Uzun bir süreden sonra voleybolda sezon yeniden başladı. Aroma Bayanlar Liginin ilk haftası, önemli bir derbi mücadelesi ile başladı. Fenerbahçe Universal (FBU) – Galatasaray Medical Park (GSMP) maçının kilit noktalarını sizlerle paylaşmak istiyorum sevgili voleybol severler.
Eksikler ve teknik ekip
Genel anlamda bakarsanız, FBU’da bir hayli eksik var. Brezilyalı Antrenör Jose Roberto, vatandaşı orta oyuncu Fabiana Claudino ve Amerikalı smaçör Logan Tom Milli takımlarında; pasör Naz Aydemir ise TVF’nin verdiği anlamsız ceza yüzünden tribündeydi. Buna karşılık GSMP’nin çok güçlü bir teknik ekibi var. Her biri üst düzeyde baş antrenörlük yapmış Dragan Nesic, Reşat Arığ ve Ataman Güneyligil, sarı kırmızılı takımı bir üst klasmana çıkarmak için geceli gündüzlü çalışıyor bu sezon. Buna rağmen FBU teknik ekibi, rakibine büyük üstünlük kurdu ve adeta coaching dersi verdi.
Peki FBU’nun eksik oyuncuları olsa, ne değişirdi? Naz Aydemir haricinde hiçbir şey. Zira Milli pasörün takımdaki oyuncularla uyumu, Seda Eryüz’den çok daha fazla. Ayrıca blok avantajı var. Ancak Logan Tom ve Fabiana Claudino İstanbul’da olsa bile biri tribünde, biri de benchte oturacaktı. Bu iki oyuncudan birinin, oynadıkları üst düzey oyunla takımlarını galibiyete taşıyan Liubov Sokolova ve Kim Yeong Keung yerine takıma girmesi mümkün olmayacaktı.
Dragan Nesic
Genç yaşına rağmen edindiği uluslar arası deneyim ve hırslı yapısı, Sırp antrenörün avantajları. Türkiye’yi ve Türk oyuncuları tanımaması ise dezavantaj. Eğer kısa vadede hangi oyuncudan ne alabileceğini öğrenirse, takıma katkısı olur. Bu noktada Arığ ve Güneyligil’e büyük görev düşüyor. Ancak dün akşamki gibi düşünmeye devam ederse, GSMP’nin atak yaptığını düşünenler hayal kırıklığına uğrar.
Özellikle ilk setin sonunda takımı tanımamasından kaynaklanan yönetim hataları, takımının seti kaybetmesine yol açtı. Rally-point sisteminin uygulandığı yerlerde üst seviye takımlar, 22-17 önde iken 23-25 set kaybetmezler. Ya ortada bir idare yanlışı vardır, ya da üst seviye yoktur.
Kazanmak için
Fenerbahçe Universal’in yapması gereken basitti. Servis kaçırmadan oynamak, blok – defans sekansını Galatasaray Medical Park’ın Kübalı yıldızı Rosir Diaz Calderon üzerine kurmak. Sarı lacivertlilerin fizik ve çabuk kuvvet kapasitesi, rakibinin çok ötesinde. GSMP kadro yapısı, rakibiyle aynı kulvarda yarışacak şekilde kullanılırsa, sonuç hep dün akşamki gibi olur. Sarı kırmızılıların FBU’yu yenebilmesi için rakibini farklı bir mecraya çekmesi lazım. Özetle, GSMP hızlı oynamak zorunda.
Sekanslar
FBU oyuncuları, GSMP’ye oranla gerek manşet-hücum, gerekse blok-defans sekansında daha hızlılar. Hücumda top öldürme kapasitesi üst seviye dört oyuncu var sarı lacivertlilerde. (Liubov Sokolova-Kim Yeong Keung-Seda Tokatlıoğlu-Eda Erdem) Hücumun tek zayıf halkası İpek Soroğlu idi dün sahada. GSMP’de ise üst seviye top öldürebilecek tek oyuncu var. (Rosir Diaz Calderon) Natalia Hanikoğlu, Deniz Çetinsaraç, Nilay Konar ve Gökçen Denkel, ne güçlüler, ne de hızlılar. Böyle olunca hücumda tüm yük, Kübalı yıldızın omuzlarına yüklendi. Smaçörler ve orta oyuncular köşelere hızlı gidemeyince, hem blok koordinasyonu alt üst oldu, hem de hücumda rakip bloklarla kolay karşılaştı sarı kırmızılılar.
