La Felicita

-Size bir hikaye anlatacağım. Yaklaşın bana. 2016 yılında yani bundan yıllar önce İtalya’nın Monticiari şehrinde Voleybol 4’lü finallerini izlemeye gittim. Mesleğin ilk yılları ama 5 yıl da olmuş tecrübeli sayılırım. Haber geçmek, röportaj yapmak, maçları yerinde izlemek için. Voleybol basınının duayenleri, önde gelenler ve benim gibi gençler, harika bir ekip, candan samimi insanlarla birlikte…

-Dede -Efendim
-Duayen ne demek?
-Bir işe yıllarını vermiş tecrübe ve birikim sahibi olmuş o alanda uzman kişi demek.
-Anladım
– Nerde kalmıştık….

Hah tamam hatırladım. İki takımla 4’lü finaldeyiz ve statü gereği aynı ülke takımları finalde karşılaşamadığı için Vakıfbank ve Fenerbahçe Grundig yarı finalde karşı karşıya…

4000 kişilik Pala George Spor Salonu. Ev sahibi takım Pomi Cassalmaggiore. Renkleri pembe. Tribünler Pembe peruklu, formalı, adam, kadın, çocuk her yaştan insanlarla dopdolu. Muhteşem bir atmosfer. Dün gibi gözümün önünde…

Maçtan önce yaptığımız bağlantılarda, haberlerde Türk derbisinden, son yıllarda artan başarımızdan, Vakıfbank’ın daha önce 2011 ve 2013’te 2 kez, Fenerbahçe’nin 2012’de 1 kez Şampiyonlar ligi Şampiyonu olduğundan, bu kez de kuvvetle muhtemel bu kupanın ülkemize geleceğinden konuşuyoruz. Düşünün bir kere İtalya’dayız. Avrupa’nın 1 numaralı kupası ve son 4 içindeki 2 takımımız karşı karşıya…

Maça Fenerbahçe iyi başlıyor ama ilk iki sette de aynı senaryo işliyor. Set sonlarında farkı kapatan Vakıfbank maça ağırlığını koyuyor. Vakıfbank antrenörü, Geovanni Guidetti’nin maçın başındaki Anne Buijs- Kimberly Hill değişikliği, Naz’ın etkili pasları, Gizem’in harika savunması maçı Vakıfbank’a getiriyor. İki takımımızın karşılaşmasında gülen taraf 3-0’lık skorla Vakıfbank oluyor. Aslında böyle bir maç beklemiyorduk diyoruz maç sonunda.

Fenerbahçe Grundig’le üzülüp Vakıfbank’la seviniyoruz. Keşke statü farklı olsaydı da iki takımımız finalde karşılaşsaydı diye bir kez daha hayıflanıyoruz.

Yarı finaldeki diğer maçtan aklımda kalan en önemli şey tribünlerin hareketliliği. Voleybolda o yıllarda Avrupa seyircisi voleybol sevgisi ve bilgisiyle ön planda. Biz de ise maalesef aynı seviye yakalanmış değildi. Daha sonraki yıllarda seyirci anlamında onları yakaladık hatta geçtik. Bu yüzden Avrupa’da o yıllarda en çok tribünlerden etkilenirdik. Pomi taraftarı da sayıca çok değildi belki ama bir dakika yerinde durmuyorlardı. Kendilerine has, insanın müzikal zevklerine de hitap eden marşlarıyla takımlarını maçın seyri nasıl olursa olsun destekleyeceklerine yemin etmişlerdi sanki. Gel gör ki sahadaki oyuncular da seyircinin hakkını vermişti. Maç sonunda tabelada Pomi: 3 Dinamo Kazan:0 yazıyordu. Gerçi Ruslar bir kaç talihsizlik yaşamıştı. Startseva -milli takımlarının da pasörüydü ve gerçekten yetenekli bir oyuncuydu – gıda zehirlenmesi yaşamış ve son dakika kadrodan çıkarılmıştı. Böyle bir kaç oyuncu daha eksikti Rus takımında ve bu durum onların oyununu kuşkusuz etkilemişti. Pazar günkü finalin adı Vakıfbank- Pomi Casalmaggiore’ydi. Final günü tarifsiz bir çoşku vardı içimizde. Kupayla eve döneceğimize inanıyorduk. Bu arada Fenerbahçe 3’ncülük maçında Dinamo Kazan’ı 3-1 yenmiş ve 3’ncülük kürsüsüne çıkmıştı.

Sıra Vakıfbank’taydı. Ama masmavi gökyüzü kaybedilen setlerle karardı. Bir gün öncenin yıldızları final günü parlayamadı. Hatalar domino taşı etkisi yaptı. Bir türlü toparlanamadık. 37 yaşındaki Francesca Piccinini emekliliği öncesi ikinci baharını yaşıyor gibiydi ve maç sonunda turnuvanın en değerli oyuncusu seçildi. Tribünde olmak bizim için sahada olmak oyuncular için eminim çok zordu. Kaybedilen her sayı ümitleri kırıyordu. Turnuvayı sonuncu tamamlar denilen Pomi’den finalde set alamamıştık. Bir dönem Milli takımımızı ve Galatasaray’ı da çalıştıran antrenörleri Massimo Barbolini şapkadan tavşan çıkarmıştı. Bizdeyse hayal kırıklığı vardı. Sonra daha sakin düşündük ve farkına vardık ki: Vakıfbank bizi başarıya alıştırmıştı aslında. Başarıyı kanıksamıştık. Ekibimiz 2 kez bu kupayı müzesine zaten taşımış son 6 yılda 5 kez 4’lü finalde oynamış ve çoktan bir marka olmuştu. İtalya’dan kupayla dönmek tabiki çok güzel olacaktı ancak 1’nci olamamak kesinlikle bir kriter değildi ve asla olamazdı.

-Bu arada turnuva boyunca maçlardan kalan vakitlerimizde Vakıfbank’ın kusursuz organizasyonuyla muhteşem yerler gezdik. Çok güzel insanlar tanıdım o seyahatte. O turnuvayı anlatan bir yazı yazdım Ankara’ya dönünce. La Felicita. Mutluluk demek İtalyanca. Kupayı kazansaydık Türkçe yazacaktım. Ama olmadı. Sonraki yıllarda kulüplerimiz tarihi başarılarına yenilerini kattı ve yüzümüzü çokça güldürdü. Sırası geldiğinde onları da anlatacağım.

-Ama dedeee, şimdi anlat.

Özgür Aksoy

TRT Muhabiri


Haberi Paylaş

Comments are closed.