Liglerin ve kulüp voleybolunun sona erip milli takımlar sezonunun sürdüğü bugünlerde uzun süredir tartışılan yabancı oyuncu sınırlamasını değerlendireceğiz sevgili voleybol severler.
Fikrim değişti
Voleybol yazarlığına başladığım dönemlerde ?antrenörlük de yapmanın etkisiyle olacak- yabancı oyuncu sayısının sınırlandırılması gerektiği savundum hep. Öyle ki, sonradan Türk vatandaşlığına geçen oyuncuların dahi yabancı statüsünde oynatılması (ve tabi milli takımlarda yer almaması gerektiği) görüşünü savunduğum, bu köşenin sürekli okurları tarafından iyi bilinmektedir. Ancak yıllar geçtikçe gördüğüm manzara ve inandığımız doğruların aslında birer şehir efsanesi olduğu gerçeği, bu konudaki fikirlerimizin tamamen değişmesine yol açtı. Bu değişimin sebeplerini ise aşağıdaki başlıklar altında irdelemeyi daha anlaşılır buldum.
Milli takımlara oyuncu yetişmemesi
Yabancı oyuncu sınırlamasının en temel sebebi olarak gösterilen bu argüman, yıllardır Dünyanın en iyi takımlarına ev sahipliği yapan ve erkeklerde Dünyanın en iyi ligine sahip olan İtalya milli takımı nedeniyle çökmüş bulunuyor. Sınırsız yabancı ile oynama hakkına sahip İtalyan takımları, alt yapısından yetiştirdiği oyuncuları Dünyanın en iyi yabancı oyuncuları ile geleceğe hazırlamayı başarmış, İtalya Milli takımını ise asla ikinci sınıf konumuna düşürmemiştir. Bazı dönemlerde devşirme oyunculara dayanması elbette eleştirilebilir. Ancak unutulmaması gereken, bu tarz katkılar olmasa dahi İtalya’nın her daim Dünya çapında bir ekip olduğudur. Dünya voleybolunun üst sıralarında yer alan ülkelerde yabancı sınırı konuşulmamaktadır dahi. (FIVB Uluslar Ligini kadınlarda kazanan, erkeklerde ise 3. olan A.B.D’de profesyonel bir lig olmadığının ayrıca altını çizelim) Bu tarz ülkelerin ortak özelliği ise milli takımlarında yer alan birçok oyuncunun ülke dışında yarışmacı liglerde yer almasıdır. Demek ki milli takıma üst düzey oyuncunun yetişmesi için gerek ve yeter şart, sadece kendi ülkesinde yer alan takımların ilk altısında sahaya çıkmak değildir. Mutlaka ve mutlaka, Türk oyuncuların yurt dışına açılmalarının, farklı voleybol kültürleriyle tanışıp kendilerini daha üst seviyeye taşımalarının yolu açılmalıdır.
Bunu tercih etmeyen Türk oyuncular ise Türkiye liglerinde takımlarına gelen sınırsız sayıda yabancı ile rekabet etmeyi bir şekilde başarabilmeli, garanti ilk altı fikri ile sabit bir çizgiyi takip etmemelidir.
Her maçta garanti sahada olacağını (Ya da yabancı sınırlamasından dolayı bir şekilde sahaya gireceğini bilen) bir oyuncu, bu şartlar altında kendisini ne derece geliştirebilir? Bu tarz oyuncularla milli takımımız nereye kadar gidebilir?
Bu noktada bazı voleybol severlerin Kadın Milli takımımızın FIVB Uluslar Liginde elde ettiği sonucu göz önüne getirdiğini tahmin edebiliyorum. Şunu aklınızdan çıkarmayın, dönemsel ve belirli bir jenerasyona bağlı başarılar, uzun vadede bizim istediğimiz bir şey olamaz, olmamalı. Kaldı ki, Çin’de oynanan final grubunu 2. sırada tamamlayan Milli takımımızda yer alan birçok oyuncu, bu bölümün başlığını tekzip edercesine kendi takımlarında düzenli oynama şansı bulamayan oyunculardan oluşuyordu.
Ücret dengesi
Yabancı oyuncu sayısındaki sınırlama, hem belirli bir seviyenin üzerindeki Türk oyuncuları aşırı pahalı kılıyor, hem de Türk takımlarına gelecek yabancıları. Öyle ki, takımında sezon boyunca doğru dürüst yer almayan bir Türk oyuncu, başka bir takımı sırtlayandan fazla para kazanabiliyor. Ya da sınırlamadan dolayı kenarın süsü olan bir yabancı oyuncu, bir diğerini ikiye katlayabiliyor. Ligde yer alan çoğu takım bu durumdan şikayetçi. Hatta birçok oyuncunun da bu durumdan muzdarip olduğu bir sır değil. Halbuki takımlara sınırsız yabancı oyuncu hakkı tanınsa, ne kendisine mahkum olduğu bilinen ve bu yüzden çıtayı yukarı çekecek yerli oyuncu kalır, ne de sadece 3 yabancı oynatabileceğini bildiği bir takımdan astronomik ücret talep eden yabancı.
