Lindsey Napela Berg: “Hep burada oynamak istedim”





Dış haberler editörlerimizden Murat Çolakoğlu 3 kez Olimpiyatlarda oynamış, 2008 Pekin ve 2012 Londra’da gümüş madalya kazanmış ve Fenerbahçe’nin yeni pasörü Lindsey Napela Berg ile bir araya geldi.

Hawaiili Amerika Milli Takımı pasörüyle nasıl şu anki en iyi formuna ulaştığından, yurtdışı deneyimlerinin onu nasıl daha iyi bir oyuncu ve daha güçlü bir karakter yaptığından, voleybol oynamayı bırakma kararından nasıl vazgeçtiğinden, Fenerbahçe’de olmaktan duyduğu mutluluktan ve her gün daha iyi olmak için sahip olduğu fırsatın üzerine nasıl titrediğinden bahsettiğimiz çok güzel bir röportaj gerçekleştirdik.

Böylesine mütevazi ve tutkulu bir oyuncuyla geçirdiğimiz keyifli vakit için Lindsey Berg’e tüm Voleybolunsesi okuyucuları önünde teşekkür ediyoruz ve onu ligimizde daha uzun yıllar görmeyi diliyoruz.

Dilersen öncelikle klasik bir soruyla başlayalım. Voleybola nasıl başladın?
7-8 yaşımdan beri voleybol oynuyorum. Honolulu, Hawaii’de doğu büyüdüm. Voleybol çok popüler bir spordu. Babam voleybol oynamıştı ve kendisi voleybol antrenörü. Çok gençken voleybol oynamaya başladım ve sonra hiç bırakmadım.

Büyürken baban gibi bir oyuncu olmaya mı çalıştın?
Tam olarak değil. Kız kardeşim de voleybol oynuyordu. Bizim üzerimizde hiç baskı oluşturmadı. Sadece yapmaktan çok zevk aldığımız bir şeydi. Bize çok destek verdi ve hep yardımcı oldu. Biz de bu yüzden hep devam etmek istedik. Ancak bize hiç baskıcı yaklaşmadı.

“Şu an sahip olduğum oyunculuk özelliklerimi üniversiteden sonra kazandım”

Sporla ilgilenen bir aileden gelerek Minnesota Üniversitesi’nde çok iyi bir voleybol oyuncusu oluyorsun. 3 sene üst üste 10 büyük oyuncu seçkisinde yer alıyorsun. Profesyonel bir oyuncu olmadan önce bunların sana nasıl bir yardımı oldu?
Kariyerimdeki her adımın yardımı oldu. Ancak biri diğerinden daha önemli olmadı. Gençken salonda saatlerce yaptığım antrenmanlardan lisede oynadığım maçlardan üniversiteye gidip daha sonra milli takıma seçilmemle devam eden bir süreç var. Bu süreçte de her adım önemli ve beni büyüten etmenler oldu. Üniversite de herhangi bir şekilde en önemli adım değildi benim için. Bu sadece Amerika’da hepimizin başarılı bir sporcu olmadan önce yaptığımız bir şey. Orada çok iyi vakit geçirdim ama hayatımdaki en iyi voleybol yıllarım değildi kesinlikle. Şu an sahip olduğum oyunculuk özelliklerimi üniversiteden sonra kazandım. Uluslar arası maçlarda oynayarak, dünyanın en iyi oyuncularıyla oynayarak, İtalya’da 7 sezon oynayarak, Olimpiyatlarda 3 sezon oynayarak kazandım. Şu anki en iyi oyuncu benliğimi yaratan bunlar oldu. 

Merak ettiğimiz bir konu, nasıl pasör olmaya karar verdiğin. Ya da antrenörün seni neden bu yönde yönlendirdi? İyi bir lider miydin ya da o yönde özellikler mi sergiliyordun?
Bazı pasörler yumuşak ellerle doğar ve benim de yumuşak ellerim var. Ve tabii kısaydım ve bir şekilde beni pasör yaptılar (gülüyor). Ama ben smaçör olmak istiyordum. Hawaii’de neyse ki her pozisyonda oynadım gençken. Üniversiteye gittiğimde yüksek seviyedeki maçlarda smaçör olmak için çok kısaydım. Tüm hayatım boyunca pasördüm ama çok erken yaşlarımda her pozisyonda oynama şansına eriştim. Tabii ki özellikle şu an oynadığımız seviyede smaçör olamam ama voleybolda her pozisyonda ne yapmak gerektiğini biliyor olmamın bana çok katkısı oldu. Oyunu daha iyi okuyabiliyordum. Pasör olarak her pozisyonu bilmek takıma öncülük etmeyi ve herkese yardım etmeyi çok kolaylaştırıyor.

