Hakkı Devrim aradı, parmağını yaramın üstüne bastı. “Bayan Milli Voleybol Takımı” lafı onu da sinir ediyormuş. “Ne yapıp edip bu bayan lafıyla savaşalım, ortadan kaldıralım” dedi.
Sonuna kadar hak veriyorum. Bence de “bayan” sözcüğünün içinde kadınları aşağılayan, küçümseyen, bir yerlere sıkıştıran bir ton var. Kimileri “kadın”ı kaba buluyor ama doğru değil. Kadın bir cinsiyet belirliyor, erkek demek kaba değilse, kadın demek de olmamalı. Hakkı Devrim, “voleybolcu kızlar” dememizi öneriyor. Yüzde yüz katılıyorum. Voleybolcu kızlarımızın röportajıyla devam ediyorum…
İşini çok sevmek ve çok çalışmak başka sihirli formülü yok
Onlar, üç takımın karması, Vakıfbank, Eczacıbaşı ve Fenerbahçe. Ligde kıran kırana rakipler ama iş Milli Takım’a gelince tek yürek oluyorlar. Yılın 11 ayı neredeyse birlikteler. Ve artık gözleriyle anlaşıyorlar. Bir de fıstık gibiler…
Türkiye’yi olimpiyatlarda temsil etme onuru elde ettiniz, insan ne hissediyor?
GİZEM: Valla aslında hâlâ olup bitenin tam da farkında değiliz. Ama 52 sene aradan sonra olimpiyatlara gidiyor olmamız çok büyük bir şey.
BAHAR: 52 yıl önce davetle gidilebilmiş, biz eleme usulüyle gitmeye hak kazandık. Bizimki bir ilk. Çok mutluyuz, ama bir anda olmuş bir şey değil, ya da “İnandık, hemen oldu” değil. Çok uzun yıllar emek verdik.
Aranızdaki bu uyum uzun zamandır birlikte olmaktan mı kaynaklanıyor?
GÜLDENİZ: Zaten iki üç takımız, Vakıfbank’tan 6 kişi, Eczacıbaşı’ndan 5 kişi, Fenerbahçe’den birkaç kişi var. Hem akranız hem de kafaca anlaşıyoruz. İlla ki farklılıklar vardır ama ortak bir amaca kilitlenmiştik. Bir de kızlar olarak başarıya açtık.
İyi voleybol oynamanın sırrı nedir?
GÜLDENİZ: 1- İşini sevmek, hatta tutkuyla sevmek. 2- Çok çalışmak. Başka sihirli bir formülü yok.
BAHAR: Çalışmak, çok çalışmak. Senelerdir oynuyoruz. Gecemiz, gündüzümüz voleybol. Tabii ki zorluğu var, her işte olduğu gibi. Ama biz bu işe gönül verdik.
Başlama hikâyeniz?
GİZEM: Ablam sayesinde. Voleybolcuydu. Onu seyrede seyrede ben de oldum.
BAHAR: Ben çocukken “Top istiyorum” dememişim, “Voleybol topu istiyorum” demişim.
52 yıl sonra müthiş bir başarı yakaladınız ama herkes hâlâ futbol konuşuyor…
GÜLDENİZ: Biz de futbol konuşuyoruz, seviyoruz da. Bu, bizim gibi ülkelerin gerçeği. Bize ilginin arttığını görüyoruz, bu da bizi mutlu ediyor, biraz daha fazla olursa daha da mutlu olacağız.
GİZEM: Futbol bir endüstri, ben de futbol âşığıyım. Ama voleybol izleyicisi de artsın istiyoruz. Kızmak manasız, bu gerçeği değiştiremeyiz. Yavaş yavaş…
Bakımlı olmak…
BAHAR: Tabii ki bakımlı olmaya çalışıyoruz. Oje mesela, benim konsantrasyonumu artırıyor. Maç öncesi kendime de, arkadaşlarıma da sürüyorum. Sakinleşiyorum, heyecanımı unutuyorum.
GİZEM: Makyajsız çıkan da yok. Biz önce kendimize saygı duyuyoruz. Herkes nasıl makyajını yapıp işine gidiyorsa, biz de aynısını yapıyoruz.
Eskiden tribünlerde kızların bacağına, orasına burasına bakan erkekler olurdu…
GÜLDENİZ: O dönemler artık bitti. 10 yıl önceydi. Şimdi maça gelenler, gerçekten voleyboldan anlayan izleyiciler.
GİZEM: Biz Güldeniz’le oda arkadaşıyız, iki antrenman arası karaoke yapıyoruz. Ve bunu Twitter’da, Facebook’ta paylaşıyoruz.
Sesiniz güzel mi?
GÜLDENİZ: Yok canım, felaket! Kamerayı yastığın üzerine koyuyoruz ve şarkı söylüyoruz, çok da eğleniyoruz. Adımız “kareoke ikilisi”ne çıktı. Ses yok ama kendi kendimize eğlenip rahatlıyoruz.
Artık kendinizi kanıtlamak zorunda hissediyor musunuz?
