“Fenerbahçe maçı voleybolun en iyi spor olduğunu kanıtladı”

Cesar Hernandez, Güney Kore Kadın Milli Takımı’nın yeni başantrenörü. Hernandez aynı zamanda Vakıfbank’ta yardımcı antrenörlük ve veri uzmanlığı görevlerini de üstleniyor. Başarılı antrenör, dünya voleybolunda veri analizi konusunda en büyük uzmanlardan birisi olarak gösteriliyor. Güney Kore Milli Takımı ile Milletler Ligi’nde ilk sınavını veren baş antrenör Cesar Hernandez, Volleybrains sitesine kouştu.

Cesar, ne zaman voleybol antrenörü olmaya karar verdin? Seni bu karara ne itti?
Voleybola üniversitedeki bir hocam sayesinde başladım. Voleybolcu değildim, benim yaşadığım şehirde voleybol yoktu. Futbol, basketbol oynuyordum. Başka sporlar da yapıyordum, her zaman sporla iç içeydim. Üniversiteye geldiğimde voleybol dersi olduğunu gördüm. Spor bilimleri okuyordum, yani voleybol müfredatın bir parçasıydı. Antrenman yapacağımız ilk günü hatırlıyorum, “Voleybol mu?” diye düşünmüştüm. Bu sporla ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Hocamız, İspanya Milli Takımı’nın eski oyuncularındandı. Aynı zaman da Milli Takımın baş antrenörüydü. Harika bir öğretmendi. Böylece o sene voleybolu keşfettim ve kısa sürede bu sporun harika bir spor olduğunu anladım. Teknik olarak kusursuz olmalısınız, taktik olarak ise birçok seçenek var. Üçüncü senemde, üzerine uzmanlaşmak için 11 spor seçeneğim vardı. Bu 11 spordan 3 tanesini seçecektim, dördüncü ve beşinci senemde ise bu üçlüden biri üzerine uzmanlaşacaktım. İkinci seneden sonra, uzmanlaşacağım sporun voleybol olacağı kafamda kesinleşmişti. Üniversiteye girdiğimde öğretmen olmayı planlamıştım, öğretmeyi çok seviyordum. Düşünüyordum ki bir lisede öğretmen olarak çalışabilirim ama profesyonel antrenör olma ihtimalini hiç değerlendirmemiştim. Benim için yüksek performans spor bulunduğum yerden çok uzak bir şeydi. Buralara geleceğimi hiç düşünmemiştim.

Belli bir hedefiniz var mı? Belki halihazırda ulaştığınız bir hedef, ya da ulaşması çok zor olduğu için size motivasyon ve sağlıklı bir seviyede stres veren bir hedef?
Üniversiteyi bitirdiğimde yani 2000 yılında dedim ki: “Nasıl bilmiyorum, kiminle olacak bilmiyorum ama olimpiyatlara gitmek istiyorum. Olimpiyatlarda benchte olmak istiyorum.” Bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Hiç kimseyi tanımıyordum. Ama hâlâ bu hedefime ulaşmak istiyorum. O zamanlar kimse beni tanımıyordu çünkü bir oyuncu değildim. Voleybol sahnesinde bir yabancıydım. Kendi şehrim olan Madrid’de bile kimse beni tanımıyordu. Madrid’de çok fazla voleybol kulübü vardı. Onlara gittim ve “Antrenmanınızı izleyemeye gelebilir miyim?” diye sordum. “Evet, ama sen kimsin?” dediler. “Üniversitedeyim.” diyordum. İşte, kimse beni tanımıyordu. Ama hayalim buydu: Olimpiyatlarda olmalıyım. Tokyo 2021’de bütün zorluklara rağmen düzenlenmeden önce, ertelemeyi düşünüyorlardı. İçimden diyordum ki: “Belki benim gitmeyi başardığım ilk olimpiyat’ı iptal ederler.” (Cesar, 2019-2021 yılları arasında Güney Kore Kadın Milli Takımı’nın yardımcı antrenörüydü.) Bu da sporda çok sevdiğim bir şey, bazen diyorsunuz ki “Tamam, hayalimi gerçekleştirdim… peki şimdi?” Bir hayali gerçekleştirdiğinizde hemen bir diğeri ortaya çıkar. Beni motive eden şey bu. “Olasılık konseptleri” üzerinde daha çok çalışmak istiyorum, daha çok veri seti incelemek istiyorum, daha çok veri oluşturmak istiyorum. Takım verileri toplamak, Kore ile iyi performans göstermek, Kore Milli Takımı’nı geliştirmek istiyorum. Önümüzde bir sürü şey var. İleri gitmeye devam edin ve deneyimler biriktirin. Benim için sahip olduğum en değerli şey bu deneyimler.