“Tekrar smaç servise dönmeyi düşünüyorum”

Birkaç yıl önce smaç servis kullandığın için topa nasıl iyi vurduğunu biliyoruz.
Evet, smaç servisimi gerçekten özlüyorum.

Dönecek misin smaç servise?
Bunun üzerine düşünüyorum çünkü şu an açıkçası fiziksel olarak çok iyi hissediyorum. Artık smaç servis kullanmamamın sebeplerinden biri eskiden dizlerimin oldukça kötü durumda olmasıydı. Dizlerimi iyi durumda tutmak için elimden geleni yapıyordum. Olimpiyatlara giden takımımızda smaç servis kullananlar vardı dolayısıyla çok fazlasına ihtiyacımız yoktu. Koçlar tarafından verilen stratejik bir karardı. Ancak şu an fiziksel olarak oldukça iyi durumdayım ve tekrar smaç servise dönmeyi düşünüyorum. Benim için oldukça keyifliydi ve beni oyunda tutuyordu. Hayatımda daha önce float servis dediğimiz servisi hiç kullanmamıştım. Son 2 yıldır bu benim için oldukça yeni. Göreceğiz neler olacağını. Tekrar smaç servise dönmeyi çok isterim ama bir yandan strateji konusu. Antrenörlerin hemfikir olması lazım ve benim de smaç serviste iyi olmam lazım.

Smaç servisin özellikle 2008 Pekin Olimpiyatlarında İtalya’ya karşı 4. seti Amerika’ya getirmekle ünlü. Oldukça değerliydi.
Bence de. O kadar uzun zamandır smaç servis kullanıyorum ki çok fazla kontrolüm var üzerinde. Çok güçlü değil örneğin Kim’inki gibi ama yine de etkili.

“Amerika’da ligimiz olsa güzel olurdu ama yurtdışı deneyimlerimi çok seviyorum”

Bir voleybol oyuncusu olarak nasıl geliştiğine dönecek olursak, ABD profesyonel liginde hemen mezun olduktan sonra oynuyorsun.
Yaklaşık 3 aydı. O ligin tek ve son sezonuydu. Minnesota’da bir takım olduğu için şanslıydım ve benim için kolay bir geçiş olmuştu. Kazanmıştık sonunda. Mükemmel bir deneyimdi. Seviye buradaki ya da İtalya’daki gibi değildi. Amerika’da herhangi bir zamanda böyle bir ligin olacağını da sanmıyorum. Bir ligin olduğu öylesine bir yılın parçası olduğu için ve kazandığımız için çok mutluyum.

Amerika’nın sence Avrupa ligleri gibi bir ligi olacak mı? Bu, birçok Amerikalı oyuncunun fikrini beyan ettiği bir konu. Sen ne düşünüyorsun?
Benim fikrim biraz farklı çünkü yurtdışında çok güzel deneyimlerim oldu. Bazı oyuncuların o kadar güzel deneyimleri olmuyor. Bazı oyuncular paralarını alamıyorlar. Bazı oyuncular da çok kötü şehirlere gidiyorlar. Kariyerimde kendime sadece para için oynamamayı hedef edindim. Tam tersine, tecrübe kazanmak için ve bildiğim ve sevdiğim bir şehirde oynamayı tercih ettim. Bunu da gerçekleştirebildim. İnanılmaz tecrübelerim oldu. Bu yüzden herkese gidip yurtdışında oynamalarını söylüyorum çünkü bu biraz da gidip yeni bir kültür görmekle ve hayatında yeni bir deneyim kazanmakla ilgili. Ancak bir yandan da Amerika’da oynamaya devam etmek isteyen ve buraya gelme imkanı olmayan çok fazla kişi var. Bu yüzden de bir ligimiz olsa güzel olurdu diye de düşünüyorum. Herhangi bir gün Avrupa’daki ligler gibi olur muydu bilmiyorum. Belki biraz zamana ihtiyaç var. Aynı zamanda Amerika’daki voleybolu seven sponsorlara ihtiyaç var. Bu biraz zor ama hiçbir zaman ne olacağı belli olmaz. Böyle bir şeyi desteklemeyi ve yardım etmeyi çok isterdim. Ama seçeneğim olsa, yurtdışında oynamayı çok isterdim çünkü şu ana kadar benim için çok iyi oldu.  

