Adım Merve Yıldırım. 4 Temmuz 1993’te Mersin’de doğdum. Öncelikle şimdi hayatımın ta kendisi olan voleybola ilk tanık olduğum anı anlatmak isterim sizlere. Babamın geçirdiği ağır trafik kazasından sonra bir ziyaret saatinde ortamı yumuşatmak için televizyonu açtığım o an gerçekleşti her şey. Televizyonda A Milli Bayan voleybol maçı vardı. Televizyonu açar açmaz Milli takımımızın önemli oyuncularından Aysun Özbek’in tek ayak smacından sayı aldığını görmüştüm. Ben farkında olmasam da o an voleybol hayatım başlamıştı aslında.
2004 yılında ailemin de büyük isteğiyle Mersin Toros Spor Kulübünde sadece hafta sonları olan antrenmanlarıma başladım. Ancak kısa sürede fark ettim ki hafta sonları yetmiyor ve antrenman dışında olduğum yerlerde hiç oradaki mutluluğu, özgürlüğü ve heyecanı yaşayamıyorum ve zamanla anladım ki benim daha çok çalışıp kendimi göstermem lazım. Hafta sonlarını beklemekten hafta içinde olan okuluma bile özen göstermemeye başlamıştım. Derken çalışma isteğimi ve disiplinimi gören ilk antrenörüm Ali Ceylan bunu keşfedip beni hafta içi Toros Spor Kulübünün A takımıyla antrenmanlara çağırdı. Hepimizin bildiği gibi başarmanın yarısı istemektir.
Mersin Toros Koleji’ni tarihinde ilk kez Türkiye finallerine taşıyan kadroyu oluşturdu. Ne çok uzun oyuncuları olan bir takımdık ne de fiziksel olarak çok güçlü bir takımdık ama her zaman maç kazanmayı ve akıllı oynamayı bildik. O sene Bolu’da düzenlenen Türkiye şampiyonasında Türkiye 3.sü olduk. İşte benim hayatımın dönüm noktası olan turnuva.
Şimdiye kadar belirttiğim gibi voleybola başlamam, takıma girmem, direk ilk 6 oynamaya başlamam… Bunlar çok ani gelişen olaylardı. Bu süreç içerisinde voleybola dair bildiğim ve öğrendiğim en önemli iki şey vardı. Birincisi o dönem Türkiye’nin en iyi takımı olarak bilinen Eczacıbaşı Spor Kulübü bir diğeri ise sohbetimin başında dile getirdiğim gibi ilk tanıdığım voleybolcunun Aysun Özbek olduğuydu.
Bu hedeflerimi insanlarla paylaştığımda çok farklı tepkiler almıştım. Mersin’den İstanbul Eczacıbaşı’na? gibi veya Aysun Özbek’le aynı takımda oynamak hayalimi dinlemeyip gidenler bile olmuştu. Aslında onlara da hak vermiyorum değil. Bu gerçekten imkansızdı. Ama bana göre değildi. Birgün gerçekten yapabileceğime hep inanmıştım. Ne olursa olsun inandım. İnsanların bana imkansız dedikleri bu iki amaç uğruna Bolu’daki turnuvaya gelmiştim.
2005 yılının yazıydı. O turnuvada o hep forma giyme hayali kurduğum Eczacıbaşı Spor Kulübü de oradaydı. O sezon Eczacıbaşı Spor Kulübü A Bayan Voleybol takımının antrenörü olan Marco Motta beni beğenmiş ve o yaz spor kulübünün kampına, İstanbul’a çağırmıştı. Bu bahsettiğim hayallerim için atığım ilk önemli adımdı.
O yaz toplam 25 kızdan oluşan bir ekiple kamp yapıyorduk. Kamptan döndüğümde bekleme sürecindeydim. Bir telefon geldi ve 25 kişiden sadece benim seçildiğim haberini aldım. O an ki mutluluk gözyaşlarımı hala hatırlıyorum. Anlatılmaz yaşanırdı.. Bu hedef uğruna bana inanmayan kim varsa onlarla İstanbul’a gidiyorum diyerek vedalaştım ve İstanbul’a geldim. Henüz 11 yaşındaydım. Yeni antrenörüm Bülent Güneş’in de büyük yardımlarıyla kulüp evine yerleştim Kulübüm bana Yüzyıl Işıl Okullarında burs sağladı ve 8. sınıftan itibaren orada eğitim hayatımı sürdürmeye devam ettim.
