Bir görüş, bir veda

Dünyada spor, sağlıklı yaşama amacının dışında; futbolun önderliğinde, kendi ekonomisini oluşturmaya ve çok ciddi bir iş kolu olmaya başladı. Öyle ki kendi içinde büyüyen bu ekonomiler rant kavgalarını, çıkar savaşlarını ve söz duellolarını bile doğurur hale geldi.

Branşlarının başarılı sporcuları, tek başlarına küçük çaplı bir fabrika kadar gelir üretmeye başlarken; tabii ki bütün bunları takip ve merak eden kitleleri de oluşturdular.   

Bütün bu gelirlerin ve tartışmaların ardında bu işlere paha biçen, ücretleri ödeyen bir kısım kişiler ve kuruluşlar var ki onları da asıl ilgilendiren konu, reklam pastasından aldıkları pay.

Profesyonel olarak idare edilen kulüpler, sponsor ve reklam gelirlerini arttırmak için, yıldız sporcuların varlığından yararlandılar. Fark edilen şu oldu ki asıl seyredilen oyunun kendisinden ziyade yıldızların ne yaptığıydı. Zaman zaman sahte dahi olsa yıldızlar oluşturuldu ve bu döngü alanı da, vereni de mutlu edecek şekilde oluştu.

Şimdi bizler (Voleybol) için önemli olan bu pastadan nasıl pay alındığı ya da alınamadığı.

Şahsi fikrim ve uğraşım elimden geldiğince voleybolun kendi yıldızlarını yaratması ve zaten olan değerlerini yıldızlaştırması gerekliliği üzerineydi.

Bakınız bir Hidayet Türkoğlu’nun, bir Mehmet Okur’un varlığı basketbola büyük ivmeler kazandırmışdır. Keza Hakan Şükür’ün, Hasan Şaş’ın dünya üzerindeki bilinirliği tartışılmaz. Filenin Sultanları’nın başarıları bayan voleybolunu ayağa kaldırmışken, Neslihan Demir Darnel ülkenin yıldız sporcularından biri olmuştur. Fakat bazı camialar bu yıldızlarını iyi parlatmış, bazılarıysa yeterli geri dönüşü alamamıştır…

Her yerde bağarıp duruyoruz “Voleybol bu ülkenin en başarılı branşı”  diye, peki biz bunu neden satamıyoruz?

Bence bunun yolu önce yıldızlar doğurmaktan geçer. Çünkü basın yıldızları takip eder.

Reklam verenler de basının kimi takip ettiğini. Voleybol’un kendi ekonomisini oluşturmasını diliyorsak izlenirlik, takip edinirlik oranlarını arttırmaya uğraşmamız gerekir. Yoksa bu gün birinin aklına eser voleybola yatırım yapar, yarın tekrar eser voleyboldan çekilir. Oysa kar eden bir oluşumdan kimse çekilmek istemez.

Sevgili voleybol dostları, her ne kadar dolaylı görünse de aslında pay aldığınız pastanın paye vererek değerleneceğini hatırlatmaya çalıştım.

                                                               * * *              

Bir yandan yukarıdaki yazıyı yazmış, yayınlamak için son düzenlemeleri yaparken, Kanal D’nin masraf kısma politikasından dolayı, dışarıdan profesyonel olarak işini yapan bir kaç arkadaşım gibi, D Spor’ daki FİLEVİZYON programından ayrılma zorunluluğum doğdu. Umarım programı devam ettirme işini de omuzlarına bıraktığım genç arkadaşlarıma desteklerinizi esirgemezsiniz.

Şimdilik doğru bildiklerimi ve birikimlerimi aktaracak yeni bir mecra oluşana kadar hoşca kalın…

TEŞEKKÜR EDİYORUM

Bir yıldan bu yana devam ettirdiğim FİLEVİZYON programının benim adıma son bulmasının ardından birkaç teşekkürü borç bildim; İzninizle…

Federasyon Başkanından, salon görevlisine; Milli Takım oyuncusundan, seyircisine; kulüp temsilcilerinden, eski voleybol dostlarına; bütün voleybol camiasına, bu kadar voleyboldan ayrı kalmama rağmen, dönüşümde bana göstermiş oldukları iadeyi itibardan dolayı, teşekkür ediyorum.

Tam bir yıl boyunca, yoğun programlarına rağmen beni kırmayarak davetime icabet gösteren bütün program konuklarıma, teşekkür ediyorum.

Uygun zamanın gelmesini beklediğim ancak kendi zamanınımın dolmasından dolayı  programımda ağarlayamadığım dostlarıma, anlayışlarından dolayı, teşekkür ediyorum. 

Her ne kadar, voleybol da –Televizyon da, benim işim olsa da, her yeni mecra yeni bir deneyimdir. Bu işe başladığım günden bu yana bana destek olan D Spor ailesi çalışanlarına teşekkür ediyorum. 

İşimi yapmak için gerekli olan bilgilenmemde bana yardımcı olan basın mensubu dostlarıma ve programımın duyurusunda bulunan herkese, teşekkür ediyorum. 

İnsan en iyi bildiği işi yapmalı öğütüyle beraber; beni bir şeyleri tekrar düşünmeye sevkeden ve bu çok zevk aldığım işi yapmamı sağlayan; iş verenim, kaptanım Ahmet abime (Ahmet Gülüm), teşekkür ediyorum. 

Her batan gün, yeni doğacak günün habercisidir… 

Emrah AKSOY


Haberi Paylaş

Comments are closed.