“Kişisel ödüllerin bir anlamı yok. Takımımın nasıl sonuç aldığı benim için çok daha anlamlı”

Amerikan profesyonel liginde oynadıktan sonra, Pan Amerikan Kupası’nda milli takıma ilk çıkışın gerçekleşiyor. En İyi Pasör ödülünü alıyorsun ilk turnuvanda. Senin için çok iyi bir başlangıç olmuş olmalı.
Bu ödülleri çok kafama takmıyorum. Hatta hatırlamıyorum bile. Her zaman sahaya takımımı daha iyi bir noktaya getirmek için çıktım. Bu ödüllerin günün sonunda bir anlamı yok. Takımımın nasıl sonuç aldığı benim için çok daha önemli. Ama yine de bence kariyerimi en iyilerle oynayabildiğimi kanıtlayıp göstererek başlatmak adına yardımı oldu ve bana güven verdi. Ama bir yandan da oyunuma ve kendime karşı güven duydum. Bu kanıtlama daha çok diğer insanlara yapabildiğimi kanıtlamakla ilgili olabilir. 

“Şanslıyım ki her şeyde en iyiyi görebilen bir mental güce sahip oldum”

2002 Dünya Şampiyonası’nda gümüş madalyayla başlayıp Atina’ya giden Amerika Milli Takımı oldukça iyi bir jenerasyondu. Phipps gibi önemli oyuncular daha sonra milli takımı bırakacaktı. Ama Atina’da çeyrek finalde Brezilya’ya şanssız bir yenilgi aldınız ve bu bir şekilde kötü bir şans gibi 2008 ve 2012’de devam etti. 2004 Olimpiyatlarının önemini düşündüğümüzde, Atina’daki takımdaki atmosfer nasıldı?
Atina’dan konuşmayı pek sevmeyiz (gülüyor). Genelde birçok sebepten iyi bir Olimpiyat değildi. Çok iyi bireysel yetenekler vardı ama bir takım değildik. Birçok kişi bunları söyler ama bundan yine de bahsetmeyi pek sevmeyiz ve ben de geçmişin üzerinde durmayı pek sevmem. Çok şey öğrendiğim bir deneyimdi. Atina’ya sadece gitmek bile mükemmeldi. Kaç kişi Olimpiyatlara gitmeye hak kazanıyor ki? Atina’ya negatif bir şeymiş gibi bakıp “Brezilya’ya kaybettik. Sonra yine kaybettik ve yine kaybettik” diye hayıflanırsam, hayatta hiçbir yere gidemem. Benim için bu daha çok “Olimpiyatlara gidebildim. 2 gümüş madalyam var.” şeklinde bir düşünce yapısı. Bunu kaç kişi yapabiliyor ki? Hep Brezilya’ya kaybetmişiz gibi bakamam. Çünkü zaten öyle değil. Tüm hayatımızı her gün antrenman yapmaya adıyoruz ve düşünmediğimiz başarılar elde ediyoruz. Herkes eleştirmeyi sever çünkü eleştirmek çok kolay. Ama her gün antrenmana gidip pozitif olmak önemli. Benim yapmaya çalıştığım da bu. 