Hanikoğlu ve Çetinsaraç ile olmaz
Eğer GSMP, Vakıfbank Türk Telekom, Eczacıbaşı Vitra ya da FBU seviyesine çıkmak istiyorsa, bu işi Natalia Hanikoğlu ve Deniz Çetinsaraç ile yapamaz. Modern voleybolda takımın iskeletini oluşturan pasör – 3 köşe oyuncusu neyse, o takım odur. Yani iyi bir pasörün yanında hızlı ve güçlü köşe oyuncularınız olmalı. Bu iki oyuncu ne hızlı, ne de güçlü. Hele arka alandan hücum yapamayan Deniz Çetinsaraç’ı pasör çaprazı oynatmak, intihar gibi bir şey. Hele de elinizde Seray Altay gibi daha genç, atletik ve geleceğe yönelik bir oyuncu varken. Solak olmasının avantajını saymıyorum bile. Sırp antrenör bazı pozisyonlarda Calderon’u saklayıp arka alan hücumunu kullanabilmek adına Çetinsaraç’ı oynatıyor olabilir. Ancak üst seviye takımda arka alandan hücum yapabilen tek oyuncu olmaz. Ayrıca Çetinsaraç’ın manşet yüzdesi bu düşünceyi doğrulamıyor. (manşette 3 doğrudan hata, hücum %14)
Natalia Hanikoğlu ise 36 yaşında, 37’ye doğru gidiyor. Artık eskisi gibi zayıf ve atletik değil. Manşetten kalkıp hücuma dahi gidemiyor, güç minimum seviyede. O topu kıran oyuncu yok anlayacağınız, kolayca defans ya da blok yapılabiliyor vurduğu toplara. Manşet dahi alamıyor onca tecrübesine rağmen, çünkü hareket elastikiyetini kaybetmiş. (manşette 9 direkt hata, hücumda %32) Onun yerine mutlaka Selime İlyasoğlu monte edilmeli takıma. Gençliğinin getirdiği dinamizmi Milli takımda edindiği deneyimle birleştirip takıma uzun yıllar hizmet edecek bir smaçör kazanmak adına.
Dört yıllık perspektif
Geçen senenin başında Medical Park ile sponsorluk anlaşması imzalarken, dört yıllık bir perspektiften bahsediyordu Galatasaraylı idareciler. Peki dört yıllık perspektifin sonunda Natalia Hanikoğlu nerede olacak? Yerlerine oynayacak daha iyi oyuncular olmamasına rağmen oynatılmayan bu gençler nasıl takıma girecek? Dört yılda oynamadan nasıl pişecek? Bu soruların cevapları tartışıldı mı Sırp antrenör ile, bilemiyorum. Ama karar almak şart, yoksa anlatamazsınız o perspektifin nereye gittiğini.
Tribünler ve seyirci
Bir gece önceki garabetten sonra tribünlerdeki doluluk sevindiriciydi. Kadrosu değişime uğrayan ve güçlenen GSMP karşısında salonu yeterince dolduramadı Fenerbahçeliler. Bunda çeşitli faktörlerin etkisi olduğunu unutmamak gerekir. Buna rağmen Fenerbahçe seyircisi, son yıllarda duymadığımız kadar küfürlü tezahüratta bulundu. Maçın başından sonuna kadar;
– Koy şu kah………….
– Cimbombomun pi………dönsün şaşkına
– Ananızın …………….
