CEV Kupası şampiyonu Halkbank, takımın en büyük vurucu gücü Mısırlı pasör çaprazı Ahmed Abdelhay’in olmamasına rağmen İstanbul deplasmanından üç puanla dönmeyi başardı. Bunun en büyük sebebi, benim “kazanma alışkanlığı” adını verdiğim bir reaksiyon aslında. Ankara ekibinde öyle bir hava oluştu ki, oyuncular ve teknik heyet her platformda kazanma ihtimalinin kaybetmekten daha yüksek olduğunu biliyor ve oyunu buna göre şekillendiriyor.
Hafızam beni yanıltımıyorsa üç yıl kadar önce TVF İstanbul bürosunda deneyimli antrenör Jeyan Erben ile sohbet ediyorduk. O ara Halkbank menajeri Ahmet Kavaz geldi. Erben kendisine takımının durumunu sorduğunda Kavaz durumun fotoğrafını çekti ve oluşturulan üst düzey bütçeye rağmen gidişattan memnun olmadıklarını belirtti. Ben de bunun üzerine yukarıdaki terimin anlamını Halkbank için uyarladım ve alınan basit mağlubiyetlerin takım üzerindeki psikolojik baskıyı arttırdığını, bunun da kaybetmeyi bir alışkanlık haline getirdiğini söyledim. İşte o günkü kaybetme alışkanlığı, bu sezon yapılan isabetli hamlelerle yerini kazanma alışkanlığına bıraktı. Bu nedenle yılların hayal kırıklığı Halkbank, ligdeki en büyük rakiplerini deplasmanda puan vermeden yenmeyi başarıyor. Takımın en önemli dişlisi olmadığı durumda bile.
Rakamlar yanıltır
Bazı yerlerde Halkbank’ın galibiyet serisinin kaç maç olduğundan bahsediliyor. Ben bu tarz rakamlara istatistik haricinde pek önem vermem. Bu anlarda aklıma Vakıfbank Güneş Sigorta’nın 2008-2009 sezonunda son haftalara namağlup girdiği, hatta o namağlup kadrosuna İspanya’dan mecburen dönmek zorunda kalan Neslihan Darnel’i de kattığı halde play-off’un ilk turunda normal sezonu 8. sırada bitiren Galatasaray’a elendiği gün gelir.
İşte bu nedenle istatistiklere bakarak Halkbank’ın durumunu kalıcı görenlere tavsiyem, durumu yeniden gözden geçirmeleridir. Çok tecrübeli, ama aynı zamanda egosu çok yüksek oyunculardan kurulu Ankara ekibi, alınacak bir ya da birkaç kötü sonuçla düşüşe geçebilir. Son yıllarda yaşadığı istikrarsız durum da bu düşüşü hızlandıracak bir etken olur.
Ortası göz alıcı
Halkbank’ın iki orta oyuncu Resul Tekeli ve Emre Batur, şu anda mevkisinde Türkiye’nin en iyi isimleri. Bu rotasyon, Halkbank’a inanılmaz bir avantaj sağlıyor. Gerek hücumda, gerek blokta, gerekse serviste rakiplerinden bir adım önde olan ikili sayesinde bir zamanlar Rus pasör çaprazı Andrei Bedulin haricindeki oyuncuları gözü görmeyen pasör Hüseyin Koç, müthiş bir tercih rahatlığı yaşıyor.
Burada ayrı bir parantezi Emre Batur için açmak lazım. Macar antrenör Györgi Demeter’in ani bir kararla 1 hafta çalıştırarak köşeden ortaya çektiği oyuncu için inanılmaz bir tepki vermiştik. Zira bu denli fizik kapasitesi olan ve motorik becerisi üst düzey bir köşe oyuncusunu yıllardır bulamıyorduk. Böylesi bir oyuncuyu ortaya çekmenin neredeyse ihanet olduğunu iddia ediyorduk. Ancak o andan itibaren formunu ve oyun görüşünü her geçen gün geliştiren Batur, kısa süre sonra Türkiye’nin en iyi orta oyuncusu olarak çıktı karşımıza. Belki de bu tercihinden dolayı Demeter’e teşekkür etmeliyiz.