Atina’dan sonra bir sonraki 4 yıl için Lang Ping geldi. Robyn (Ah Mow-Santos) bu süreçte takımda bazen yer aldı, bazen almadı. Senin takıma daha çok önem verdiğini ve ilk önceliğin olarak gördüğünü biliyoruz ama birçok turnuvada birinci pasördün ve daha fazla sorumluluk almaya başlamıştın diğer yandan da. Pekin’e giden yol nasıldı senin için?
Genelde inişli çıkışlıydı. Takımın yarısı Toshi’nin (Yoshida) antrenörümüz olmasına çok alışıktı. Bir antrenör değiştirdiğinde de ister istemez geçiş dönemleri olur. Çok istediğimiz sonuçları alamadık başta. Olimpiyatlara gidebilsek de favori değildik. Bir şekilde ancak Olimpiyatlara gittiğimizde bir takım gibi oynamayı başarabildik ve kimse önceden düşünmemiş olsa da gümüş madalya aldık. Ben bile kendi içimizde düşünüyor muyduk emin değilim. Pekin de başlı başına inanılmaz bir deneyimdi. Jenny Lang Ping inanılmaz bir insan. Onu burada görebildim birkaç gün önce. Söylediğim gibi, her adım farklı bir deneyim.  Ondan aldığın, ondan öğrendiğin ve yakalayabildiğin onun hakkında ne hissettiğini belirler. Şanslıyım ki her şeyde en iyiyi görebilen bir mental güce sahip oldum. Herkesin yaşadığı zorlukları olur. Zorluklarla uğraşmıyorsan en iyisi olamazsın hiçbir zaman. O yüzden mükemmel bir dört yıldı. Sonunda kimsenin beklemediği bir şey kazandık.

“Jenny ile çok fazla kişinin katkısı olabildi”

Sence bir önceki dört yıla oranla daha mı takımdınız?
Evet, herkesin kendi fikirleri vardır tabi ama benim hissim çok fazla kişinin katkısı olabildiği yönündeydi. Jenny maç içinde yedekleri çok iyi kullanırdı bir maçı kazanabilmek için. Ama Toshi’nin inandığı ve oynatmak istediği bir grup vardı. Takım kötü gitse bile yedekteki ben ve diğer arkadaşlarımın şansı olmazdı. Ama Jenny’nin takımını iyi kullanabilme gibi bir özelliği vardı.

Jenny Lang Ping gittiğinde üzülmüş müydün? Hugh McCutcheon geldiği için değil ama sadece Jenny Lang Ping gittiği için?
Hiçbir antrenörü gittiği için suçlayamam. Bu iş gerçekten çok zor. Eğer aileniz varsa, 4 yıldan fazla yapmak herhangi bir insan için çok zor. Bazen bir ay boyunca tamamen gidiyoruz. Çok stresli ve herhangi bir antrenörü devam edemediği için suçlayamam gerçekten (gülüyor). Bence beklenen bir şeydi çünkü her dört yılda bir antrenörümüzü değiştiririz. O yüzden üzgün ya da mutlu değildim ama onu suçlayamam (gülüyor).

“Hugh’un değiştirdiği şeyi çok seviyordum”

Erkek milli takımı ile altın madalya kazandıktan sonra Hugh McCutcheon geldi. Amerika’dan beklenti büyüktü. Sadece sonuçlara bile bakarak konuşursak 2005 ve 2006’ya oranla, 2009 ve 2010 çok daha başarılı yıllar olmuştu.
Evet, ama bence aynı zamanda daha fazla çok yetenekli oyuncumuz da vardı. 2009 ve 2010’da gelen birkaç genç oyuncuyla bir önceki dört yıldan çok daha bireysel yetenekleri olan bir kadromuz olmuştu. Hugh ile tabi sistemimiz yine değişmişti. 2009 da aslında yine de biraz zordu. Alışmak zaman almıştı bizim için.

