfta başladım. Bir gün okula bir antrenör geldi. Sadece büyük kızlar arıyordu sanırım (gülüyor). Birlikte oynamamızı istedi. Birkaç oyun oynadık birlikte. Yaşıma göre top kontrolümün çok iyi olduğunu söyledi. Sonra voleybola oynamaya başladım ve her şey ardı ardına geldi.

-Yıldız Kızlar Milli Takımı’ndaki ilk maçın nasıl oldu?
Almanya’da genç voleybol oyuncuları her yıl yapılan büyük bir turnuvamız vardı. Sonrasında her takımdan birkaç oyuncu seçip bir kampa davet ettiler.

-Lise takımları mıydı bunlar?
Lise takımları gibi değil de Almanya’nın farklı bölgelerinden takımlar gibiydi. Bu bölgelerdeki takımlar birbirlerine karşı oynadıktan sonra en iyi 12-18 arası bir sayıda oyuncu bir kamp için seçilirdi. Bu Almanya’daki genel olarak uygulanan bir sistem ve gerçekten iyi çalışıyor diyebilirim. Sonra kendimi bir süre sonra milli takım için hayatım boyunca turnuvalar için antrenman yaparken buldum (gülüyor).

“2005’teki takımımız cesur, şevkli ve güçlü karakteri olan bir takımdı”

-Sadece 10 yaşında bu dünya içine girdiğinde ileride kendini milli takımda bulmayı bekliyor muydun? Bir idolün var mıydı o zamanlar?
Aslında beklemiyordum. Ailem spor geçmişi olan bir aile değildi. Sadece eğlenmek için oradaydım. Eğlenmeye devam ettim ve haftada bir antrenman zamanla ikiye ve üçe çıktı. Şimdilerde annem bana o zamanlar bunun şu an olduğu gibi bir tempoya dönüşeceğini bildiğini söylüyor. O zamanlar bana sadece sakin olmamı ve adım adım gitmemi öğütlüyordu ama ben her şeye rağmen antrenmanlara gitmeye devam ediyordum ve çok ısrarcıydım.

-2005’te Alman Yıldız Kız Milli Takımı Avrupa Şampiyonası’nda 5. oluyor. O dönemki nesil oldukça başarılıydı.
Evet, çok uzun zaman önceymiş gibi geliyor şimdi düşündüğümde. O grupta çok iyi kızlar vardı ve o yıla dair çok güzel anılarım var. Benim için çok eğlenceliydi. Cesur, şevkli ve güçlü karakteri olan bir takımdık. Hiçbir problemim olmadı gerçekten.

“Hep eğlenmeye çalışıyorum. Bakış açım hep bu şekilde.”

-Almanya Kadın Voleybol A Milli Takımı’na geçiş sürecinden biraz bahseder misin? İlk maçından bahsedebilirsin belki. 18 yaşındaydın değil mi Milli Takım formasını ilk giydiğinde?
Evet, 17-18 yaşlarındaydım. Giovanni (Guidetti) koçumuzdu. Almanya’daki ilk yıllarıydı sanırım. Beni takıma davet etti. Bir hafta için sadece takımla birlikte antrenman yapmak için katılmıştım. Beni tanımaya çalışıyor ve nasıl oynadığımı gözlemliyordu. Sonrasında daha uzun 2-3 hafta süren bir kampa davet etti. Sanırım 2008’di. Sakin olup eğlenmeye çalıştım. Bakış açım hep bu şekilde.

-İlk A Milli Takımı başların 2009 Grand Prix’de bronz madalyayla geliyor. Bu da sadece milli takımda oynamaya başladıktan yaklaşık 1.5 yıl sonra oluyor. Bu dönemler Almanya’nın daha iyi oynamaya başlayıp dünya sıralamasında da yükselmeye başladığı dönemler. Bir yandan da Giovanni Guidetti Almanya’yı yeni bir seviyeye taşıdığı için övgüler almaya başladığı döneme denk geliyor. Milli takımda ilk oynayışından iki yıl bile geçmeden öyle bir takım içinde kendine yer bulmak nasıl bir duyguydu?
O Grand Prix bizim için çok iyiydi. Grand Prix’ler bazen bir takım için çok zor olabiliyor ama bazen de çok pozitif etkileri olabiliyor. 3-4 hafta süren oldukça büyük bir turnuva. Her zaman çok konsantre olman ve her seferinde en iyi oyununu sahaya yansıtman gerekiyor. O yıl çok iyi oynadık. Finallere çıktık. Bu bile başlı başına çok iyiydi. Ama onun da üstüne bir de 3. olduk. O zamanlar aramızda bunu hayatımızın sonuna kadar hatırlayacağımızı konuşuyorduk. Dünyanın en iyi takımlarının oynadığı bir turnuva olduğu için anlamı büyüktü.