Bu maçın da en kilit oyuncusu olan Batur, rakip takımın pasör çaprazı Brook Billings ile birlikte maçın en skoreri olmayı başardı. Özellikle file üzerinde duvar ördü. Hücumda ise rakiplerine göre en az bir kafa boyu daha yüksekten vurdu ve tutulamadı. Yaptığı 2 hata ise gelen pasların düşük kalmasından kaynaklandı.
İkinci sette skor 3:3 iken takımına sayı kazandıran Batur’a takım arkadaşları irrite edici bir tepki verdi. Nedeni ise sayıyı kutlama faslına iştirak etmemesiydi yeni oyuncunun. Ancak fazla hırslı bir yaklaşımla yapılmış bu tarz bir eylem, tecrübeli oyunculara yakışmaması bir yana, bazı oyuncuları oyuna küstürebilir. Dengeyi bulmak şart.
Libero Nuri Şahin ve Hüseyin Koç, bu hırs fazlasının bedelini neredeyse sakatlanarak ödeyeceklerdi. Kazanma adına yanlış yerlerde gereksiz eylemlere giren iki deneyimli oyuncu, kısa süreli sakatlıklar yaşasa da oyuna geri dönebildiler. Sanırım her ikisi de bu uyarıyı alacak kadar şey yaşamıştır.
Tecrübe dediğin
Olimpiyat Şampiyonluğu yaşamış William Priddy gibi olur. Gerektiğinde servise asılıp takımına ekstra katkı yapar, gerektiğinde blokla oynar. Filenin bir karış üzerinden vurduğu topları sayı yapar, nokta manşet alır. Kısacası insana “Yabancı oyuncu transfer edeceksen böylesini al” dedirtir.
Can Ayvazoğlu gibi olur. Galatasaray’da geleceğin smaçörü olarak lanse edilse de formunu koruyamaz ve yaşadığı sakatlıkların da etkisiyle 2. lige kadar düşer. Yılmaz, ayağa kalkar. İyi çalışmak suretiyle gücünü korur ve yeniden zirve yürüyüşüne geçer. Bu takıma yakışmadığı ve faydalı olamayan Luis Diaz gibi bir ağır sıklet boksörünün yerine oyuna girer ve takımına üst düzey katkı verir. Yeri gelmişken söyleyelim; önümüzdeki senenin ilk transfer hareketi Diaz’ın yerine alınacak üst düzey bir smaçör olmalı. Zira Şampiyonlar Liginde yükselme hedefi olan bir takımın smaçörü değil Venezüellalı.
Vukovic’i anlamak zor
İngilizlerin meşhur sözüdür. “Kazanan her zaman haklıdır.” Karadağlı teknik adamı bu grafiğinden dolayı eleştirmek mümkün değil. Ancak maçın genelinde iyi oynayan pasör çaprazı Serhat Coşkun’u üst üste yaptığı iki hücum hatası sonucu oyundan alan antrenör, gelen iki pasın da çok düşük seyiyede olduğunu görmeli ve Coşkun’u oyunda tutmalıydı. Zira sette durum 20:19 gibi kritik bir noktadaydı. Bu değişikliğin sonucu seti kazanmayı başardı Halkbank. Ancak maçın genelinde çok iyi toplar alamamasına karşılık iyi bir performans ortaya koyan Coşkun devam etmeliydi bize göre. Zira Vukovic’in amacı sadece maçı kazanmak değil, aynı zamanda kendisine her daim lazım olan böylesi bir oyuncuyu da motive etmek olmalıdır.
Bu noktada karardan dolayı oynadığı oyundan şüphe eden oyuncunun maç biter bitmez soluğu istatistikçisinin yanında aldığını da belirtelim.
