Türk voleybolunun son döneminde başarılı performansıyla öne çıkan genç ismi İlkin Aydın ile voleybolunsesi olarak bir araya geldik.
Galatasaray HDI Sigorta ve A Milli Kadın Voleybol takımımızın genç yıldızı ile kulüp takımındaki serüveninden günlük yaşantısına, üst üste yaşadığı ağır sakatlıklardan hayranlarının kendisine olan ilgisine kadar birçok konuya yer verdiğimiz keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
İlkin Aydın, voleybol kariyerindeki hedeflerinden de bahsettiği röportajımızda, kendisi hakkında bilinmeyenleri içtenlikle cevapladı.
-Voleybola başlama hikayeni anlatır mısın?
Babam eski futbolcu, şimdi antrenörlük yapıyor. Annem de zamanında lisede voleybol oynamış bu yüzden sporun içinde doğdum diyebiliriz. Sporla hiç ayrı bir zamanım olmadı. Oyun oynarken topla oynamak ilk tercihimdi her zaman. Babam sayesinde büyüdükçe tüm branşları denedim. Önce basketbol kursuna başladım. Aynı zamanlarda okulda futbola da merak duyuyordum, teneffüslerde erkek arkadaşlarımla oynuyordum. Antrenmanlar başladı ama sonra temas, itiş kakış bunları çok sevmediğimi fark ettim o yüzden ailemde voleybola yönlendirmeye karar verdi. Aslında başta çok gitmek istemedim, çok tedirginliklerim vardı. Sonra o dönem Türk Telekom’un bir maçına gittim. Maja Poljak’ı çok beğendim. Onu kendime örnek alarak devam etmek istediğime karar verdim ve voleybol hayatım başladı.
-Geçiş sürecin nasıldı, senin için kolay oldu mu?
Dediğim gibi benim için basketbol veya voleybol çok ayrışmıyordu aslında hepsini yapmayı çok seviyordum. Hala da hobi olarak hepsini yapıyorum. O yüzden çok zorlandığımı söyleyemem.
-Voleybola orta oyuncu olarak başladın, süreç nasıl gelişti de smaçör olarak devam ettin?
O dönem Ankara Eğitim Sanat Kulübünde Akın Akyıldız’dı antrenörüm. Orada bizi her mevkide geliştirmeye çalıştı gerçekten de. Orta oynuyorum diye defansı veya servis karşılamayı da geri plana atmadı hiçbir zaman. İlbank’a geldiğimde beni orta oyuncu olarak tercih ettiler. Orta olarak oynarken gerçekten çok severek oynuyordum ama bir süre sonra fiziksel kapasitem orta oyuncu pozisyonuna çok uygun olmadığı için beni smaçör pozisyonuna çektiler. Bu duruma üzüldüm ve başlarda gerçekten de depresif bir duruma girdim ama sonrasında çok keyifle devam ettim 🙂
-Günümüzde dünya voleybolunda dört numara oyuncusu yetişmesi konusunda sıkıntı yaşandığı konuşuluyor. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Bu açıkçası biraz daha teknik bir yorum, şu an dünya genelinde dört numara smaçör yetişmesi konusunda sıkıntı olduğunu benim söylemem doğru olmaz ama kendi adıma bu durumu gidermek için elimden gelen her şeyi yapıyorum ve tabi ki çok çalışıyorum.
-Kendini geliştirmek için neler yapıyorsun, antrenmanlar dışında da bireysel çalışmaların oluyor mu?
Tabi antrenmanlar çok yoğun geçiyor, fiziksel ve mental anlamda zaten çok çalışıyoruz. Bunu bir kenara koyduğumuzda benim voleybol için bireysel antrenmanlarım da oluyor. Bazen teknik ekipten “Gel bunu da yapalım.” diyorlar, bazen ben ısrar ediyorum “Bunu ben tekrar tekrar yapmalıyım.” gibi ayrıca normal yaşantımda da spora her zaman yer veriyorum. Boş günlerimi evde yatarak geçiremiyorum. Masa tenisi oynuyorum, tenis oynuyorum, kardeşimle basketbol oynuyoruz yani sporu tüm yaşamıma almaya çalışıyorum ki bunların hepsinin toplamı beni sahada daha iyi bir voleybolcu yapsın. O yüzden hayatımın her bölümünde voleybol için çok çalışıyorum diyebilirim.
-Peki biraz hedeflerinden bahsedelim. İlerde yurt dışı düşünüyor musun, oynamak istediğin bir ülke veya takım var mı?
