“Hayatımın en iyi kararı Viktor”

Beşiktaş Ayos’un Sırp yıldızı Jovana Brakocevic, voleybol kariyerinin Türkiye’deki ikinci deneyiminde Voleybolun Sesi’ne konuştu.

Kariyerine sayısız şampiyonluk ve bireysel ödül sığdıran Sırp pasör çaprazı ile bir araya gelerek kazanma arzusundan voleybolcu kimliğinin yanı sıra özel yaşamına, VakıfBank’tan ayrılığından birlikte çalıştığı başantrenörler hakkındaki görüşlerine kadar birçok konuya değindiğimiz kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdik.

Hayatının en iyi kararının oğlu Viktor’u dünyaya getirmek olduğunu söyleyen başarılı oyuncu, VakıfBank günlerinden “Durdurulamaz bir tren gibiydik” şeklinde bahsettiği keyifli sohbette milli takımda yer almaması hakkında da konuştu. Kendisini idolü olarak gören Zehra Güneş hakkındaki düşüncelerini ve birlikte oynamaktan en çok keyif aldığı isimleri de açıklayan Jovana Brakocevic, Beşiktaş taraftarlarına dair görüşlerini, en beğendiği Türk voleybolcuyu ve rakip olarak oynarken en çok zorlandığı oyuncuyu da söylediği röportajda tüm sorularımızı samimiyetle yanıtladı. 

Çok tecrübeli bir sporcusun. Hedeflerinin tamamına yakınına ulaşmış olmak, kazanma arzunu ve önceliklerini ne ölçüde etkiliyor?

Bu benim karakterimin bir parçası, eğer ben bir şeyi yapıyorsam en iyi şekilde yapmayı hedefliyorum. Bu benim karakterim, gördüğüm eğitim, isteğim… Beni ben yapan şey. Eğer ben bir yere geliyorsam oradayım, mesela şu an Beşiktaş’tayım. Benim hedefim takımım için en iyi halim olmak ve kazanabildiğim kadar başarı kazanmak. Bu benim kariyerimin asıl amacı: “Kendimin en iyi hali olmak.”

Geçmişe dönüp baktığımızda dokuz farklı ülkede voleybol oynadın. Bir sporcunun farklı ligleri deneyimlemesi özelinde voleybol branşını diğer branşlardan ayıran yön olduğunu düşünüyor musun?

Benim kariyerim herkesin yapabileceği bir kariyer değildi. Kendim için bir yerde uzun süre kalırsam konfor alanıma gireceğimi fark ettim, belki de bu durum yaşla alakalı olan bir şeydi. Geçmişte eğer bir yerde iki sezon kalırsam orayı evim gibi hissedeceğimi düşündüm. Şu an yaşım büyük ve güncel durum bu değil. O yüzden ben de olabildiğince konfor alanımın dışına çıkmanın benim için en iyisi olduğunu fark ettim. Bu nedenle ülkeler, şehirler ve kulüpler değiştirdim. Bu sayede hem farklı kültürlerde voleybol oynadım hem de farklı yaşam stilleri deneyimleyerek tecrübe kazandım. Bu da normal hayatımda problemlerle başa çıkmamı ve çözüm yolları bulmamı sağladı. Eğer tek bir yerde kalsaydım bunlara sahip olamazdım. Örneğin İtalya’da bir yabancı oyuncu olarak başladım. Eğer 10-15 yıl sadece İtalya Ligi’nde oynasaydım bu zengin hayat deneyimine sahip olamazdım. Bu nedenle benim için yararlı bir deneyim oldu ama tabii ki her insan farklı, hepimiz hayatta farklı yollar seçiyoruz.

Bir oğlun var ve kariyerinde ülke değişiminin bu kadar sık olması oğlun için zor olmuyor mu?

Bizim için hayır. Eşim ve ben ona değişimin iyi bir şey olduğunu gösterip onu bu konuda eğitiyoruz. Değişim istediğinde yeni şeylere, deneyimlere ve insanlara da açık olmalısın. Benim oğlum her şeye açık, çok arkadaş canlısı, pozitif; benim gibi değil. Ben biraz negatif bir insanım. Ama bu da sürekli değişime açık olma nedenlerimden biri. Oğlum değişime çok açık ve onun gibi kolay adapte olabilen, değişime açık bir çocuğa sahip olduğum için çok minnettarım. Açıkçası bence bu bir lütuf.

Bir voleybolcunun transfer teklifi aldığında öncelik sıralamasının ne olması gerektiğine inanıyorsun? Antrenör, farklı bir lig, para, takımın kadrosu, hedefler.. Hangileri sence ne ölçüde önemlidir?