“Hep birlikte çalışıyoruz. Takımımızın en iyi özelliği de bu sanırım.”

-Almanya A Milli Takımı’ndaki pasörlere baktığımızda rekabetin yüksek olduğunu görüyoruz Weiss, Möller ve Apitz ile birlikte. Bu rekabetin size nasıl etkileri oluyor? Olumlu ve olumsuz yanlarını nasıl değerlendirirsin?
Aynı pozisyonda birkaç çok iyi oyuncunun olması hep faydalıdır ama Almanya’da bu hiçbir zaman kavga demek değildir. Böyle bir şey için birbirimizle asla savaşmayız çünkü hep birlikte çalışıyoruz. Bu da takımımızın en iyi özelliği sanırım. Bu yüzden birbirimizle rekabet etmiyoruz. Birbirimize çok yardımcı oluyoruz. Birimiz o gün gününde değilse diğerleri ona yardım etmek için hep yanında oluyor. Antrenmanda birlikte çok eğleniyoruz. Pas antrenmanlarında bile rekabet yoktur aramızda. Giovanni biliyorum hep rekabet istiyor (gülüyor) ama aramızda konu rekabet değil de daha çok birlikte eğlenmekten ibaret.

-En son 2013 Avrupa Şampiyonası’nda Almanya gümüş madalyayı aldı ve finalde altını kaçırdı. Şampiyonada hem maçlarda görev aldın hem de yedeklerden gelip maç kurtardığın anlar oldu. Geriye dönüp o turnuvaya baktığında kendini ve takımını nasıl değerlendiriyorsun?
Bizim için inanılmazdı. Çok endişeli veya çok baskı altında değildik ama altını almayı o kadar istiyorduk ki evimizde oynadığımız için… Alman voleybolunu daha üst bir seviyeye çıkarmak istiyorduk. İlk turlarda maçları büyük bir salonda oynuyorduk. 10,000 kişilik büyük bir salondu. Şampiyonaya başlarken altın madalyayı istediğimizi söyledik birbirimize. Altın madalya istediğinde bu baskı demektir tabii ki. Ancak yine de anı yaşayıp konsantre olmaya çalıştık. Gün gün gittik ve elimizden gelenin en iyisini yaptık. Finalde kaybettiğimiz için biraz üzüldük ama maç bittikten 10 dakika sonra o atmosferde olduğumuz için çok mutlu olduğumuzu konuştuk kendi aramızda. Çok iyi oynadığımızı biliyorduk ve Rusya gibi bir takıma kaybetmenin o kadar kötü olmadığını düşündük. Sonuçta oldukça mutluyduk. Seyirciler çok destek oldular. Alman voleybolu için bir şeyler değiştirdiğimizi hissedebiliyorduk.

“Şampiyonadaki başarımızın anahtarı seyirciydi.”

-Bu televizyondan bile fark edilebiliyordu.
İlk kez Almanya’da maçımız TV’de yayınlandı. Her yerden destek almamızı sağladı bu durum. Başarımızın anahtarı buydu.

-2008 Olimpiyat elemeleri de Halle’de organize edilmişti ama 2013’teki Avrupa Şampiyonası’na göre o kadar ilgi çekmemişti.
Bence eleme turnuvaları şampiyonalara kıyasla kulağa daha az heyecanlı geliyor. İnsanların görmek istediği şey şampiyonalar ama Ocak’ta Almanya’da erkek takımın eleme turnuvası oynandı. Bu da epey seyirci topladı. Her gün seyirci ilgisi daha da artıyor.

-Başarıyla besleniyor gerçekten, değil mi?
Tabi, her yerde olduğu gibi. Takımlar başarıyla birlikte o kadar saf mutluluk sergileyince bu da seyircide kendini gösteriyor.

“Umarım Rio’ya gidebiliriz”

-Türkiye’deki forumlarda Hollanda maçının final setindeki servis sayısı serilerinle 2013 Avupa Şampiyonası ilk turundaki maçı kurtarışınla meşhursun.
Evet, 3 servis sayım vardı. O zamana kadar çok oynamamıştın. Kathleen (Weiss) o ana kadar çok iyi oynamıştı. Bana çok ihtiyaç yoktu çünkü mevcut kurgu iyi çalışıyordu. Hollanda maçında bir noktada oyuna girdim ve kendi kendime o anın tadını çıkarmamı söyledim. Cesur olmaya çalıştım. Sanırım hep ihtiyacımız olan ve yaptığımız şey de bu. Kendi seyircinizin önünde öyle bir an yaşamak çok güzeldi. Benim için etkileyici bir performanstı diyebilirim.