Voleybolda yakın zamanda oynanan hangi maç bir kere daha sizin için voleybolun dünyadaki en iyi spor olduğunu kanıtladı? Bu maç ile ilgili fikirlerinizi, çıkardığınız dersleri paylaşır mısınız?
Fenerbahçe’ye karşı oynadığımız maç. Olimpiyatlarda Kore ile oynadığımız maçlar. Hiç seyirci olmamasına rağmen. Kore ile olimpiyat yarı finallerine çıkmamız. Eğer öncesinde bana Tokyo’ya gideceksiniz ve Sırbistan’a karşı yarı final oynayacaksanız deseydiniz, imkansız derdim. Ama başardık. Dünya Kulüpler Şampiyonası’nda Vakıfbank ile Conegliano’ya karşı, 2019’da finalde ve 2020’de Şampiyonlar Ligi finalinde kaybettikten sonra sonunda kazandığımız maç. “Onları yenmemiz lazım,” diyorduk. Bir seferliğine de olsa bunu yapmamız gerekiyordu. Onlara karşı maçı beşinci sete götürdüğümüz olmuştu, yine beşinci sette başa baş gidiyorduk, ama sonunda biz kazandık. Artık biliyoruz ki onları yenebiliyoruz. Ama artık ihtimaller yüzde elli elli.

Deneyimlerim, tanıdığım insanlar, gittiğim yerler… Bütün bu deneyimler… Voleybol sayesinde yaptığım gezilerin parasını geri ödemem gerekse asla ödeyemem, bu imkansız. Voleybol için çok şükrediyorum. Dünyayı geziyorum. Her yerde insanlar tanıyorum, hayatımda hiç görmediğim insanlarla bile Whatsapp, Messenger, Instagram üzerinden konuşuyorum. Benimle kendi kulüplerinde neler yaptıklarını paylaşanlar, istatistiklerini paylaşanlar var. Bütün bunlar benim kazandığım en değerli şeyler.

Bize Vakıfbank’taki işinizden biraz daha bahsedebilir misiniz?
Veri analizinden gelen sayılar arasındaki bağlantıları kurmaya çalışıyorum. Antrenmanlarda neler olduğuna bakarak, nasıl adapte olmaya çalışmalıyız, maçta neler olacak, olabildiğince öngörmeye çalışıyorum. Her zaman derim, veri küçük bir şeker paketini açıp bir masanın üstüne dökmek gibidir. Bunu 100 farklı şeker paketiyle de yapsanız, yığılmış şekerin piramite benzeyen şekli hep oluşacaktır. Hep aynı görüntü olacak, çünkü bu normal dağılım, o yüzden hep aynı olur. Dolayısıyla 100 şeker dökmeyi incelersem derim ki hepsi birbirinin aynısı olmalı. Ama 100 şeker dökmenin her birinin içerisinden bir şeker tanesini incelersem, o hep farklı bir pozisyonda olur. Böylece Vakıfbank ile bu sezon oynadığım 55 maçı analiz ettiğimde bu bana Vakıfbank ile ilgili bir fikir verir. Ama bizim tek bir maçımızı incelersem bu tek maç her seferinde farklı bir anlama sahip olur. Çünkü biz her zaman aynı oynamıyoruz. Bir gün servis karşılamamız daha iyi, bir gün atakta daha iyiyiz, bir gün savunmada biraz zorlanıyoruz, bir gün blokta daha iyi iş çıkarıyoruz. Yani her parça, her sayı, her maç farklı bir pozisyonda. Benim işim, olmak istediğimiz yerle karşılaştırıldığında şu an nerede olduğumuzu tespit etmek. Olmak istediğimiz yere gelmek için neyin eksik olduğunu anlamak, rakibimizin oyununun neye benzediğini anlamak, ve kazanmak için rakibe nasıl bir oyun stiliyle yaklaşmamız gerektiğini belirlemek.

