“Olimpiyat, resmen rüya gibi”

Milli Takımın en genç oyuncuların Polen Uslupehlivan ile bir araya geldik. 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’na gitmeye hak kazanan A Bayan Milli takımının en genç oyuncularından biri olan Polen ile güzel bir söyleşi gerçekleştirdik.

Şuan üniversiteler turnuvası için Çorum’da mücadele eden genç ve başarılı oyuncu ile Milli takım, Ankara’da düzenlenen Olimpiyat Elemesi, Lig ve başka birçok konu hakkında konuştuk.

İşte Polen Uslupehlivan ve hakkında merak ettikleriniz…

-Tabiî ki en önemli konumuz Olimpiyat. İlk olarak neler hissediyorsun diye başlayalım…
İnanamıyorum. Olimpiyat, resmen rüya gibi. Bekliyorduk ve çok istiyordu ama şuan hakikaten farkında değiliz. Şimdi hepimiz ‘ya olimpiyata gidiyoruz’ diyoruz ama onun farkında değiliz hala. Londra’ya gidiyoruz inanamıyorum 🙂

-Milli Takımda birçok oyuncunun sakat sakat mücadele ettiğini biliyoruz. Senin de ciddi sakatlığın var. Ne durumdasın biraz bahseder misin?
Sol omzumda yırtık ve kas erimesi var. Play off maçları öncesinde iki hafta antrenman yapamadım. Play off’da antrenmansızdım bu yüzden oynayamadım zaten. Sonra Milli takıma katıldım. Doktorum Mustafa Karahan’la konuştum üç ay fizik tedavi lazım dedi. Milli takımda antrenmanlarla birlikte her gün tedavi oluyordum. Play off zamanında kolumu kaldıramıyordum ama şuan daha iyi hissediyorum kendimi.

-Tüm ekip tek yürek bütünleşmiş, tam bir takım olmuşsunuz. Daha önce bu kadar değil ama bu kez bu çok fark edildi. Bu konuna neler söyleyeceksin?
Voleybol takım sporu, bir şeyleri başarabilirsen takım olarak yapmak zorundasın. Yani bireysel bir spor olmadığı için herkesin birbirine ihtiyacı var. Mesela Gizem manşet alamazsa, Özge veya Naz pas atamazsa, Neslihan vuramaz. Bunun gibi bir şey. Dolayısıyla herkes birbirine güvenmek zorunda. O hissi vermeli ki bir şey alabilsin. Sahada mücadele ederken biz onlara çok güveniyorduk. Ben dışarıdan içeriye girdiğim zamanda bana güveniyorlardı. Sürekli kendi aramızda toplantılar yapıyorduk ‘şunu şöyle daha güzel yapabiliriz, bunu böyle daha güzel yapabiliriz’ diye onların da çok yararı oldu. Biz takım olduğumuz için kazandık zaten. Çünkü hepimiz aynı şekilde o kadar çok istiyorduk ki olimpiyata gitmeyi, özellikle bu bizim için çok önemliydi Büşra, ben ve Naz için takımın en küçükleri olarak 21 yaşında olimpiyat göreceğiz. Çok bambaşka bir şey. İnşallah 2016 Olimpiyat Oyunlarına bizler de oynayarak gideriz.

-Salondaki atmosfer sizi nasıl etkiledi?
İnanılmazdı. Tamamen voleybola odaklı bir seyirci vardı. Voleybolu bilen, güzel hareketlerden sonra alkışlamayı bilen, sayı kaybedince takım yanında olan insanlar vardı. Kulüp takımlarında böyle olmuyor, herkes kendi takımını destekliyor. Ama bu Milli takım ve herkes sizi destekliyor. İnanılmaz heyecanlandım, çok farklıydı. Tıpkı Sırbistan’daki Avrupa Şampiyonası final maçındaki gibiydi. Ve şunu da söyleyeyim oradaki maçlardan çok daha zor maçlar kazandık bu turnuvada. Çünkü takım olarak oynadık.