-Almanya son yıllarda çok büyük başarılara imza attı ama son yıllarda yapamadığınız şeylerden biri Olimpiyatlara gitmek. Eleme turnuvalarında biraz acı yarı final yenilgileriniz oldu. Rio hakkında ne düşünüyorsun?
Olimpiyatlarda oynamak hep büyük bir rüyadır. Geçenlerde Kış Olimpiyatlarını izliyordum ve o müthiş açılış törenlerini izlerken bir kere de olsa hayatımda o anı yaşamak istediğimi düşündüm kendi kendime. Voleybol bir takım oyunu ve farklı eleme yöntemleri var. Katılmaya hak kazanmak gerçekten hiç kolay değil. En son çok yakındık. Sonraki günlerinde büyük bir kriz yaşıyorduk. Sonra buluştuk ve üzerine konuştuk. Çok geniş bir zaman aralığında hazırlanıyorsun ve önündeki 4 yılı planlayamıyorsun. Her seneyi ayrı değerlendirerek ilerleyeceğiz. Her bir yılda ne kadar başarılı olursan sonunda şansların o kadar yüksek oluyor. Her yaz sezonuna ayrı konsantre olacağız. Umarım gideriz ama takım sporları için gerçekten çok zor. Kış Olimpiyatlarını gerçekten bazen üzüldüğüm anlar oldu. Her sporcu kendi başına deniyor ve gerekli skor eşiğini aşınca kazanmış veya bir üst tura atlamış oluyorlar. Bizde ise çok değişken var. Deneyip göreceğiz.

“Schweriner beni şu anda olduğum kişi yapan takımdır”

-Kulüp takımlarındaki deneyimlerinden biraz bahsedecek olursak, Berlin takımında başlıyorsun ve sonra 6 yıl Almanya Ligi’nde Schweriner’de oynuyorsun. Almanya Ligi’deki deneyiminden biraz bahseder misin?
Oradaki ilk sezonumda Kathleen Weiss’la birlikte oynadım. Yeni yeni oynamaya başlayan genç bir oyuncuydum. Schweriner’in beni takımda istediğini duyunca “Aman Tanrım, Schweriner beni istiyor!” diye düşünüp çok şaşırdım ve mutlu oldum. Sonra takıma katıldım. İlk yılımda Kathleen’den birçok şey öğreniyordum çünkü gerçekten küçük ve tecrübesizdim. O yılın sonunda Kathleen yurtdışına transfer olup takımdan ayrıldı ve oynamak için daha fazla şans elde ettim. Daha ilk yılımda Almanya Ligi’nde şampiyon olmuştuk. O kadar genç bir yaşta öyle bir deneyim yaşamak benim için çok güzeldi. Çok şey öğrendim. Çok yetenekli koç ve oyuncularla birlikte çalıştım. Yönetim ekibi de inanılmazdı. Bütün bunlar beni kulüpte rahat hissettirdi. Schweriner beni şu an olduğum kişi yaptı. Orada çalıştığım koçlar oldukça çalışkandı ve daha iyi olmam için bana baskı yaparlardı. O yaşımda benim için olabilecek en iyi şeydi.

-Schweriner’de 6 yıl oynadıktan sonra Eczacıbaşı’na transfer oluyorsun bu sezonun başında. Bu kararı nasıl verdin?
Eczacıbaşı’nın beni takımda istediğini öğrenince Schweriner’in beni 6 yıl önce transfer etmek istediğini öğrendiğimdeki şaşkın ve mutlu tepkiyi verdim (gülüyor). Schwerin’de bir üniversitede okulumu yeni bitirmiştim o yüzden ne yapmak istediğim karar vermekte özgürdüm. Benim için zamanı gelmişti sanırım. Orada 6 yıldır oynuyordum ve bu aslında bir takımda oynamak için oldukça uzun bir süre. Geçen sene hem kupa hem ligi kazanmıştık. O açıdan da iyi bir final olmuştu. Yurtdışından birkaç teklif bekliyordum ama Eczacıbaşı’ndan böyle bir teklif beklemiyordum. Duyduğumda hemen kabul ettim ve elimden gelenin en iyisini yapacağımı söyledim. Herhangi bir sorum yoktu. İstanbul çok güzel bir şehir. Türkiye Ligi’nin seviyesi iyi ve Eczacıbaşı da çok iyi bir takım. Bu yüzden karar vermem çok kolaydı. Eczacıbaşı’na geldiğim için çok mutluyum.

