Değişim iyi midir?

İnsan hayatında değişim ve gelişim vazgeçilmez bir olgudur. Kişi kendini durmadan geliştirmeli ve hayatındaki yeni savaşlara karşı hazırlamalıdır.

Bu değişimler gençlik yıllarında daha bilinçsiz ama daha hızlı olur. Bu bilinçsiz deneyimlenme döneminde yönlendirme çok önemlidir. Bu da direk aile ve eğitmenleri sorumluluk altına iten bir durumdur.

Çoğu zaman aslında teoride bildiğimiz ancak uygulama alanına geçtiğimiz de unuttuğumuz doğrular vardır. Geçenlerde bu yanlışlardan birini kendimde de fark ettim.

İnsan çocuklarını yetiştirirken mümkün olduğunca mükemmeliyetçi davranıyor. Sanırım bu konuda ben de bir hatanın içindeyim… Oğlum çok yetenekli bir çocuk olmasına karşın, ben mükemmel olması dileğimle, kendimi çok kez onu eleştirirken yakalıyorum. Zannediyorum ki yaptığı o küçük hatayı ona göstererek mükemmel olmasını sağlayacağım. Bu tamamen yanlış neden biliyor musunuz;  çünkü her hatayı gösterdiğimde aslında çok önemli olan kendine güven duygusuna darbe vuruyorum.

Yazının bu kısmı kendi hayatımdan bir saptamaydı ama tüm eğitmenler için de önemli olduğunu düşünüyorum.

Gelelim yazının başında ki değişim ve gelişim konusuna;

İnsan gençlik yıllarında hızla değişim ve gelişim gösterirken, bu durum zamanla yavaşlamaya başlar. Olay sadece değişecek ve gelişecek bir şey kalmadığından değildir. Aidiyet ve güven duygusundandır. Hayatta daha az bilinmeyen kaldıkça, kişi kendini daha güvende hisseder. Her zaman bildiğimiz dayanak noktaları ararız geçmişimizden.

O yüzdendir ki arkadaş toplantılarında, hep geçmişi yad eder, o günleri aklımızda tutmaya çalışırız.
     
O yüzdendir ki geçmişimiz de geniş yer tutan olgular, artık olmadıklarında… Sevdiğimiz birini kaybettiğimizde…

Uzun yıllar emek verdiğimiz işyerimiz kapandığında, okuduğumuz okulun adı değiştiğinde veya çocukluğumuzun geçtiği evin yerinde şimdi başka bir apartman gördüğümüzde; artık bir dönemin kapandığını hissederiz.

Bu aidiyet duygusu geçmişimizi ve geleceğimizi ayakta tutan dayanak taşlarıdır sanki.

Bu bağlamda değişim kaçınılmazdır ancak çok hızlı ve sık olduğunda güvensiz bir ortam oluşturur.

Benzer bir deneyimi, bu sezona tüm kupaları alma parolasıyla başlayan ve ilk adımı Kıtalararası Dünya Şampiyonluğuyla atan Fenerbahçe Acıbadem voleybol takımı yaşadı.

Yeni sezon başlarken, özellikle son bir kaç sezondur birbiriyle kıyasıya bir mücadeleye giren Vakıf Bank Güneş Sigorta Türk Telekom, Fenerbahçe Acıbadem ve Eczacıbaşı Vitra arasında, geçen sezondan taşıdıkları şampiyonlukla en sükselisi Fenerbahçe Acıbadem idi. Fakat bu takımlar arasında ki en büyük farkın kadro istikrarı olduğunu söylemek için voleybolu bilmek dahi gerekmezdi.

Voleybol gibi bir spor dalında başarılı olmak istiyorsanız, dünyanın en iyi sporcularının en iyi voleybol takımını oluşturmaya yetmeyeceğini biliyor olmanız gerekir. Kadronuz bariz üstündür anlarım. Şayet rakiple kadro kalitesi yakınsa bu kadro yapısıyla, kırılma noktalarında kırılan siz olursunuz.

Vakıf Bank Güneş Sigorta Türk Telekom – Fenerbahçe Acıbadem Şampiyonlar Ligi Yarı Final maçı, tam da bunu doğrular nitelikteydi. Hem oyuncu hem teknik kadro istikrarıyla VGSTT son noktayı koymayı beceren taraf oldu.

Takımların yoğunluktan ve sakatlıktan rotasyon ihtiyaçları doğabilir ama fazla rotasyon içeride güvensiz bir ortam oluşturur.

Sonuç olarak Şampiyonlar Liginde oynayan tüm bayan voleybol takımlarımız Final Four‘da olmayı hak ediyorlardı bence, ama statü buna izin vermedi; Finali de iki Türk takımı oynamalıydı ama statü buna da izin vermedi. Tek tesellimiz elenen takımlarımızın Şampiyona elenmiş olmasıydı.

Hem VGSTT ‘un Şampiyonluğunu hem de FBA ‘in Bronz madalyasını ayakta alkışlıyorum.
 
Yürüyelim arkadaşlar…

Emrah AKSOY


Haberi Paylaş

Comments are closed.