Biz şu an Türkiye’de dünyanın en iyi oyuncularıyla oynuyoruz. Gerçekten her sezon dünyanın en iyileri bu lige oynamaya geliyor. Ben de bu ligde oynama şansı bulabildiğim için çok mutluyum. Gerçekten olmak istediğim bir yer burası, burada oynamak benim için müthiş bir boyut ama illa ki ilerde böyle bir fikir gelişir ve böyle bir şey gerçekleşirse yurt dışına gitmeye karar verdiğimde bu durumda voleybolun çok sevildiği ve bence sistem olarak da çok güzel voleybol oynanan İtalya’yı tercih ederim. Takım konusunda düşündüğüm bir takım yok. Benim ilk düşüncem her zaman oynamak, önce oynayayım sonra elime gelen fırsatları her zaman değerlendiririm.
-Kariyerinin henüz başında büyük sakatlıklar ile mücadele ettin, bu süreçte mental ve fiziksel açıdan nasıl ayakta kaldın?
Ailem sporun içinden geldiği için ilk sakatlandığımda sakatlığı da bu işin bir parçası olarak gördüm. Bu neden benim başıma geldi?’ diye sormaktan ‘Neden benim başıma geliyor?’ diye düşünmekten ziyade ‘Tamam bu durum senin başına gelmiş olabilir ama bu senin işinin bir parçası, daha çok çalışıp daha iyi geri döneceksin.’ diye düşündüm. Benim için özellikle ilk sakatlığımda bu kadar netti. İkincisi elbette özellikle psikolojik ve mental anlamda beni zorladı, sallandım ama ailemin sonsuz desteği, Ataman ağabeyin, staffın ve takım arkadaşlarımın yanımda olması bu süreci iyi geçirmemi sağladı. Burada Gencer ağabeyi söylemek istiyorum gerçekten benim çilemi çok çekti. Onların desteğiyle, benim çok çalışma konusundaki arzum ve isteğimle ayakta kaldım. Çok çalıştım, arada pandemi süreci vardı orada da hep spor yaptım. Basketbol, tenis oynadım. Bunlar benim korkumun önüne geçip bu sporu ne kadar sevdiğimi bana bir kez daha hatırlatarak yeniden sahalara döndürdü.
-Sezon başladı, her hafta maçlarınızı oynuyorsunuz. Galatasaray’la nasıl gidiyor? Hedefler neler?
Geçen yıla göre çok dinamik ve enerjik bir takımız. Bu sene her maç çıkıp son topa kadar mücadele eden, son topa kadar savaşan bir Galatasaray var. Birinci devreyi tamamlamak üzereyiz, birkaç maçımız kaldı. Tamamını kazanarak kapatmak istiyoruz. Özellikle ikinci devre her şeyin biraz daha kızışacağı bir devre olacak, gerçekten güzel işler başaracağımıza inanıyorum.
-Maçlarda rakip olarak oynarken seni en çok zorladığını düşündüğün oyuncular var mı?
Sahada her oyuncuya farklı bir taktik uygulayarak maçlara daha teknik anlamda hazırlanıyoruz. Bireysel olarak sahaya her çıktığımda o anki şartların gerektirdiği en iyi İlkin olmaya çalışıyorum. Bu konuda illa bir isim söylemem gerekirse Tijana Boskovic diyebilirim. Beni blok yaparken de defans yaparken de fiziksel olarak tedirgin edip sahada zorlayan bir oyuncu. Zaten çok kuvvetli olduğunu söylememe gerek yok, hepimiz biliyoruz 🙂
-Kariyerini sonlandırmış veya aktif voleybol yaşantısı devam eden pasörler içinde kimlerle birlikte oynamak isterdin?
Birincisi Maja Ognjenovic, ikincisi Joanna Wolosz. Ve tabi ki en çok oynamak istediğim pasör Elif Şahin 🙂 Onu söylemezsem olmaz, sahada da kendisiyle çok iyi anlaşırız. Birbirimizi kaşımızdan gözümüzden anlarız, daha önce 1. Lig’de birlikte oynadık. Gerçekten benim için bu üç pasör tektir, tek geçerim.
-Konu Elif’e gelmişken Elif ve Merve ile de yakın arkadaşsınız. Maç serüveni içinde görüşmek çok zor, birbirinize zaman ayırabiliyor musunuz? Tavsiye verdiğiniz zamanlar oluyor mu?
Tabii ki bir şekilde zaman ayırıyoruz. Maçlar Eczacıbaşı’nın salonunda oynandıysa ben onlarda kalıyorum, Burhan Felek’te oynanacaksa onlar bana geliyorlar. Kalamayacaklarsa bile mutlaka bir program yapıyoruz. Tavsiye konusuna gelince maçlarda o nasıl hücum, ne bloktu ama şeklinde konuşuyoruz ama daha çok birbirimizin derdini dinlediğimiz, gerildiğimiz konuları paylaştığımız, bol bol güldüğümüz sohbetlerimiz oluyor.