Takımlar arasındaki uçurum
Özellikle voleybolu bilmeyen paydaşlar, (televizyonda maç anlatan spiker, yorumcular, program sunan sunucular, sponsorlar) özellikle kadınlarda sürekli Dünyanın en iyi ligine sahip olduğumuzu söylüyorlar. Dünyanın en iyi 3-4 takımının Türkiye’de bulunmasını bu şekilde yorumlayabiliyorlar. Neden üstteki 4 takım ile alttakilerin sürekli aynı kaldığını, neden sonuçların baştan belli olduğunu, alttakilerin neden ilk dörde giremediğini, neden üsttekilerin alttakileri ikinci 6 ile mağlup ettiğini açıklayamıyorlar. Belki durumun böyle olduğundan bihaberler, belki de gerçekler övünme duygumuzun önüne geçemiyor bir türlü. Bu durumu değiştirmenin tek yolunun yabancı sayısını daha da azaltmak olduğunu düşünürdüm eskiden. Ancak durum o kadar net ki, çoğu oyuncunun daha az para kazanacağı bir takımda oynamak yerine daha fazla alacağı bir takımda yedek kalmayı seçtiğini gördük uzun yıllar boyunca.
Ayrıca özellikle kadınlarda büyük kent takımlarının diğerlerine göre çok daha avantajlı olduğu ortaya çıktı. Zira kendi takımlarında oynamayacak olsalar bile genç Türk oyuncular, Anadolu takımlarına gitmeyi kabul etmiyorlar. Bölgesel gelişmişlik farkı, ailevi durumlar, sosyal hayat gibi faktörler, yerli oyuncuların bir şekilde büyük şehir takımlarında yer almalarına vesile oluyor. Öyle ki, büyük şehirlerin birinde oynayacak en üst lig seviyesi takım bulamayan oyuncular, aynı ligin küçük şehirlerinde yer alan takımlarına gitmektense bir alt ligde oynamayı tercih ediyorlar. (Bunu sorgulayanlar, Şanlıurfa Gençlik, Dicle Üniversitesi, Ereğli Belediye gibi takımları inceleyebilir) Bu durumda küçük şehir takımları, alt lig-üst lig arası asansör görevi üstlenmiş oluyor. Bu nedenle de ülke voleybolunun en önemli hedeflerinden biri olan voleybolu ülke geneline ve tabana yayma şansı azalıyor.
Takımlar üzerindeki yabancı oyuncu sayı baskısı kalkarsa, her yerde oynayabilecek uygun yabancı oyuncular transfer edilir, böylelikle de takımlar arası uçurum hissedilir derecede kapanmış olur.
Transfer rekabeti daha geniş alana yayılır
Ülkemize gelen yabancı oyuncu sayısı belli. Doğal olarak düşük bütçeli takımlara gelip üst düzey performans sergileyen oyuncular, yüksek bütçeli takımların hedefi haline geliyor. Zira yeni bir yabancı oyuncu transfer etmek isteyen kulüpler, ülkeyi tanımayan, alışma sürecinde takıma fazla katkı veremeyecek oyuncular yerine öncelikle Türkiye’deki yabancı oyunculara yöneliyor. Bu yüzden de zaman zaman takımlar arası uygunsuz transfer dedikoduları yayılıyor. Ayrıca dönemsel olarak tesadüfen bulduğu ve kendisini taşıyan yabancısını kaybeden takımlar, sınırlı yabancı hakkı ile bu oyuncuları kolay kolay ikame edemiyorlar. Takımlara sınırsız yabancı oyuncu transfer hakkı tanınırsa, bu durum kendiliğinden kalkacaktır ortadan.
Sonuç
Yabancı oyuncu sınırlaması konusunda son 15 senedir aşağı yukarı benzer şeyleri uyguluyoruz. Sonucu da katıldığımız turnuvalarda görüyoruz. Cevaplamamız gereken sorular şunlar;
– Bu döngüden memnun muyuz?
– Yetiştirdiğimiz oyuncu sayısı ve turnuvalarda elde ettiğimiz sonuç konusunda yeterince başarılı olduğumuzu düşünüyor muyuz?
– Başarı olarak addettiğimiz alt yapı turnuvaları, üniversite oyunları, Akdeniz oyunları gibi yarışmalarda elde ettiğimiz dereceler yeterli mi? Yoksa her Olimpiyatta, Dünya ve Avrupa Şampiyonlarında kürsüye oynayan ve madalya koleksiyoncusu bir ülke mi olmak istiyoruz?
Eğer soruların cevabı “evet” ise, sorun yok. Eğer durumdan memnun değil isek aynı şeyleri uygulayıp farklı sonuç beklemek yerine reform anlamında radikal değişiklikleri denemeliyiz. Elbette reformun iyi sonuç getireceği garanti değil. Ancak geldiğimiz yolu takip ederek gidebileceğimiz yer de belli. Bazen çılgınlık gibi görünen kararlar, kalıcı memnuniyetin kapısını açabilir.
Voleybol dolu günler dileğiyle,
Kayhan Kösem
kkayhan@hotmail.com
Comments are closed.