Eski Bakan Kılıç’ın Karabıyık hakkındaki suç duyurusuna takipsizlik kararı

Eski Spor Bakanı Suat Kılıç, Voleybol Federasyonu eski başkanı Erol Ünal Karabıyık’ın bir spor programında kamu görevlisi olarak kendisine, yayın yoluyla hakaret ve iftira atıldığı gerekçesiyle Karabıyık hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.

28/09/2013 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosuna hakkında basın yolu ile hakaret ve ”iftira” atıldığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulunan eski spor bakanı Suat Kılıç dosyası savcılığın soruşturma ve karar nosu 2013/155019 2014/958 dosya ile sonuçlandı.

Cumhuriyet Başsavcılığı , 03.01.2014 tarihinde verdiği kararda şüpheli hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına, kararın bir örneğinin ifadesi alınan şüphelilere ve tebliğden itibaren onbeşgün içinde Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine itiraz hakkı saklı kalmak üzere müşteki vekiline tebliğine CMK. 172-173. madde uyarınca karara verildi dedi.

İşte savcılık soruşturması ve alınan karar:

“Müşteki Suat Kılıç vekili tarafından verilen şikayet dilekçesinde, 28.09.2013 tarihinde SPORTSTV televizyon kanalında yayınlanan “Smaç” isimli programda, sunucunun güdümlü, kendi menfaat dengeleri yüzünden bakan, yönlendirici ve kişisel görüş içeren soruları yönelttiği, programa ;konuk olarak katılan Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanı Erol Ünal Karabıyık’la birlikte, TVF seçiminden itibaren bir yıl geçmesine rağmen, o tarihlerde dile getirilmeyen hususları güncel meselelermiş gibi kamuoyuna yansıtıp, gerçek dışı ve karalamaya yönelik beyanlarla, ifade özgürlüğü, eleştiri, haber verme hakkının sınırları aşılarak, Gençlik ve Spor Bakanı olan müştekinin yetersiz, bulunduğu konumu kötüye kullanan, usulsüzlük yapan kişi olarak sunulup, kişilik haklarına saldırıp iftirada bulundukları ileri sürülmüştür.

Erol Ünal Karabıyık’ta sözlü ve yazılı savunmasında; TVF Genel kurulundan itibaren, seçilenlerin rahat çalışması için geri çevirdiği röportaj taleplerini, başkanlık dönemi ile ilgili yanlış bilgi ve dedikodu üretilmesi, ikazlarına rağmen yönetim tarafından gerekli düzeltmenin yapılmaması üzerine, sadece cevap vermek ve savunma hakkını kullanmak amacıyla, ısrarlı talepleri üzerine katıldığı programda, anayasal bir hak olan ifadeye eleştiri hakkı doğrultusunda, Federasyon Başkanlığı seçimleri ile ilgili yaşadığı süreci, müştekinin kişiliğini hedef almadan aktarıp, uygulamalara yönelik eleştirel düşüncelerini açıkladığını, müştekinin, birlikte çalışamayacaklarının sebebi olarak gösterdiği uyumsuzluğun kaynağı olarak, “benden bazı talepleri oldu, benim ölçülerime göre usulsüz olduğu için yapmadım” derken, kendi değerlendirmesinden bahsettiğini belirtip, bunları örnekleyip, başkanlık sürecinde yaptıklarını, voleybol takımının başarılarını aktararak, seçim sonrasına ait haber örneklerini, sporun siyasileştiğine dair makaleleri, bizzat müştekinin federasyon seçimlerine siyasetin girip girmediği ile ilgili bir soruya “siyaset bunun içinde yok desem kimse inanmaz” şeklindeki beyanlarını içeren haber örneklerini sunmuştur.