-Sosyal medyada hayranlarınla iletişim halindesin, bu dengeyi nasıl sağlıyorsun?
Bir denge kurmalıyım diye çabam yok açıkçası, bunu bir işmiş gibi veya sadece bunu yapmış olmak için yapmıyorum. Gerçekten onlarla iletişim halinde olmak beni çok mutlu ediyor. Çünkü onların bize güzel geri dönüşler yapmalarının sebebi zaten bizim sahada yaptığımız işin onlara yansıması ve bu beni çok mutlu ediyor. Zaten insanlarla iletişim halinde olmayı seven biriyim. İletişim halindeyim o yüzden bir denge sağlamıyorum kendiliğinden oluyor.
-İçlerinde seni örnek alan, voleybola gönül vermiş gençler de var. Zamanında sen de onlardan biriydin, geçmişte Neslihan’la (Demir) ilgili güzel bir paylaşımın olmuştu. Taraftarlarla bunları paylaşırken o günlerde yaşadıkların aklına geliyor mu, nasıl hissediyorsun?
Tabii ki geliyor çünkü ben de onlar gibi elimde telefonumla çok küçükken maçlara gidince dolaşıyordum, koşturuyordum salonun içinde. Gerçekten çok güzel bir duygu. O kişi olmak da çok güzel, benim yerimde olmaları da çok güzel. Ben şu an ilgiden ve insanların geri dönüşlerinden çok mutluyum. O dönemlerde de çok mutluydum, işini iyi yapan insanlarla fotoğraf çektirmek, yanlarına gidip imza almak o zamanlarda beni çok mutlu ederdi.
-Hayalini gerçekleştirip Neslihan’la aynı takımda olduğun zaman ne düşünmüştün?
Neslihan ablayla kulüpte şöyle karşılaştım. O sezon Neslihan ablanın bizde oynayacağını bilmiyordum. Koridordan geçiyordum ve Neslihan abla soyunma odasından çıktı. “Merhaba!” dedi geçti, kalakaldım önce. Kendi kendime “Kime merhaba dedi acaba?” diye etrafıma baktım ama benden başka kimse yok. Orada elim ayağım tutmuyor, gerçekten çok heyecanlanmıştım. Unutulmaz bir duyguydu benim için. İlk birkaç hafta ellerim titredi konuşurken. Gerçekten çok güzel ve çok gurur verici bir duyguydu tabi ki.
-Taraftar da seni çok seviyor. Bu aralar çok güzel çalışmalar da başladı, sevdikleri oyuncular adına tribünler görüyoruz. Galatasaray maçlarında da “İlkin Aydın Tribünü” paylaşımında bulunuluyor. Neler hissediyorsun?
İlk gördüğümde çok şaşırmıştım. Evet, tabii ki insanların desteği çok güzel ama bu kadar büyük bir desteği ben gerçekten beklemiyordum. Bir gün maçtan önce koşu esnasında kağıt gördüm, yaklaşıp baktığımda “İlkin Aydın Tribünü” yazısını görünce inanamadım böyle bir durum olduğuna. Gerçekten çok tatlı bir ekip. Onlara buradan da çok teşekkür ediyorum. Hep çok teşekkür ediyorum ama gerçekten yetersiz, beni çok mutlu ediyorlar ve iyi ki bu işi yapıyorum dedirtiyorlar.
-Voleybol kariyerinde uzun yıllar Galatasaray’da oynamak, kulüpte bir efsane olmak ister miydin?
Her sporcunun hayalidir efsane olmak, unutulmaz bir oyuncu olmak. Hele bir kulübün efsanesi olmak müthiş bir kariyer bence. Ben de elbette bunu çok isterim ama bu söyleyerek olacak bir şey değil. Bu bir süreç, bakalım hep birlikte göreceğiz.
-A Milli Kadın Voleybol takımıyla ilk maçına çıktığında neler hissettin?
VNL’de ilk Brezilya maçında sahaya girmiştim. Voleybola başladığım dönemden beri benim her zaman hayalimdi, “Ben A milli takım oyuncusu olmalıyım.” şeklinde düşünerek ve hayal ederek çalıştım. Bunu başardığım için de çok gurur duyuyorum. Umarım ben de milli takımın vazgeçilmez isimlerinden biri olabilirim.
-Bu yıl Avrupa Şampiyonası’nda da milli takım forması giydin, peki milli takımla en çok neyi başarmak istersin?
Milli takımın unutulmaz isimlerinden, efsanelerinden biri tabi ki olmak isterim. Ama tabi benim öncelikli hedefim umarım en kısa zamanda olur, olimpiyatlarda şampiyonluk yaşamak. Her sporcunun hayalidir diye düşünüyorum.