-Özellikle sosyal iletişim sayfalarında bu başarının futbolun gerisinde kaldığı konuşulup durdu. Sizler de isyan ettiniz…
Ben de twitter’ı çok aktif kullanıyorum ve twitter’da çok fazla belirtiyorum bunu. Tamam, ben de Galatasaray’lıyım, ben de maçları izlemeyi, futbolu takip etmeyi seviyorum ama zaten Türkiye’de kalıplaşmış bir şey var sadece futbol. Biz 52 yıldır yapılamayan bir şeyi tekrar gerçekleştirdik ve olimpiyatlara katılmaya hak kazandık. Ve bu inanılmaz büyük bir şey. Yüksek ihtimalle arkamızdan bayan basketbolcular da gelecek, ben buna inanıyorum. Ama çok kişi farkında değil bunun. Twitter’a giriyorum voleybolu bilen, voleybolu seven kişiler isyan edip durumda anlatmaya çalışıyorlar. Hani ‘nasıl siz bunları göz ardı edersiniz, voleybolcular olimpiyata gidiyor siz hala futbol konuşuyorsunuz’ diye yazıyorlar. Çok büyük bir başarı ama çoğu kişi bunun farkında değil. Biz twitter’da TT olması için çalışıyoruz hala. Ama burada gazetelerin de yardımcı olması lazım. Manşetlere taşıması lazım. Sportstv, NTV ve TRT’nin ise çok büyük katkısı oldu, gerçekten çok yer verdiler.

-Ya ailen, onların duyguları nedir? Ankara’ya seni izlemeye geldiler mi?
Annem ve babam gelemedi ama abim yanımdaydı. Maçtan sonra babamla telefonda konuştuğumuzda sesi titriyordu. Herkes çok mutlu. Başaracağımızı herkes bekliyordu. Aslında sürpriz olmadı bence. Gücümüzün bir kısmını gösterdiğimizi düşünüyorum. Olimpiyatta çok yüksek ihtimal madalya ile döneceğimizi düşünüyorum.

-Peki yeni kamp dönemine kadar neler yapacaksın?
Şimdi birkaç gün Adana’ya ailemin yanına gideceğim. Sonra Pazar günü İstanbul’a döneceğim. Ardından Pazar akşamı Üniversiteler turnuvası için Çorum’a gideceğim. Beş gün Çorum’da olacağım.

-Milli takımında dışında biraz geçen sezondan bahsedelim. Nilüfer Belediye Spor’da nasıl bir sezon geçirdin?
İki yıldır Nilüfer Belediye’de oynuyorum. İlk yılım tecrübe yılıydı ve çok iyi bir yıl geçirdiğimizi düşünüyorum. Çok çalıştık Challenge Kupası’na gittik, Türkiye Kupası’nda final oynadık. Bu sene de çok güzel geçti. Tabiî ki bir önceki yıla göre eksiklerimiz vardı. Daha genç bir takım olduğumuz için adapte olmak daha zor oldu. Yaşlarımız küçük ve birbirine yakın olduğu için iletişim kurmak kolay oluyordu ama sahada iş biraz daha zor oluyordu. Çünkü tecrübesiz olunca hepimiz için hata oranı artıyordu. Öyle olunca sinirler geriliyor, atışmalar oluyordu ama yinede sakatlıklara rağmen güzel bir sezon geçirdik. Zaten benim için çok iyi geçti, Bursa’yı çok seviyorum. İyi ki de gitmişim ve iki yıl orada oynamışım. Bana çok fazla şey kattığını düşünüyorum. Oynayarak ve sorumluluk alarak işin içinde olduğumu anladım. Bunu da Milli Takıma yansıtıyoruz.

-Bu sezon kulübün Vakıfbank’a geri döndün. Büyük hedefleri olan ve birçok kulvarda yarışan bir kulüp. Seni nasıl bir sezon bekliyor?
Bu yıl Vakıfbank’a döndüm. Adaptasyon olarak çok sorun yaşayacağımızı düşünmüyorum. Çünkü zaten birçok oyuncu ile Milli takımda da beraberiz. Buraya dönmem iyi oldu. Kondisyon olsun, antrenman olsun iyi çalışacağımızı düşünüyorum. Forma fırsatı da bulacağıma inanıyorum. Bunun için çalışacağım. Her şeyin hayırlısı olsun.