İBB dalgalanıyor
Sezon başından bu yana İBB’yi yazdığımız tüm maçlar için geçerli bu durum. Bir aşağı, bir yukarı. Öyle bir ilk set oynuyor ki İstanbul temsilcisi, tamam diyorsunuz bu maçı rahat alacak. Sonrasında bir düşüş geliyor, anlayamıyorsunuz bir türlü. İBB’nin oyuncu kapasiteleri rakiplerine göre düşük. Bunu bertaraf ederek maç kazanmanın tek anahtarı pasör Selçuk Keskin. O oyunu hızlandırıp rakip blokları düşürecek varyasyonları yaptığında rakibin kapasitesinin bir önemi kalmıyor. Keskin gününde değil ya da ön tarafa manşet gelmezse İBB’nin işi çok zor. Geriye dönüp oynadıkları rakiplere göre aldıkları sonuçlara bakın, ne demek istediğimizi daha iyi anlayacaksınız.
Temel teknik
Belirli bir voleybol kültürü olmayan ülkelerde bu sorun hiç değişmiyor. Oyuncu yetiştirme sistemindeki sakatlıktan dolayı temel teknik becerilerde hep hata var. Bakın Halkbank’lı Serhat Coşkun’a. Durum 23:23. Takımının hücumunda top bloktan auta gidiyor. Ancak alçak dublaj konumunu uygulayamayan Coşkun toptan kaçamıyor ve auta giden topa yakalanarak sayıyı rakibinin kazanmasına neden oluyor.
Bakın İBB’li Fatih Cihan’a. Karşıdan uçarak gelen, belki de auta kadar gidecek servisi 3 numarada karşılamaya çalışıyor. Doğal olarak topu pasörüne iyi gönderemiyor ve kendi hücum imkanını kendisi yok ediyor. Arkada üç oyuncu top karşılama için bekliyor. Kesinlikle girmemesi lazım. Defalarca aynı konuyu yazdık. Klasik voleybolda önde bulunan orta oyuncu servis karşılamaz. Karşılaması gereken tek servis, hücuma giderken önüne düşen toptur.
Mesela Belaruslu Sergey Antanovich’i ele alalım. Karşıdan avanta top geliyor. Tam ortada bulunan Muhammet Ertuğrul vurmak üzere pozisyon almış. 4 numaradan kalkıp koşarak geliyor ve Ertuğrul’un da pozisyonun bozuyor Belaruslu. İki oyuncunun hareketlendiği toplarda arkada olan öndekine bırakır. Zira arkadaki oyuncu öndeki arkadaşını görse de öndeki oyuncunun böyle bir şansı yoktur. Tahmin edeceğiniz gibi bu temel teknik beceriyi uygulayamayan Belasruslu takımının sayı kaybetmesine neden oldu.
Oyuncunun sağlığı
Fileye temas kararları haricinde tartışılacak çok karar yoktu maçta. Hüseyin Koç’un geriye attığı bir uzun pas vardı ki, taşımanın ağababası olarak kayıtlara geçti! Bunu süzemeyen baş hakem Bayram Dikmentepe, tam önünde gerçekleşen bir pozisyonda (4.set 13:14) yere düşerek hafif bir sakatlık geçiren İBB’nin Hollandalı smaçörü Jeroen Trommel’in bu durumunu görmezden gelerek oyunu devam ettirmesi vahim bir hata olarak düşünülmeli. Trommel’in ralli bitiminde kalktığını gören Dikmentepe, kararının doğru olduğunu düşünse de Hollandalının oyun oynanırken yerde olması ve ayağa kalkıp kalkamayacağının belli olmaması nedeniyle oyunu durdurup ralliyi tekrarlatmalıydı.
Voleybol dolu günler dileğiyle,
Kayhan Kösem
kkayhan@hotmail.com
Comments are closed.