Sakatlığın yüzünden sen de bazı maçlarda görev alamamıştın.
Evet, Pekin’den sonra dizlerimden operasyon geçirdim. 2009 yazında hiç oynamadım. Tüm yaz salonda antrenman yapıyordum ama sadece son turnuvada oynamıştım. Hugh’un değiştirdiği şeyi çok seviyordum. Hızlı hücumu çok severim. Biz de gerçekten hızlı hücum yapan bir takım olmaya başlamıştık. Erkek voleybolunda görmeye alışık olduğumuz şeyleri bize adapte ediyordu. Bize gerçekten insan olduğumuzu hatırlatıyordu. Evet, antrenman programımız oldukça yoğundu ve çok çalışıyorduk ama sonra evimize gidip kendimize ayıracağımız vaktimiz oluyordu. Bu oldukça kendimize getiriyordu bizi ve böylece her gün daha da enerjik bir şekilde geri dönüyorduk antrenmana. Kaliforniya’da yaşamak Colorado Springs’te yaşamaktan çok daha kolaydı çünkü Colorado’da hepimiz bir yurtta yaşıyorduk ve bu bir grup kız için oldukça zor olabiliyor (gülüyor). O yüzden son Olimpiyatlardan önce çok şey değişti. Ancak bu değişimler oldukça iyiydi. Altın madalya maçını kaybetsek de ben hala dünyanın en iyi takımı olduğumuzu düşünüyorum. Bir sonraki gün oynasaydık, kazanacağımıza inanıyorum. Sporda böyle şeyler olur. Brezilya neredeyse çeyrek finallere çıkamıyordu. O akşam sonuna kadar savaştılar. Rusya’ya karşı inanılmaz bir maçları oldu. Bizim maçımıza çok fazla duygusal çıktılar. Bizi de tüm Olimpiyat boyunca zorlayan hiçbir takım olmadı. Özellikle birkaç genç oyuncumuzda böyle bir tecrübenin olmaması ve daha önce herhangi bir şekilde herhangi bir maçı zorla kazanmamış olmamız bizim zararımıza oldu. Hiç pişmanlığım yok. En azından 2 yıl için dünyanın en iyi takımı olduğumuza inanıyorum. İnanılmaz bir deneyimdi. İnanılmaz çalıştık. Kim altın madalya istemez? Çok pozitif bir dört yıldı genel olarak ve bu süre boyunca elimizden gelen her şeyi yaptık.  

“Rekabetçi bir oyuncu olarak İtalya’ya şampiyonluğu ellerimizle teslim ettiğimiz için kızgınım”

Amerika özellikle o dört yıl boyunca tüm Grand Prix’lerde başarılıydı ama 2010 Dünya Şampiyonası’nda bir madalya alınamaması ya da 2011 Dünya Kupası’nda son anda gümüş almanız taraftarları üzmüştü. Bu tarz yenilgiler üzerinden bir turnuvayı değerlendirmek doğru değil ama özellikle bu turnuvalardaki sonuçları nasıl görüyorsun?
Blog ya da forumları okumamaya çalışıyorum çünkü geçmişte benim hakkımda çok kötü şeyler yazan insanlar yüzünden çok üzüldüm. Çok kötü ve cidden acı vericiydi. Ama evet rekabetçi bir oyuncu olarak Dünya Kupası’nda İtalya’yı çok rahat yendikten sonra onlara şampiyonluğu ellerimizle teslim ettiğimiz için kızgınım. Daha büyük resme bakacak olursak, Olimpiyatlara gitme hakkı kazanmıştık. Bu da bizim ana amacımızdı. Ama yine de Dünya Kupası’nda o büyük maçı kazanamadık. Olimpiyatlardaki altın madalya maçında tüm zorluğa rağmen kendimizi zorlayıp kazanamadık.  

Kesinlikle tüm zamanların en iyi takımlarından biri oldunuz ve özellikle takım oyununuz en fazla övülen özelliklerinizden biri oldu. Pozitif kalabilme özelliğin ve büyük resmi görebilmen takıma çok katkıda bulunmuş olmalı.
Kesinlikle, evet. Takımda çok fazla tecrübe mevcuttu. Bu takım tecrübeli ve genç oyuncularla oluşturulmuştu. Çok güzel bir birleşme olmuştu. Bu takıma dönüp hala oynamayı düşünüyorum.

“Bu yaz oynamayacağım ama milli takıma dönebilirim”

Evet, bu bir sonraki sorumdu.
Kızların hepsi mükemmel, çok yetenekliler ve mükemmel voleybol oynuyorlar. Çok sevdiğim bir sistemi sahaya yansıtıyoruz. Şimdi de Karch (Kiraly) antrenör olacak ki kendisi mükemmel bir insan. Şimdi kafamda kararım için gidip geliyorum. Bu kararı henüz vermeyeceğim. Bu kesin bir “Hayır” değil yine de. Bunu Karch’a da söyledim. Kesinlikle bu yaz oynamayacağım ve onun da bu konuda bir şikayeti yok. Ona eğer takımdaki yerimi geri kazanmak için dönersem, benim için kapının açık olup olmayacağını sordum. O da “Evet” dedi. Bu da duymaya ihtiyacım olan tek şeydi. Vücuduma iyi bakmam gerektiğini biliyor. Herhangi bir yazı pas geçmeyeli çok uzun zaman oldu. Londra’da artık bırakacağımı söyledim. Ama bunu artık söyleyemiyorum. Bir olasılık var.   