Örneğin, Fenerbahçe’yi incelerken Giovanni’ye, “Fenerbahçe’nin tek yapabileceği deli gibi servis atmak, daha çok hata yapacak olsalar bile. Çünkü bizi ancak o şekilde yıkabileceklerini biliyorlar, bir de orta oyuncular üzerinden daha çok hücum edeceklerdir.” dedim. Çünkü bizim fikrimiz onların orta oyuncularını çok fazla takip etmemekti, çünkü ortadan çok oynamıyorlardı ve orta oyuncuları çok iyi performans göstermiyordu. Onlarda pasörle orta oyuncular arasındaki “his” çok iyi değildi. Giovanni’ye böyle söyledim, eğer  Fedorovtseva ve Vargas üzerinden oynamaya devam ederlerse onları kontrol edebilirdik. Bu, bizim onların orta oyuncularını takip etmeme fikrimizi değiştirir miydi? Hayır, çünkü ortadan daha sık hücum etmeye başlasalar bile bu hücumları karşılayabilirdik. Yani aynısını yapmaya devam etmemiz lazım, kazanmak için bizim hata yapmamıza ihtiyaçları var. Eğer hata yapmazsak kazanma ihtimalleri yok. Sayılar bana başka şansları olmadığını söylüyor. Her bir hatamızda onların kendi üstüne düşeni yüzde yüz yaptıkları çok açık. Servis karşılamada sorun yaşıyorlar. Pas dağılımında ise orta oyuncularla iyi bir uyum sağlayamıyorlar. Sonuçta, Vargas ve Fedorovtseva üzerinden oynuyorlar ve biz de onları az çok kontrol ediyoruz. Tabii ki onlar da sayı alacaklar, tabii ki setler 25-22’ye gelecek, tabii ki duyguların maçı değiştirebileceği anlar olacak. Çünkü bir video oyunu oynamıyoruz. Ancak kendi standardımıza göre oynarsak yani Gabi %50 ile atak yapıp %65 ile servis karşılarsa, Bartsch defansta orta oyuncularımızla ve Bella ile iyi uyum sağlarsa, servis hatalarımızı bir seviye aşağı çekebilirsek kazanacağız, ya da kazanma ihtimalimiz daha yüksek olacak. Başka bir şey yapmamıza gerek yok. Tabi Vakıfbank dünyanın en iyi takımlarından birisi. Bizde Gabi var. Gabi iyi bir gününde değilse belki kendi standardımızda oynayamayacağız. Ama bir oyuncu kenardan gelip seviyemizi tekrar kendi standardımıza çıkarabilir. Sorun yok.

İşte, bütün bu tespitlerimi maçtan önce Giovanni’ye söylüyorum. Sonra da oynayıp gerçek hayatta bu tespitler tutuyor mu bakıyoruz. Yani, odaklanmalıyız. Çünkü bizim standardımız Türkiye Ligi’ni kazanmak. Bu kolay bir şey değil. Gabi’nin karşısında Vargas ve bir orta oyuncu varken %50 ile hücum etmesi kolay değil. Kolay değil ama o Gabi. Tabii ki ben Cristiano Ronaldo gibi futbol oynamaya çalışsam oynayamam, o dünyanın en iyi oyuncusu. Gabi için de aynısı geçerli. O bunu yapabilir, çünkü o Gabi. Eğer aynı performansı Tuğba’dan istesem belki Tuğba, Gabi seviyesinde oynayamaz. Çünkü Tuğba, Gabi ile aynı oyunu oynayabilseydi ilk altımızda o olurdu. Başka bir oyuncuyu sistemin içine soktuğumuzda, dengeyi kurmamız gerekiyor.

Bazen bazı oyuncular standardımızın üstünde performans gösteriyorlar. Final serisinin üçüncü maçında Tuğba oyuna girip %70 hücum performansıyla oynadığında olan da buydu. Bu da bizi şeker muhabbetine döndürüyor. Eğer her maç o oynasaydı, her maç %70 ile mi oynayacaktı? Hayır. Ama harika bir iş çıkardı. Bunun olması için hep çok çalışıyoruz, her gün bunun için çalışıyoruz. Bu bir şeker tanesiydi ve Tuğba %70 ile oynadı. Ama Tuğba’nın tüm sezonki oyununa bakarsam, %45 ile oynadığını görürüz. Çünkü Tuğba’nın Vakıfbank’la geçirdiği bir sezonunun resmi sadece bir şeker tanesi değil, bir araya gelip normal dağılımı oluşturacak olan tüm şeker taneleri.

Kaynak: volleybrains.com

Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.