2009 Dünya Ligi Final maçlarının ardından

Dünya’nın önemli 6 takımının mücadele ettiği final maçları zevkli ve çekişmeli geçti. Özellikle ev sahibi Sırbistan takımının maçları ambiyans olarak muhteşemdi. Sırbistan maçlarını 20.000 kişinin üstündeki seyirci topluluğuna oynadı.

Organizasyon tek kelime ile muhteşemdi. Herkesin oturacağı yerler belirlenmiş, her ayrıntı düşünülmüştü. Hiçbir sorun yaşanmadı. Seyirci sadece takımını destekledi, kazanan takımı alkışladı. Hiç bir taşkınlık yapmadı. Sporculara, eski sporculara, voleybolcuların ailelerine, hakemlere, eski hakemlere, dışarıdan gelen misafirlere, yabancı sporculara, antrenörlere, menajerlere akreditasyon kartı verilmişti. Hangi kapıdan girecekleri nereye oturacakları belliydi.

Final maçına giremeyen seyirciler oldu. Dışarıda kurulmuş olan televizyondan izlemek zorunda kaldılar. Ayrıca salonda localar vardı. Bizi davet etmelerine rağmen (Zoran Gajic ve Sırbistan Federasyonu genel sekreteri), seyircilerle beraber tribünden izlemeyi tercih ettik.

Baş hakemliğini Ümit Sokullu’nun yaptığı Arjantin-Küba maçı ile başladı Dünya Ligi final karşılaşmaları. Final etabında toplam 10 maç oynandı ve tümünü büyük bir zevkle izledik.

KÜBA takımı çok genç bir takım. Burada çok iyi maçlar çıkardılar. Yarı finalde Sırbistan’ı zorladılar. Pasör çaprazı problemi var. Sıkıştıkları pozisyonlarda takımı rahatlatıcı hücum gücü yüksek bir oyuncuya ihtiyaçları var. Ellerindeki iki oyuncuyu geliştirirlerse ileride çok önemli başarılar elde ederler. Bu turnuvadan sonra, 31 Temmuz-9 Ağustos’da Hindistan’daki Dünya Gençler Şampiyonasına gidecekler.

ARJANTİN takımı Fransa’yı eleyerek buraya gelmişti ama burada başarılı olamadılar. Burada olmaları bizce başarıdır.

AMERİKA takımı eski kadrosundan çok eksikle buraya gelmiş. Zaten yakından takip ettiğimiz bir takım. İBB takımının oyunculardan Scott Touzinsky buradaydı. Fakat Ryan Millar, William Priddy, LIoy Ball, Salmon Riley ve Gabriel Gardner’dan yoksun bir kadro ile gelmişlerdi. Bu oyuncular 23-27 Temmuz 2008’de Rio de Jenerio’da oynanan final karşılaşmasında Sırbistan’ı 3-1 yenerek Dünya Ligi kupasını kazanmışlardı. Bu önemli eksiklerin olması, Amerikan takımının gücünü oldukça zayıflatmış.

RUSYA’ya gelince buraya ellerindeki en güçlü kadro ile gelmişlerdi. Herkes burada ama sonuç 3. lük. Burada yapmış olduğumuz sohbetlerde Rusların eskisi gibi ekonomik zorluklarla buraya gelmediklerini, ülkelerinde çok para kazandıklarını, eskisi gibi İtalyan menajerlere kendilerini göstermek için savaşmadıkları görüşü hakimdi. Zaten grupta iki defa yenildikleri Küba’ya 3. lük maçında da yenilirlerse rezil olacaklarının bilincinde sahaya çıktılar ve maçı kazandılar.

Ev sahibi SIRBİSTAN iyi bir takım. Pasör Nikola Grbic, Ivan Miljkovic kariyerleri belli, çok kaliteli oyuncular. Köşe oyuncuları Nikic, Janic ve Kovacevic zaman zaman iyi oynamalarına karşılık, final maçında yeterli değillerdi. Psikolojik olarak atmosferi kaldıramadılar, diye düşünüyoruz. Atmosfer onlarda stres yarattı. Sırbistan takımı kendi ülkelerinde şampiyon olmak istiyordu. Geçen sene de finali kaybetmişlerdi ama bu yıl da olmadı. Bazen çok istemek, takımda stres yaratır, rahat ortamda yaptıklarını yapamazsın. Antrenör Igor Kolakovic maçın başında, Brezilya’nın tecrübeli antrenörü Bernardo Rezende’nin oyununa geldi ve stresli olduğunu fark ettirdi. Bu takıma yansımıştır. Kazansalardı büyük bir şölen yaşanacaktı. 25.000 kişinin katıldığı muhteşem bir şölen.

Gelelim ŞAMPİYONA,

BREZİLYA tartışmasız voleybola çok emek veren bir ülke. Takım GIBA, MURILO gibi savaşçı oyunculara sahip. Aynı zamanda mütevazı. Takımlarla aynı otelde kaldığımız için onları yakından gözlemleme şansımız oldu. Sırbistan hariç bütün takımlar aynı otelde kalıyordu. Geçen seneki pasör yok denilmişti. Kadro dışı bırakılmış. Şimdiki pasör antrenörün oğlu BRUNO savaşçı bir kimliğe sahip, üzerindeki yükün ağırlığının bilincinde, tecrübeli bir oyuncu gibi oynadı. İki tane 2.10 metrenin üstünde VISSOTTO (p.çaprazı), LUCAS (orta) görevlerini çok iyi yaptılar. Özellikle final maçında VISSOTTO harikaydı. Muhteşem libero SERGIO bir şef, defansı organize ediyor, takımı motive ediyor, pasörlük yapıyor. Böyle bir liberon varsa korkma. Zaten MVP seçildi. Antrenör BERNARDO REZENDE tartışmasız kariyeri belli, Dünya’nın en iyi antrenörü. Final maçında sonuna kadar mücadele etti, bırakmadı, her şeyle savaştı ve kazandı.

Son akşam NEDİM HOCAM VE BEN kendisini tebrik ettik. Dışarıdan pizza ısmarlamış. Bize de ikram etti. Düşünün lobide oturuyoruz, arkamızda Küba’nın antrenörü ORLANDO, yanımızda Brezilya antrenörü REZENDE, diğer bir tarafta GAJİC eski Rus oyuncuları ile sohbet ediyor. Ortam çok farklı, güzel, her zaman yaşayamayacağımız bir durum.
Bizler burada bu turnuvayı yaşadığımız için çok şanslıyız ve de mutluyuz. İnşallah ileride kendi milli takımızla da yaşayacağımıza inanıyoruz.

Yaşadığımız komik bir anı ile sözlerimize son verelim. Grup maçlarının bittiği akşam Scott ve David Lee ile otelin restaurantında sohbet etmiştik. Ertesi gün orada bize servis yapan şef garson, “Amerikalı mısınız?” diye sordu. Bizde aramızda gülüştük, yok “TÜRK’ÜZ” dedik.

Sevgiler, saygılar.

Nedim ÖZBEY ve H.Ertan ALBAYRAK

Küba Milli Takımı antrenörü Orlando


Haberi Paylaş

Comments are closed.