Benim için öncelik her zaman nerede olursam olayım yeni şeyler öğrenip yeni bilgilerle yeteneğimi geliştirmek oldu. Hangi koça sahip olursam olayım ondan öğrenebildiğim kadar öğrenmeye çalıştım. Koçun ne kadar iyi olduğunun bir önemi olmadan her zaman ondan bir katkı alabilirsin. Bulunduğun kulüpten, şehirden ve ülkeden ne kadar öğrenirsen kendine o kadar katkı sağlarsın, kötü durumlarda bile. Bu, her zaman benim hedefim oldu. Öğrenebildiğim kadar şey öğrenip bunu kendime katmaya ve içinde bulunduğum kulübe, bana bir şey öğretmeye çalışan insanlara bu deneyimlerimi geri aktarmaya çabaladım.

Kariyerin boyunca dünyanın birçok liginde, birbirinden farklı takımlarda çok değerli antrenörlerle çalıştın. Terzic, Guidetti, Lang Ping, Barbolini bu isimlerden bazıları… Bu isimleri bize birer cümle ile nasıl anlatırsın?

Terzic zor, biraz çılgın ama benim için genel olarak pozitifti. Onun gibi ateşleyici ve coşkulu bir koça sahip olmak güzel bir deneyimdi. Ama zaten 14 kadınla çalışabilmek için de koçların biraz çılgın olmaları gerekiyor, değil mi? (Gülüyor)

Guidetti çılgın, her zaman hedefleri doğrultusunda seni itiyor ve destekliyor.

Barbolini çok nazik ve nezaketiyle voleybol bilgisini bize empoze etti.

Lang Ping, çok güçlü bir karakter. Harika bir voleybol bilgisine sahip ve benim için harika bir deneyimdi.

Akbaş, sevgili arkadaşım, hala çok genç. O da çılgın, birazcık negatif, her zaman ateşleyicidir.

Vodafone Sultanlar Ligi, Beşiktaş Ayos için nasıl ilerliyor, hedeflediğiniz noktada mısınız? Yeni transferlerle birlikte takımın havası değişti mi, sezonun kalan bölümünde nasıl bir Beşiktaş Ayos izleyeceğiz?

Bu sezon şimdiye kadar tam da umut ettiğimiz gibi geçmedi, ligdeki favori takım değiliz. Sıralamaya baktığımızda neredeyse bütün takımlar birbirine çok yakın. Bu, ligde çok uzun zamandır yaşanan bir durum değil. Sıralamada yüksek bütçeli ve büyük isimlere sahip ilk 3 takım dışında, bütün takımların kalitesi birbirine yakın. Bu nedenle herkes 4. olmak için uğraşıyor. Bu takım da gerçek gücünü gösterip kürsüde yer almak istiyor. Yapılan transferler bizim için çok iyi çünkü bizi daha çok çalışmaya itiyor ve kulübün hedeflerini daha iyi anlamamızı sağlıyor. Bu sadece bu yıl için değil, gelecek için de geçerli. Çünkü tek gecede hiçbir şey olmaz. Bu nedenle kulüp her şeyi yeniden inşa ediyor, bu ortamda olmak çok güzel. Çok çalışıyoruz ve kendimizi zorluyoruz. Bence hala en iyi oyunumuzu oynamıyoruz ama puana ihtiyacımız olduğu için iyi oyunumuzun yakında ortaya çıkacağını düşünüyorum.

Ligin henüz 2. haftasında son Şampiyonlar Ligi şampiyonu VakıfBank ile müthiş bir mücadele yaşadınız ve kazanmanın eşiğine gelmişken maç ellerinizden kayıp gitti. O maçtaki performansınızı nasıl değerlendirirsiniz?

Onları hazırlıksız yakaladığımızı düşünüyorum, bu zamanda böyle bir Beşiktaş’la karşılaşmayı beklemiyorlardı. Bu nedenle, onlardan puan aldığımız için mutluyum. Ama hala bunun bizim en iyi oyunumuz olduğunu düşünmüyorum. VakıfBank’ın da en iyi oyunu değildi. Harika bir takım, bizim de bu seviyelere yaklaşmak için çok çalışmamız gerekiyor. Bakıldığında Beşiktaş’ın bir potansiyeli olduğunu göstermek için güzel bir maçtı. Güce sahibiz, sadece ritmimizi bulmamız gerekiyor ve sonrasında bu ritmi korumalıyız.