HEP BİR AĞIZDAN: Hayır, artık kendi çapımızda hepimiz bir yerlere geldik. Bu performansı sürekli sergileyebilirsek, ne mutlu bize…
GÖZDE SONSIRMA – ÖZGE ÇEMBERCİ
İtalyan antrenör, babama ‘Niye bunlardan birinin adını Özge, birini Francesca koymadın!’ dedi
Onlar, mili takımın meşhur tek yumurta ikizleri. Tıpatıp aynılar. Herkes yıllarca onları karıştırdığı için, çareyi saçlarını farklı renge boyatmakta bulmuşlar. Biri pasör, diğeri smaçör. Her açıdan birbirlerini tamamlıyorlar. İnanılmaz çalışkan, tatlı ve gırgırlar…
Nerelisiniz?
Özge: Artvinli ama Kütahya’da doğduk.
Voleybol maceranız nasıl başladı?
Gözde: 11 yaşında televizyonda voleybol oynayan ablaları gördük, “Biz de oynayacağız” diye tutturduk. Okul takımındaki antrenörümüz Akın Gürbüz, “Tamam başlayın” dedi. Sonra çabamızı, çalışkanlığımızı çok sevdi, bize hep şöyle derdi: “Sizin gibi 6 tane sporcum olsun, 60 milyon borcum olsun!” İki sene içersinde bize Ankara ve İstanbul kulüplerinden teklif gelmeye başladı.
Özge: Ve 99’da İstanbul’a taşındık. 13 yaşındaydık. Annemiz, babamız zorlandı, çünkü biz küçüktük ama voleybol aşkımız büyüktü. Önce okulun, sonra kulübün yurdunda kaldık. Sonra kendi evimizi tuttuk.
Gözde: İkimiz de aynı üniversitede okuduk: Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim ve Tasarım.
Tek yumurta ikizisiniz, aynı sporu yapıyorsunuz, aynı takımda oynuyorsunuz, üniversitede bile aynı bölümde okumuşsunuz…
Gözde: Evet, biz hiç ayrılmadık ve hep birbirimizi tamamladık. Zaten birimiz pasör, birimiz smaçörüz.
Sizi nasıl ayırıyorlar birbirinizden? Karıştırmıyorlar mı?
Özge: Karıştırmaz olurlar mı? Herkes karıştırıyor. Maçın içindeyken de, “Özge… Hayır Özge değil Gözde!” diyorlar, “Seni değil onu kastettim, onu çağırıyorum!” Böyle tuhaflıklar yaşıyoruz. Buna son vermek için saçlarımızın rengini bir ton açtık, birimiz siyah, birimiz kahverengiyiz şu anda…
İkiniz de evlisiniz…
Özge: Evet, benim eşim kondüsyoner, Gözde’ninki basketbolcu.
Başınızdan bir sürü komik hikâye geçmiştir…
Gözde: Geçti tabii. Hâlâ da sürüyor. Bu, bizim kaderimiz. Artık biz de gülüyoruz. Bizi karıştırıyorlar ya, genç takımdayken antrenörümüz Özge’ye bağırmak istiyor. Ama onu ben zannettiği için bana bağırıyordu. Hep, “Hocam o ben değilim!” diye düzeltmem gerekiyordu. Bir keresinde de İtalyan antrenörümüz dayanamadı ve tribünde oturan babama şöyle seslendi: “Niye birinin adını Gözde, diğerini Francesca koymadın ki! Hepimizin hayatı daha kolay olurdu…”
BÜŞRA CANSU
Voleybola ‘ 99 depremindeki acılarımı unutmak için başladım
Kendini takımın “çatlak”ı olarak tanımlıyor. Tırnaklarına resimler, karikatürler çiziyor. Dövmeleri var. Bütün takım arkadaşları gibi hayat dolu ve neşeli…
Kaç yaşındasın?
– 21.
Hangi takımda oynuyorsun?
– Eczacıbaşı’nda. Bu, 12. senem.
Ne oynuyorsun?
– Orta oyuncu, bloker.
Voleybola başlamanın bir hikâyesi var mı?
– Kocaeli Değirmendere’den geldim. Voleybola, bu zamanları düşünerek başlamadım, iyi bir voleybolcu olabileceğimi de tahmin etmiyordum. ’ 99 depreminde hayatım değişti, evimiz yıkıldı. Arkadaşlarımı kaybettim. Voleybola tüm bu acıları unutmak için başladım. Hiç beklenmedik bir şekilde Eczacıbaşı’na transfer oldum. İşte o hayal bile edemediğim yerlere kadar geldim.
Voleybolu çekip alsak hayatından…
– Bomboş kalırım! Bir iki gün topa değmediğimde hayat damarlarımdan biri kesilmiş gibi oluyor.
Futbola ilgiye bozuluyor musun?
– Bozulmak değil de, hayal kırıklığı. Ama yapacak bir şey yok. Bizim başarılarımız hep küçük haber oluyor. Tabii ki insan daha fazla ilgi bekliyor. Ama alıştık. Futbol bu ülkenin gerçeği.
Hürriyet / Ayşe ARMAN
Comments are closed.