-Voleybol dışında neler yaparsın?
Aslında voleybol dışında kendimize çok fazla zaman ayıramıyoruz. Fırsat buldukça sinemaya gidiyorum, genelde vizyonu yakından takip ederim. Onun dışında mesela bir aydır Ankara’daydık. Ankara’da çok arkadaşım var ve vakit buldukça onlara buluşup kahve içerdik. Gece dışarı çıkarım arada. Kitap okumayı çok severim. Özellikle sevdiğim yazarları okuduğu zaman günde bir kitap bitirdiğim oluyor. Bir ara psikopatlık derecesinde bir yazarı çok beğendim ve onun yazdığı 14 kitabı da alıp okudum. Daha çok kitap isimlerine göre değil de yazara göre kitap okumayı tercih ederim. Tenis oymayı çok severim. Okulda (Haliç Üniversitesi) öğrendim tenis oynamayı. Kortumuz da var ve arada arkadaşlarımla gidip oynuyoruz. Çok keyifli oluyor. Tenis izlemeyi de çok seviyorum. Özellikle Federer’i izlemeyi 🙂 Basketbol, futbol olsun çok yakından takip edemiyorum ama sadece kendi tuttuğum takımın maçlarını izlemeye çalışıyorum.

-Yıllardır ailenden uzak yaşıyorsun, bu senin için zor oldu mu?
Yaklaşık 7 yıldır ailemden ayrı yaşıyorum. 14 yaşında onlardan ayrıldım ve İstanbul’a Vakıfbank Spor Kulübüne geldim. İlk geldiğim yıl çok zorlandım. Lise son sınıfa gidiyordum. Genç takımda başladım o yıl, Mehmet abiyle beraber. Aslında o bana yardımcı oldu bu konuda. Annem çok sık gelip gidiyordu o zamanlar. Adapte olmak çok zordu ama ben çok isteyerek geldim buraya. Ailem de ben istediğim için izin verdi gitmeme. İyi ki de gelmişim 🙂 Abim de askerde olduğu için şuan artık tek yaşıyorum. Şimdi alıştıktan sonra ailemle yaşamak zor geliyor 🙂 Adana’ya gittiğim bir dönem dışarı çıkmak için hazırlandım kendimi Bursa’da sanıp arabamın anahtarını arıyorum falan. Sonra hiç kimseye haber vermeden çıkarı çıkıyorum, babam nerdesin diye beni arıyor 🙂 Bazen de yanlışlıkla farkında olmadan onun arabasının anahtarını alıp çıkıyorum.

-Maça çıkarken kendine dikkat eder misin, birçok oyuncu gibi sen de makyaj yapar mısın?
Kesinlikle çok dikkat ederim. Sonuçta her şeyden önce bayanız hepimiz dikkat etmek zorundayız. Saha bizim için özel bir yer. İnsanların bize baktığı ve bizim kendi işimizi yaptığımız bir yer. Bende her maça makyaj yaparak çıkarım. Güzel görünmeyi isterim çünkü orası bizim podyumumuz. Sen nasıl her sabah işe giderken makyaj yapıyorsan biz de maça çıkarken yapıyoruz 🙂

-Maça çıkarken uğurun var mıdır?
Benim çok fazla uğurlarım vardır. Mesela yeşili çok severim bu nedenle ya yeşil toka takarım, ya yeşil oje sürerim, mutlaka yeşil bir şey vardır bende. Onun dışında turnuvanın ilk maçına saçlarım örgüyle çıkarım. Avrupa Şampiyonasında tutturmuştuk her gün saçlarımı Asuman’a ördürüyordum 🙂 Burada dedim ki sadece ilk gün ördüreceğim. İlk maçı da 3-0 aldık tamam dedim olacak bu iş 🙂 Saha içinde çok fazla totemlerimiz var. Kenarda Büşra, ben, Özge ve Neriman sürekli farklı bir pozisyonda duruyoruz. Mesela bir sayı alıyoruz, o anda o hangi pozisyonda durduysak o pozisyon bize uğurlu gelmiş demektir ve sonraki bir on sayı aynı pozisyonda durabiliyoruz. Çok güzel ve bazen de çok komik oluyor ama o an inanacak bir şeyler arıyorsun ve iyi geliyor. Aslında böylece kenarda da çok eğleniyoruz. Zaten herkes içeri girmek için can atıyor, onu bastırmak için de eğlenceye vuruyoruz.