-Eczacıbaşı’nın hem Türkiye hem Avrupa’da zirvedeki takımlardan biri olduğunu ve bu sezon beklentilerin yüksek olduğunu göz önüne alırsak, bu sezonu şu ana kadar nasıl değerlendirirsin?
Bence iniş çıkışlarımız oldu ama yüksek potansiyelli iyi bir takım olduğumuzu biliyoruz. Performansımızın düştüğü bazı anlar oldu.

“Kendimize güvenimizi kaybettiğimiz anlar oldu”

-Sezon içinde bazı kötü yenilgiler yaşadınız.
O yengilerden sonra, kendimize güvenimizi kaybettiğimiz anlar oldu. Ancak Şampiyonlar Ligi’nde hep iyi oynadığımızı biliyorduk o yüzden bu bize motivasyon veriyordu. Başarılı sonuçlar elde edebileceğimizi biliyorduk. Kendimize makine olmadığımızı ve o mağlubiyetleri değiştiremeyeceğimizi söylüyorduk. Olduğu gibi durumu kabul etmeliydik. Sıkı çalışmaya ve antrenman yapmaya devam ettik. Şimdi geri dönüş için iyi bir yolda olduğumuzu düşünüyorum. Örneğin Omsk’a karşı çok güzel oynadık. Şimdi önümüzde Dörtlü Final var. O yüzden gelecek için çok ümitliyim. Daha önce burada değildim ama geçen senenin sezon içinde daha iyi devam ettiğini biliyorum. Ama ben bu tip sezonlara alışkınım. Daha az konsantre olduğun için bazı maçları kaybedebileceğimizi biliyorum.

-Beşiktaş’a olan mağlubiyetiniz biraz şaşırtıcıydı. Fenerbahçe, VakıfBank ve Galatasaray gibi tüm büyük rakiplerinize yenildiniz. Eleştiriler ve şüpheler oluşmaya başladı Eczacıbaşı’nın seneye Şampiyonlar Ligi katılma hakkı kazanıp kazanamayacağına dair.
O tarz düşünceleri uzakta tutmaya çalışıyoruz. Kötü yazıları ve yorumları okumuyorum. Bu durumu en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz. Düşüncem gün gün gelişmek yönünde. Bir gün iyi değilsen, o zaman bir sonraki gün daha iyi olacaksın demektir. Sonunda iyi sonuçlar elde ettiğimiz müddetçe kimse başlangıcı sorgulamayacaktır (gülüyor). Geçen sezon gibi çok iyi bir sezon geçirip sonunda arzuladığınız sonucu elde edemeyince hayal kırıklığı yaratıyor. Hakkımıza herkes şu an kötü konuşuyor ama sonunda iyi sonuçlar geldikçe herkes bizim için olumlu yönde şaşıracak.

-Şampiyonlar Ligi Dörtlü Finali’nde önce VakıfBank ile oynayacaksınız. Kesinlikle zor bir maç olacak. Guidetti ve Fürst gibi milli takımdan tanıdık isimlere karşı olacaksın. Şu zamana kadar onlara karşı oynamak nasıldı?
Alışıyorum (gülüyor). Benim için özel bir baskı yaratmıyor açıkçası. Filenin öbür tarafında kimin olduğunu umursamıyorum. Sadece o ana ve topa odaklanıyorum. Daha gergin veya daha fazla baskı altında olmuyorum. Aynı zamanda iyi arkadaşız bu yüzden benim için bir problem değil.

“Daha iyi takımı yarı finali kazanan taraf olacak”

-Guidetti uzun zamandır seni çalıştırıyor o yüzden senin oyununu iyi biliyor olabilir.
Evet, sorun bu işte (gülüyor). Beni gerçekten iyi tanıyor. Ama bunun kötü bir şey olduğunu söyleyemem. Benim için bir sorun teşkil etmiyor. Diğer taraftan VakıfBank ve Eczacıbaşı birbirlerinin oyun stillerini çok iyi tanıyor.

-Öyleyse Avrupa Şampiyonlar Ligi’ni kazanabilir misiniz?
Öncelikle çok zor bir turnuva gerçekten. Rakiplerimizi gördüğümde çok büyük heyecan duyuyorum ama kimi seçeceğimi bilmiyorum. Çok iyi çalışıyoruz. İki maç da çok zor olacak. Çok iyi başlamalıyız maçlara. Kesinlikle taktiksel ve fiziksel açıdan hazır olacağız. O gün hazır takım kim olacak göreceğiz. Bence her şey mümkün.