-Kadın voleybolu ülkemizde önemli bir yerdeydi ama bu yıl özellikle ekranlarda da çok fazla patlamasıyla birlikte çok daha popüler, herkesin takip ettiği bir branş haline geldi. Bu konuda neler söylemek istersin?
Geç kalındığını düşünüyorum ama tabi şu an bu şekilde olması gerçekten çok iyi oldu. Kız çocuklarına örnek olduk, voleybola çok iyi bir yönelim var. Bunlar gerçekten çok güzel ve bizi de mutlu eden şeyler, sebep olduğumuz için çok mutluyuz ve gururluyuz tabi ki. Umarım insanların sesi ve cesareti olabiliyoruzdur.
-Toplumsal duyarlılık gerektiren konulara önem veren bir gençsin. Bu tarz konuları sıkı takip edip paylaşımlarında da yer veriyorsun. Bugün de 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü (röportajın yapıldığı gün), bu konuda neler söylemek istersin?
Artık yeter demekten hepimiz çok sıkıldık, bu ülkede kadın olmak çok zor. Biz artık yolda yürürken başımıza ne geleceğini bilmeden yürüyoruz. Yolda yürümek, taksiden inmek, dolmuşa binmek vs. bunlar normal şeyler ama bunları bile çekinerek yapar duruma geldik. O son samuray kılıcı konusu gibi, gerçekten inanılmaz şeyler. Bu “Yeter” ile de çözülecek bir şey değil, daha yukarıdan birilerinin bir şeyler yapması gerekiyor. Tabi artık sosyal medya da önemli bir yerde, tepki de verilecekse sosyal medyadan veriliyor ve ben bunu sonuna kadar kullanıyorum. Doğa olayları olsun, kadına şiddet olsun her türlü konuda sosyal medyayı kullanıyorum. Çünkü artık insanlar sosyal medyadan tepki gösterilmesiyle yaşıyor, biz kadınları sosyal medyadan korumaya çalışıyoruz. Aslında bu cümle çok üzücü ve basit bir cümle. Bu konuda artık birilerinin bir şey yapması gerekiyor, dur demesi gerekiyor. Bu yarın siz de olabilirsiniz, ben de olabilirim. Kişi ayırt edilecek durumda değiliz, çok üzücü. Sözün bittiği yer dedikleri doğru.
Kısa kısa…
-En son izlediğin dizi-okuduğun kitap?
Şu an Soren Sveistrup’ın Kestane Adam diye bir kitabını okuyorum, biraz gerilim. En son izlediğim dizi The Morning Show, Apple TV’de yayınlanıyor.
-En sevdiğin film?
Aamir Khan’ın 3 Idiots filmi. Üzgünken, aşırı mutluyken her türlü o filmi izleyebilirim.
-Voleybol dışında takip ettiğin spor?
Voleybol dışında televizyonu açıp izleme huyum çok yoktur çünkü babam beden eğitimi öğretmeni olduğu için benimki çoğunlukla oynamaya yönelik o yüzden yalan olmasın çok fazla oyuncu da tanımıyorum. Masa tenisi ve tenis oynamayı çok severim, tüm pandemi tenis oynamamla geçti. Tabi ki bir Nadal olmak hepimizin isteği 🙂
-En sevdiğin yemek?
Bu soruyu cevaplamam çok zor çünkü ben gerçekten profesyonel yiyiciyim 🙂 Ağız tadıma uygun olsun.
-Yemek yapar mısın?
Yaparım, evde sushi bile yapmışlığım var. Çok güzel elmalı turta yaparım.
-Takım arkadaşların senden böyle bir şey istiyorlar mı?
Ayıp olmasın ama takıma hiç yapmadım daha önce bir şey, ne varsa kendime 🙂
-Voleybolcu olmasaydın hangi mesleği seçerdin?
Gastronomi veya Moda Tasarımı okumak çok isterdim. Küçükken bebeklerin üstüne kıyafet çizme tarzı şeylere çok ilgim vardı. Günlük hayatımda modayı çok takip edemiyorum ama bir aktivite olduğunda uyumlu parçalar, çantalar hoşuma gider. Kendi tarzımı bozmadan günlük hayatımda da dikkat ederim, “Bu mutlaka İlkin’in tarzı” denebilecek bir şey de eklerim kıyafetime.
-Favori 6’sı…
Pasör – Maja Ognjenovic
Pasör çaprazı – Paola Egonu
Smaçör – Jordan Larson, Zhu Ting
Orta oyuncu – Milena Rasic, Haleigh Washington
Libero – Monica De Gennaro
Comments are closed.