-Ligde yerli bir antrenör Şahin Çatma ile çalıştın, Milli takımda Marco Motta ile ve yeni sezonda ise Giovanni Guidetti ile çalışacaksın. Yerli ve yabancı olmak üzere bu üç antrenörü değerlendirecek olursak neler söyleyeceksin?
Üç antrenörün de tarzı çok farklı, üçü de kendine has iyi antrenörler bence. Giovanni’nin Türkiye’de kulüp takımlarındaki en iyi antrenör olduğunu düşünüyorum. Türk antrenörün avantajı ise senin ne yapmak istediğini bakışlarından, yaptığın hareketlerden, en küçük mimik hareketlerinden anlayabiliyor olması. İletişim daha kolay. Ama Giovanni’nin tarzı çok farklı. Genç oyuncuları yetiştirmeyi seven biri dolayısıyla bir şeyleri öğretmek için uğraşıyor. Bu tarzını çok seviyorum. Bu sene bana çok şey katacağını düşünüyorum ve onunla çalışmak için can atıyorum. Marco da gerçekten çok iyi bir antrenör bence. Sakatlığımdan dolayı Milli takımda çok yardımcı oldu bana. Her gün sabah antrenmanında durumumu soruyordu ve 10 dakika bunun üzerine konuşuyorduk. Sadece bana değil tüm sakat olan arkadaşlarımızla tek tek ilgileniyordu. Oyuncuların psikolojisinden anlayan ve kapasitesinin farkında olan iyi bir antrenör. O da bana çok şey kattı Alper abiyle beraber. Aslında bütün antrenörler çok iyi ama Milli takımda güzel şeyler yaptık biraz bunun etkisi olabilir 🙂 Kıyaslayamam üçü de iyi antrenör.

-Yurtdışında oynamayı düşünüyor musun?
Kesinlikle oynamayı, bu tecrübeyi yaşamayı istiyorum. Şuan Avrupa’da birkaç ülke konuşuluyor. Polonya, Rusya ve İtalya. Ama şuan Türkiye Ligi inanılmaz bir lig. Burada hem oynayabiliyor hem de para kazanabiliyorsan gitmenin bir mantığı yok. Ama eğer ki ‘ben yurtdışı eğitimi almak istiyorum, en azından yurtdışında da oynamak istiyorum’ diyorsan ben herhalde İtalya’ya giderim o zaman. Çünkü İtalya’daki bütün takımlar birbirine denk. Kimin ne yapacağı belli olmuyor. Sonuncu bir takım birinciyi yenebiliyor. Güzel bir tecrübe olabilir.

-Klasik bir soruyla tamamlayalım. Genç oyunculara vermek istediğin bir mesaj var mı?
Bende genç bir oyuncu olarak 🙂 tek şey var çalışmak. Sadece bilinçli bir şekilde çalışmak gerekiyor. Mesela benim omzundaki sakatlığın sebebi voleybola başladığımdan itibaren halter ile top antrenmanını eşit seviyede yapamamamdan kaynaklanıyormuş. Bu benim için çok büyük kayıp oldu, çok zarar verdi omzumun bu durumu bana. O yüzden voleybola başladıklarında dikkatli olsunlar ve sadece birine ağırlık vermesinler, her şeyi birlikte yapsınlar. Birde okulla voleybolu sorarlar genelde birlikte gidiyor mu diye. Okulla voleybol birlikte gitmiyor kesinlikle 🙂 Benim okuldaki 4. yılım. Bursa’da oynarken bana çok tolerans gösteriyorlardı sınavlarına git okulu bitir diye, bunu yapmayan kulüplerde var. Büyük kulüplerde oynarken bunu yapamazsın çünkü çok profesyoneller ve önlerinde çok maçları var. Bu nedenle antrenmanlar ile sıvanlar çakışıyor. Bana tolerans gösterdikleri için devam edebiliyorum ama gerekten çok zor. Mesela Naz 4 yılda reklamcılık bölümünü bitirdi. Nasıl bitirdi bilmiyorum ama helal olsun ona. Ama kesinlikle eğitim hayatında bir üniversite bitirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Voleybola ne kadar devam edeceğin belli değil. Bu nedenle ben de bitirmeye çalışıyorum. Haliç Üniversitesi’nde fitnes antrenörlüğü okuyorum. İnşallah kondisyoner olacağım.

 


Haberi Paylaş

Comments are closed.