Senin potansiyelini her maç sahaya yansıttığını görüyoruz, aynı performansını izlemeye devam edecek miyiz? Mesela pazar günü Galatasaray Daikin ile maçınız var, nasıl bir Jovana Brakocevic izleyeceğiz?

Yavaş yavaş form tutmaya, sahip olduğum gücü ve yeteneklerimi göstermeye başlıyorum. Her zaman yavaş form tutan ama gerçek gücüne ulaştığında da orda kalmayı başarabilen bir oyuncu oldum. Şu anda performansımı git gide arttırıyorum. Kendi vücudum, yeteneklerimle ve gücümle daha rahat hissetmeye başlıyorum. Geriye sadece sonuçların gelmesi kalıyor. Gerçek beni göstermek için çok çalışıyorum.

Beşiktaş, voleybol dışında birçok branşa sahip ve bu durum taraftarların yoğun desteği de beraberinde getiriyor. Taraftarlar hakkında ne düşünüyorsun, onlarla yaşadığın bir anın var mı?

Biz bu işi bizi destekleyenler için yapıyoruz. Bu spora başlama sebebimiz voleybolu çok sevmemiz. Devamında, maçın içindeyken, sadece kendin için yapmıyorsun; seni o gün desteklemeye gelenler için de yapıyorsun, onlara bu duyguyu yaşatıyorsun. Ben hep söylerim; maçları izleyenler için bir eğlence insanıyım, izleyenlere bir duygu geçirmeliyim. Bunun için uğraşıyorum, her maçımda izleyenlere bir şov yapmaya çalışıyorum. Bizi destekleyenler ve fanlarımız bizim için önemli. Bizi destekleyen Beşiktaş taraftarı veya başka bir takım için tezahürat yapan 2 kişi bile varsa bunun bizim için bir anlamı var. Fanlar, her sporun en önemli parçasıdır ve dolu bir tribüne karşı oynamak her zaman çok keyifli. Şimdiye kadar iki kez Ankara’da dolu tribünlere karşı oynadık ve Beşiktaş’ın ev sahibi ekipten daha fazla taraftarı vardı. Bu harika bir şey, hangi şehre giderseniz gidin Beşiktaş’ı destekleyen insanlar orada oluyor. Bu bir oyuncu için ödül gibi.

Vakıfbank, en uzun yenilmezlik serisini senin orada oynadığın dönem elde etmişti. Hakikaten elinde bir demir sarılıymışçasına hücum ediyordun, servis atıyordun… O günlerle ilgili gözünün önüne ilk hangi sahneler geliyor?

Öncelikle bu 10 yıl önceydi ve ben 20li yaşlarımdaydım, gençliğin getirdiği bir güce sahiptim. Sonrasında ben de kendimi harika bir çalışma etiğine sahip olan bu muhteşem kulüpte buldum. Ben çalışmayı çok seven bir Sırp’ım. Tatildeysem bile sabah ilk gittiğim yer spor salonudur. Sonrasında kahvaltı yaparım ve ardından gideceğim yere giderim. Bu benim karakterim ve hayatım. Çalışmayı çok seviyorum, çalışmanın her şey olduğu bir kulüpte olmak iki yılda bana çok şey öğretti. VakıfBank’ta olduğum için şanslıydım. Aynı şekilde Beşiktaş’ta olmak da benim için şans. Çünkü benim yerimde olmak isteyen çok insan var. Bu nedenle olduğum yeri onurlandırmalıyım. Kendime, işime ve yerimde olmak isteyen insanlara karşı saygılı olmalıyım. Bu benim Vakıfbank’ta öğrendiğim bir şey. Orada geçirdiğim sezon inanılmazdı, her şeyi kazandık. Sanki bu 2 yılda durdurulamaz bir tren gibiydik ve bu durum bizde özgüven yarattı. Çok çalışmak karşılığını verdi.

Vakıfbank’ın efsane isimleri arasındasın, takımdan ayrıldığın dönem böyle bir kararı bekliyor muydun? Ayrılık nasıl olmuştu? 

Bazı olaylar bizi bu karara itti. Çok da hatırlamıyorum ama elimden bir sakatlığım vardı, o zamanlar çok iyi bir performans gösteremiyordum. Bu nedenle yerime yeni birini bakmaya başladılar. Bu süreç aslında benim de beklediğim bir şeydi. Mutsuz değildim ve Azerbaycan’da harika bir sözleşme imzaladım. Sonra çocuğum oldu. Hayatımda çok iyi bir noktadayım, hiçbir üzüntüm yok. Hala Guidetti ile ve VakıfBank’tan başka insanlarla iyi bir ilişkiye sahibim. Biliyorsunuz ki hayat ve sporda bunlar çok normal.