– Beşiktaş ananı s………. geldik
şeklinde bağıdı. İlginçtir, ne hakem Serdar Nişancıoğlu, ne de yanı başımızda oturan polis kameramanı bir girişimde bulundu. Bir ara protokol tribününde bulunan Fenerbahçeliler susturmaya çalıştı holiganları ama onlar da başarılı olamadı. Bunun üzerine kendi taraftarını yuhladı protokoldeki bazı kişiler. Böyle olunca, Serdar Nişancıoğlu da mecburen, FBU kaptanı Seda Tokatlıoğlu’nu çağırarak tribünleri sakinleştirmesi uyarısında bulundu. Fenerbahçe taraftarını anlamak mümkün değil. Tamam, mevcut şike soruşturmasından dolayı haksızlığa uğradığınızı düşünüyorsunuz, başkanınıza ve yöneticilerinize yapılanlardan dolayı kızgınsınız. Ama bunları daha farklı bir üslupla eleştirebilirsiniz değil mi? Ezeli rakibinizi yeniyorsunuz, keyfini çıkarın, eğlenin, takımınızı coşturun. Sanıyor musunuz ki sahadaki sporcular, siz küfrettiğinizde daha motive bir şekilde mücadele ediyorlar? Rakibe küfür, sahada yer almayan takıma küfür. Nereye kadar? Hadi hepsini bir yana bırakın, Mehmet Ali Aydınlar’a küfretmek de ne oluyor? Utanmıyor musunuz? Yıllardır o insan değil miydi sizi salonlarla tanıştıran, zaferlere alıştıran? O olmasa bu takım buralarda olur muydu? Siz bu maçlara bu kadar hevesle gelir miydiniz? Bu takımın 10 yıl kadar önce 2.Ligde oynadığını biliyor musunuz? Maçlarına gelen seyirci sayısının oyuncudan az olduğunu hiç duydunuz mu? Gecesini gündüzüne katarak emeğini, parasını, vaktini harcayan; üç gün önce yolda önünü kesip elini öptüğünüz adama;
– Başkan olsana, başkan olsana, gö…. yiyorsa, başkan olsana
diye bağırmak ne demek? Yazık gerçekten yazık……
10 yıl demişken
Sadece Eczacıbaşı’nın olduğu yıllardı. Türk voleybolunun lokomotifine istikrar abidesi Irina Ilçenko’nun ardından önce Dünyanın en iyi oyuncusu Evgeniya Artamanova (1999) sonra da Liubov Sokolova (Chackova) (2000) geldi. Bu yıllarda Natalia Hanikoğlu hep kadrodaydı. Her ikisi sahada olduğunda cahil voleybol seyircisi Hanikoğlu’nu tanımaz, onun yaptığı işleri Chackova yaptı zannederdi. Hanikoğlu’nun her hücumundan ya da bloğundan sonra Chackova diye bağırırdı. Yıllar geçti, devran değişti. Bu iki “Türk vatandaşı” dün akşam ezeli rakiplerin kadrosunda birbirlerine karşı mücadele etti. Bizleri de kısaca geçmişe götürdüler.
22.35
Bu bir zamanın ifadesi. Voleybolun alakasının olmaması gereken bir zamanın ifadesi. Bir gece önce oynanan Fenerbahçe-İstanbul Büyükşehir Belediyesi maçının son düdüğünün çaldığı zaman. Peki salonda kaç kişi var? 200, bilemedin 250. Kaçı biletli seyirci? Çok daha az. 7500 kişilik salonlara seyirci sığmıyor diyen, ancak o salonda yılda beş kere bile gitmeyen tatlı su uzmanları nerede? Allah bilir. Takımların kadroda olan-olmayan sporcuları, hakemler, görevliler ve polisleri toplayın; seyirci sayısından daha fazla. Voleybolumuz böyle mi gelişiyor Allah aşkına? Futbol Federasyonunu eleştiriyor herkes, “Yayıncı kuruluşun esiri oldu” diye. Voleybol farklı mı sizce? Bunu elbette zaman gösterecek. Ancak sırf canlı yayın uğruna seyircinin maça gidemeyeceği saatlere maç koymak, bu benzerliğe emare.
O saatte maç olmaz!
Maç 3-1 bitti. Eğer 3-2 bitecek olsa, bitiş saati 23.00 civarı olacak. Peki hiç düşünüldü mü, o saatte voleybol sever nasıl evine dönecek? Toplu taşıma araçları çalışıyor mu muhtelif yerlere? Yoksa TVF biz duymadan seyirciler için servis mi kaldırmaya başladı? Voleybolu geliştirmek ve tabana yaymak için kullanılması gereken 1 numaralı unsur çocuklar. O çocuklar o saatte salonda mı olmalı? Yoksa evlerinde yataklarında mı? Yorum sizin.
Bu haftalık da bu kadar, voleybol dolu günler sizlerin olsun.
Kayhan Kösem
kkayhan@hotmail.com
Comments are closed.