Gittiğim ilk sene hem küçük hem de yıldız takımda forma giymeye başladım. Küçük takımda Erkan Kayacan, yıldız takımda ise Bülent Güneş’le çalıştım. Bunun yanı sıra okul takımında da Suphi Doğancı ile bir şampiyonluk yaşadım ve bu takımlarda hep ilk 6 olarak forma giydim. Bir sezonda oynayarak 2 şampiyonluk yaşamanın verdiği mutluluk tartışılamaz bir şeydi. Ezelden beri beraber çalıştığım çok değerli abim Suphi Doğancı der ki, ‘sporda dün yoktur hem yarın vardır.’ Bunu her zaman hatırlayarak bir sonraki sezon için çalışmalarımı sürdürdüm.
Hayalim Valerya Korotenko gibi bir oyuncu olmaktı. Beni izleyen insanların beni, oynayış stilimi, hareketlerimi ona benzetmesiyle başladı aslında tüm hayranlığım.
Bir sonraki sene artık genç takımın son senesiydi ve o sene hayatımda birçok değişikliğe imza atacaktım. Öncelikle ezelden beri beraber oynadığım takım arkadaşlarım hepsi dağıldı. Kimi A takıma kimi 2. Lige transfer oldular. Ben bir sene daha takımda forma giyecektim. Dolayısıyla takıma yeni yüzler geldi ve eskisinden daha güçlü bir grup olmuştuk. Takımımızın yeni olması sezon içinde maçlara olumsuz yönde yansımaya başlamıştı. Herkes başarmak istiyor ve maç kazanmak istiyordu ancak bir türlü gerçekleştiremiyorduk. O sıralar aldığım güzel bir haber beni tekrar motive etmeye yetmişti. A takımımızın antrenörü Lorenzo Micelli antrenmanlarda gördüğü performansıma dayanarak beni A takım antrenmanlarına çağırdı ve bir süre sonra genç takım antrenmanlarına katılmamaya başladım. İşte size o hep bahsettiğim Aysun Özbek’le aynı takımda oynama hayalim vardı ya.. Onunla artık bir oyuncu ve bir hayranı değil de, çok yakın takım arkadaşıydık. O herkese bahsettiğim ve kimselerin inanmadığı imkansız dediği yerdeyim ve kişiyleyim.
Lorenzo antrenman ve maçlarda gördüğü performansıma bakarak beni A takımla İzmir’deki Türkiye Kupası turnuvasına çağırdı. Bu turnuva voleybol hayatım için çok önemliydi. Çok iyi bir tecrübe olacaktı benim adıma. İzmir’de Türkiye Kupasını aldık ve o kupayı kaldırırken 8 senedir forma giydiğim ve 8 senedir şampiyon olduğumuz bu kulüpte yeni bir şampiyonluğun verdiği gurur ve 8 senenin yorgunluğunu atmanın verdiği huzur vardı.
A takım sezonu bitti ve artık yeni bir turnuva vardı kazanılması gereken. Gençler Türkiye Şampiyonası için aydına gidecektik. Yaşadığımız olumsuzluklardan bahsetmiştim ama o turnuvaya her şeyi sıfırlayıp gittik. Çünkü biz iyiydik. Herkes inanıyordu.
Turnuvanın ilk maçında 3-2 yenildik. İşler sıkıntıya girdi çünkü grubun 2.maçı Vakıfbank Güneş Sigorta ileydi. Bilindiği üzere 2 maç alan gruptan çıkıyor. Derken ertesi gün bir toplantı yapıp yolumuza devam edeceğiz diye bir karar aldık ve maça cıktık. Ancak 2-0 mağlup durumdaydık ve 3. sette 20-11 gerideydik. Artık her şey bitiyordu. Birçoğumuzun son senesiydi ve şampiyon olamadan turnuvadan geri dönecektik. Bu düşüncelerin hepsini biranda yok ettik. Sezon içinde birçok haksızlık yasadık birçok acı çektik ama bunları kimse görmez. Aklımıza o günler geldi ve bu kadar kolay değil diyerek 3. seti 20-11 den aldık ve daha sonrasında o maçı kazandık.
Cesaretimizi yeniden kazanmıştık. Bizi o sene yenen tüm takımları o turnuvada yenerek şampiyon olduk ve ben dolu dolu bir altyapı hayatımı bu güzel hikaye ve bu güzel şampiyonlukla noktaladım.
Şimdi ise İstanbulspor 2. Lig bayan voleybol takımında kiralık olarak forma giymekteyim. Bundan sonraki voleybol hayatıma libero olarak devam edeceğim.
Öncelikle bana medyada yer veren Voleybolunsesi ailesine teşekkür ediyorum. Ayrıca beni bu yolda biran olsun yalnız bırakmayan attığım her adımda yaptığım her hatada yanımda olan öncelikle aileme ve bende emeği geçen tüm antrenör ağabeylerime sonsuz teşekkürler…
Comments are closed.