-Türkiye Ligi’nde biliyorsun yabancı sınırlaması var. Bazen bu senin kadro dışında kalmana sebep oldu. Son zamanlarda sana kıyasla Asuman daha çok yer almaya başladı takımda.
Kolay olmadığını biliyorum ama Lorenzo (Micelli) ile iyi bir iletişimimiz var. Bana hep planlarından bahsediyor. Bazen ilk 6’da smaçörleri tercih ediyor ve bazen beni deniyor. Bence bu durumu iyi idare ediyoruz. Çok yabancı oyuncu var takımda. 7 yabancıyız şu anda (gülüyor). Bu konu hakkında üzülmüyorum ya da endişelenmiyorum. Çok fazla oynayamamak iyi bir şey değil ama çok iyi antrenman yapıyoruz. İyi bir denge oluşturmaya çalışıyorum. Bir maçta oynamayanlar daha fazla antrenman yapıyor o hafta o yüzden seviyem düşmüyor. Koçla iletişim kurduğunuz müddetçe, kişisel algılamadığınızda veya performansınızla ilgili olduğunu düşünmediğiniz sürece bence sorun yok çünkü koçun takımın yararına taktiksel kararlar bunlar.

-Takım arkadaşlarının talihsiz sakatlıkları oldu. Harmotto ve Havelkova çok şanslı değillerdi bu konuda. Bu da tabi hangi yabancının oynayacağını kararını etkiliyor olmalı.
Örneğin Helena’nın (Havelkova) daha fazla oynamasını istiyoruz ama hala tam bir maç oynayamıyor sakatlığı yüzünden o yüzden Helena oynadığında Senna (Usic) da sahada olmalı. Bir pozisyon için iki yabancı olduğunda, takımı tribünden desteklemek durumundasınız. Ama dediğim gibi benim için sorun yok. Amaç tüm takımın gelişimini sağlamak. Hep oynamayı isteyecek kadar şımarık olamam çünkü bu takımdan bir oyuncunun pozisyonunu çalmak demek olur. Bunu ayarlamak durumundayız ama bence şu ana kadar çok iyiyiz bu konuda.

“İniş çıkışlarım oldu”

-Peki kendi kişisel performansını nasıl değerlendiriyorsun şu ana kadar?
Buraya kendime ve takımıma elimden geleni vermeye geldim. Çok kolay değil ama performansımın bana yeterli gelmediği zamanlar oldu. Seviye çok yüksek o yüzden adapte olmak zorundayız. Her gün kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Takımın olduğu gibi benim de iniş çıkışlarım oldu. Endişe duymuyorum ama çok da tatmin olmadım. Sıkı çalışmaya devam edersem ve yüksek seviyenin bana normal bir seviye gibi gelmeye başladığı seviyeye gelirsem, bu geliştiğim anlamına gelir.

-Guidetti takıma beraberlik, inanç ve karakter katmakla ünlü bir koç. Eczacıbaşı ve Micelli’yi bu anlamda nasıl değerlendirirsin?
Bence Giovanni çok duygusal biri (gülüyor). Seni hep daha iyisi için zorlar ve sınırlarını zorlamazsan sana gerçekten kızabilir. Ana sebep bu sanırım. Diğer yandan da takım olarak büyür ve gelişirsin aslında. Alman Milli Takımı uzun zamandır aynı kişilerle oynuyor çünkü o kadar çok oyuncumuz yok (gülüuyor). Vakıf’ta da durum benzer. Bu da hem saha içi hem saha dışında iletişimi kolaylaştırıyor. Tüm o his yeni bir seviyeye geçiyor. Eczacıbaşı’nda her şey çok güzel. Arkadaşlarım çok sevecen ve yardımsever. Almanya Milli Takımı’ndaki gibi bir şey hissetmem için burada daha çok kalmalıyım ama buradaki arkadaşlarım her şeyi çok kolaylaştırıyor. Burası çok rahat bir yer.

-Buradaki geleceğini nasıl görüyorsun?
Buradaki sezonumu sakatlık olmadan başarılı sonuçlarla bitirmek istiyorum. Bir yıllık daha sözleşmem var o yüzden gelecek yıl da buradayım. Sonrasını ise sonra göreceğiz. Uzun vadeli planlar yapan biri değilim.


Haberi Paylaş

Comments are closed.