Toplumu ilgilendiren konularda haber verme, çeşitli sorunlar ile ilgili eleştiri, yorum ve uyarılarla fertleri aydınlatma, düşünceye sevk etme, bilinçlendirin e basının görevidir. Anayasanın 28. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğünün özel hukuk alanındaki sınırlaması MK 24 ve BK 49.maddeleridir. Bu sınır , gerçeklik, güncellik, kamu yararı ve toplumsal ilgi , konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık kuralları olarak belirlenmiştir. Böyle bir sonuca varılırken diğer olguların yanında ve özellikle kamu yararına yönelik yayınlar bakımından kişilerin toplum içindeki konumu da önem taşımaktadır.

Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin 10. maddesiyle ilgili” olarak AIHM ilk kez Lingens davasında (1986) basının siyasi hayatın bekçisi rolünü vurgulamıştır. Kararda, (..Basın söz konusu olduğunda bu ilkeler özel önem taşır. Her ne kadar basın, başka şeylerin yanı sıra, “kişinin şöhretinin korunması” bakımından da konulmuş sınırları aşmamakla yükümlü olsa da, kamu çıkarı ile ilgili olan başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamak basının görevidir. Sadece basının bu tür bilgi ve fikirleri açıklama görevi yoktur, halkın da bunlara ulaşma hakkı vardır) denilmiş, başın özgürlüğünün halka siyasi liderlerin fikir ve tavırlarını keşfetme ve bu konularda bir fikir oluşturma açısından en iyi araçlardan birini sunduğunu ve dolayısıyla siyasi tartışma özgürlüğünün demokratik bir toplum fikrinin tam merkezinde yer aldığı ileri sürülmektedir. AİHM’nin basın yoluyla siyasi tartışmaya 10. madde çerçevesinde böylesine güçlü bir koruma sağlamasının nedeni de budur. Kaldı ki, kamusal hayata atılan, bu davranışı ile kamusal denetime açılmış demektir ve açılış yön ve ölçüsünde eleştiri ve kendisiyle ilgili haberlere de açılmış, bunları başından kabul etmiş demektir.

Demokratik toplumlarda varlığı tartışmasız kabul gören “eleştiri yapma hakkı” anayasada kişinin hak ve ödevleri başlığı altında yer alan “düşünce açıklama ve yayma hürriyetinin” bir parçası ve uzantısı olup, AIHM ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.7.2006 tarih,2006/181 sayılı kararlarında değinildiği gibi; eleştirinin, ancak toplumu irkiltmesi ve yanılgıları çarpıcı bir biçimde ortaya koyabilmesi için yapılması ve bir ölçüde saldırıyı içermesi doğaldır. Bunun sonucu olarak onurları ve saygınlıkları örselenecek kadar şiddetli olsa bile, eğer eleştiri hakkının kullanılması söz konusu ise, suçta hukuka aykırılık öğesi oluşmayacaktır.

Hakaret suçunun teşekkülü için öğreti Yargıtay kararlarına göre( failin mağdura belirli ve özel bir fiil isnat etmesi, bu fiilin mağduru tahkir edici nitelikte olması ve isnat edilen fiilin mağdura izafe edilmesi) gerekmektedir ki, Türkiye Voleybol Federasyonu Başkam olduğu dönemde ülkemizin birçok başarılar kazanmasında büyük katkısı olduğu sunulan haberlerle doğrulanan şüphelilerden Erol Unal Karabıyık’m katıldığı programda, spor basınının gündeminden düşmeyen ve bir çok kişinin eleştirilerine neden olan seçim sürecinde, Bakan olan müşteki ve Spor Genel Müdürlüğünün etkili olduğunu belirtip, cevap niteliğinde görüşlerini açıklamış olmasında, müştekiyi hedef alan ve küçültücü ifadeler kullanılmadığı gibi, programın bütünlüğü dikkate alındığında kamuoyunu bilgilendirme ve eleştiri hakkının sınırlarının aşılmadığı, programdan sonra TCK. 267. maddesi anlamında hakkında başlatılmış bir soruşturma ve kovuşturma da bulunmadığından iftira suçunun da unsurlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.”


Haberi Paylaş

Comments are closed.