Zehra Güneş bir röportajında, kariyerinin ilk dönemlerinde salonda top toplayıcılık yaparken ve antrenmanlarda hep seni izlediğini, senin gibi olmayı hayal ettiğini söylemişti. Bir voleybolcuyu örnek almak hakkındaki düşüncelerin nedir, Zehra’nın gelişimini nasıl değerlendirirsin?

O harika bir oyuncu. Geçtiğimiz yıllardan beri onun gelişimini izliyorum, her yıl kendini radikal bir seviyede daha da geliştiriyor. Hala gelişme potansiyeli var. Bu; Zehra, Vakıfbank ve tüm voleybol için çok umut verici. Benim için böyle bir şey söylediği, o yaşlarda beni izlediği ve ilham olarak gördüğü için çok onurlandım. Çünkü ben herkesin bir rol modele sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Benim de küçükken rol modellerim vardı. Zehra’yla ilişkilendirilmek benim için çok gurur verici. Ona teşekkür ediyorum ve onun gerçekten çok iyi bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. O şimdiden en iyi orta oyunculardan bir tanesi ve çok daha fazlası da olabilir, bu da rakipler için korkutucu bir durum.

Senin rol modelin kimdi?

Ben büyürken kadın voleybolu çok popüler değildi. O zamanlar Yugoslavya Erkek Takımı Sidney olimpiyatlarında altın madalya kazandı. Grbić kardeşler benim yetiştiğim şehirden geliyorlar. Her zaman kendimi onlara yakın hissettim. O enerjiye ve çılgın gözlere sahiplerdi. Vladamir çılgın olandı ve Nicola, pasör, çok teknikti. İkisinin kombinasyonuydum, onlara bayılıyordum.

Kariyerinin zirvesindeyken evlilik ve dünyaya bir çocuk getirme kararı almak senin için zor muydu? Uzun süreli bir birlikteliğin sırrının ne olduğunu düşünüyorsun?

Hayatımda aldığım en iyi karardı. Gençlik yıllarımda bile, hala gencim (Gülüyor), anne olmak istedim. Eşimle birlikteliğimizin ilk yıllarından sonra hayatımı onunla geçirmek istediğimi biliyordum. Evlenmeden önce de çocuk sahibi olmak istiyordum. Azerbaycan’daki sezonumda bu isteğim çok arttı. Durma zamanının geldiğini hissettim. Kariyerim çok iyi bir seviyedeydi ama anne olmayı çok istiyordum. Kariyerim bir sezon bekleyebilir diye düşündüm. Ve çok şanslıydım, herkes istediği zaman hamile kalamayabiliyor. Ben bu konuda şanslıydım. Oğlumdan sonra hayatım tamamen değişti. Onunla hayatım çok daha zengin, sakin, pozitif, her açıdan daha iyi.

Kariyerine sayısız kupa ve bireysel ödül sığdırmayı başardın, senin için en özel olanı nasıl tarif edersin? Neden?

Belgrad’daki 2011 Avrupa Şampiyonası unutamayacağım bir turnuvaydı çünkü evimizde oynuyorduk. Bu turnuva federasyonun kadınlarda düzenlediği ilk büyük organizasyondu. Tribünler tamamen doluydu. Kendimi ünlü bir film yıldızı gibi hissetmiştim, bu kadar insanın voleybol izlediğine inanamamıştım. İnanılmazdı.

Bu yıl Türkiye Kadın Voleybol Milli Takımı dünya sıralamasında 1 numaraya yerleşti ve bütün kupaları aldı. Türk Milli Takımı’nı nasıl değerlendirirsin, böyle bir başarı bekliyor muydun?

Kesinlikle evet! Federasyonun yıllardır Türkiye’ye izlettiği yol inanılmaz. Takımı bu başarılara odaklayıp hazırladılar. Daha önce de söylemiştim; Beşiktaş’ın bir projesi var, değil mi? Kulüp bu sezon sıralamada ilk üç içinde olmayı beklemiyor. Türkiye Voleybol Federasyonu da bunu yaptı: Mükemmel koçlarla çalıştılar, sporcuları eğittiler ve bu başarıyı inşa ettiler. Bana göre yaptıkları en önemli adım buydu. Vargas’ı takıma dahil etmek ise pastanın üzerine konan bir süstü. Çünkü takım zaten o seviyedeydi. Bu yüzden başarı bekliyordum. Bütün dünya Türkiye’nin baskın bir güç olduğunu biliyor. Bu aşamadan sonra Türkiye’yi yıkmak zor. Türkiye bu başarıları %100 hak etti, çok çalıştılar. Dışarıdan bakıldığında da böyle görünmeli: Başarı zaman alır, adım adım inşa edilmesi gereken bir şeydir. Bir gecede olabilecek bir şey değil. Bu aynı zamanda geçmiş yıllarda Sırbistan’ın da yaptığı şey. 2000 yılında başladık, 2006’da ilk madalyamızı aldık ve sonraki 10-15 yıl Sırbistan en üstteydi. Bu bir yol. Türkiye de bu yoldaydı, şimdi kazanıyorlar. İnanılmaz bir şey. 

Sırbistan’ın milli takım maçlarını izlerken neler hissediyorsun, üst üste elde edilen son iki “Dünya Şampiyonluğu”nda orada olmak ister miydin? Zaman zaman kendi kendine her şeyin çok farklı olabileceğini düşündüğün oluyor mu?

Harikalardı! Evde, elimde içeceğimle onları desteklemekten mutluydum. Çok dürüstümdür, kendimi ve seviyemi biliyorum. Aynı zamanda bir annenin o kadar uzun süreliğine çocuğunu bırakması çok zor. Bunu 2016’da yaşamıştım ve bir daha yaşamak istemedim. Bu takımın altın madalya kazanmaya başlayacağını biliyordum. Ama oğlum benim altın madalyam. İnsanlar bunu anlayamayabiliyor ama ben çalışan bir anneyim. Zor bir kariyerim var ama aynı zamanda bir anneyim. Oğlumun yanında olmalıyım.

Oğlun Viktor’un voleybola ilgisi nasıl, ileride onu voleybolcu olarak görmek ister misin? Onun için nasıl bir gelecek planlıyorsun?

Onu voleybol için zorlamıyorum. 2 yıldır tenis oynuyor ve bundan çok keyif alıyor. Daha öncesinde yüzmeye de gitti, bebekler için basketbolu da deneyimledi. Bu sıralar voleybola ilgisi biraz arttı ama sırf ben voleybolun içindeyim diye onu etkilemiyorum. Birkaç yıl sonra voleybolu denemek istiyor çünkü hala çok küçük. Biz de ‘Neden olmasın?’ diyoruz fakat şu an tenis için motive ediyoruz çünkü tenisi seviyor ve çok başarılı. 1 ay sonra 8 yaşında olacak, hala çok küçük. Bu kararları vermek için hala zamanı var. Yani, ‘yavaş yavaş’ (Türkçe).

KISA KISA

Bugüne kadar birlikte oynamaktan en çok keyif aldığın sporcu?

Türk olarak Gözde (Kırdar), kesinlikle bir numaralı Türk. Sırp, libero Suzana Ćebić’le birlikte oynamayı seviyorum. O benim arkadaşım ve düğünümde baş nedimemdi. Maja Ognjenović’le oynamayı da seviyorum. Çok fazla takım arkadaşım oldu, cevaplamak çok zor. Małgorzata Glinka çok eğlenceli, harika ve iyi bir insandı. Naz (Akyol) hep çok çalışır ve kendini zorlardı.

Üç kelimeyle Beşiktaş?

Hırslı, çalışkan, istekli.

En beğendiğin Türk voleybolcu?

Şu an oynayanlardan, Eda (Erdem).

Voleybol kariyerinin en iyi kararı?

Vakıfbank’a gelmek, kesinlikle.

Beşiktaş’ta en iyi anlaştığın isim?

Herkesle iyi anlaşıyorum. Dürüst olmak gerekirse, bir gün kimseyle anlaşamıyorum ve bir gün herkesle iyi geçiniyorum. Öncelikle biz kadınız ve ikincisi her gün birbiriyle aynı değil. Her gün aynı antrenmanı yapmıyoruz çünkü bu mümkün değil. Takımın yararı için herkesle iyi ilişkiler kurma eğilimindeyim ve bunun için kendinizi zorlamalısınız.

Rakip olarak oynarken en çok zorlandığın oyuncu?

Tijana Boskovic.

En sevdiğin Türk yemeği?

Baklava. Tatlılarınızı seviyorum, tatlılarınız beni öldürüyor. Onlardan uzak durmam gerekiyor ama yemeklerinizi seviyorum. Çok güzel (Türkçe).

Haberin Fotoğrafları

Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.