Londra’dan sonra artık oynamayacağını söylediğinde özellikle Twitter’da sana birçok kişi üzüntüsünü dile getirmişti. İtalya’da olduğu gibi seni seven voleybol severler üzerinde öyle bir etkin olmalı ki senin bırakma ihtimalin herkesi bu kadar üzdü.
Sadece beni seven insanlar üzerinde (gülüyor). Oyunumu takdir etmeyen birkaç insan var ama herkes için bu durum geçerli aslında. İlgi odağı olduğunda, seni hem seven hem de sevmeyen hatta nefret eden insanlar olacak doğal olarak. Bundan kurtulamayız bir şekilde. Ama ben yine de beni destekleyen insanlar açısından daha şanslı olamayacağımı düşünüyorum. Bunu gerçekten hissediyorum. Bu yüzden tüm voleybol severlerle konuşmaya çalışıyorum. Olabildiğince cevap vermeye çalışıyorum. Aynı zamanda sporun da gelişmesine katkıda bulunmaya çalışıyorum. İtalya’da bana çok iyi davrandılar. Çok iyi zamanlar geçirdim. Kendi içlerinden biri gibi davrandılar. İtalya’da büyüdüğümü hissediyorum gerçekten. Burada da aynı şekilde hissediyorum. Burada şu ana kadar çok iyi vakit geçirdim. Ama sanki çok uzun süredir buradaymışım gibi geliyor. Gelmeye karar verdiğim için çok mutluyum.

“Tek yapmak istediğim fark yaratmaktı”

Daha sonra şu ana kadar Fenerbahçe’de geçirdiğin zamandan bahsedeceğiz ama öncesinde kısa bir soru sormak istiyorum. Senin için insanların her zaman çok iyi yorumlar yapmadığını söyledin. Maç sonrası röportajlarda takım arkadaşlarından duyduğumuz tüm sözler takıma ne kadar olumlu katkın olduğu yönünde.
Bunu duymak çok güzel çünkü tek yapmak istediğim buydu. Gelmesi zor bir durum olduğunu biliyordum. Benim yerime kendinizi koyduğunuzda, sezon ortasında gelmek çok zor. Pasör olarak takımın merkezindesiniz ve herkesle iletişim kurup anlaşabilmeniz gerekiyor. Aynı zamanda iki pasörleri olduğunu biliyordum. Hiçbir şekilde gelip birinin yerini elinden almak istemem gerçekten. Özellikle herkesin ne kadar çalıştığını bildiğim için herkese çok değer veriyorum. Dolayısıyla bir durumun varlığı gelmemi çok da kolaylaştırmadı açıkçası. Ama günün sonunda gelmek benim seçimimdi ama bana bu kontratı vermek de onların tercihiydi. Çok müteşekkirim. Her zaman burada oynamak istedim. Duyduğun ve aktardığın şeyler çok güzel çünkü tek yapmak istediğim gelip elimden geldiği kadar bir şekilde fark yaratmaktı. 

Özellikle takım arkadaşların bu yorumlarından maç sonlarında senin takıma sezon ortasında gelişinin ekipte nasıl bir etki yarattığını onlara sorduklarında bahsettiler.
Dilinizi henüz pek anlamıyorum (gülüyor). İtalya’da son 5-6 yılımda İtalyancayı anlamaya başladım. Etrafında olan her şeyi anladığınızda daha farklı oluyor. Bu aslında benim için de etrafımda konuşulanları lisan olarak anlamadığım bir zaman olarak ilk ama bu takımı çok seviyorum. Takım arkadaşlarım inanılmaz. Yeni insanlar tanımaktan gerçekten çok zevk alıyorum. Hayatımın önemli noktalarında biri olmuştur bu isteğim. Biliyorum ki yeni insanlar tanıdığımda, tüm hayatım boyunca arkadaşım olacaklar. Dediğim gibi bu takımı gerçekten seviyorum. Beni çok iyi karşıladılar özellikle içinde bulunduğumuz zor durum düşünülürse.

“Atina’dan sonra voleybolu bırakmayı düşündüm”

İtalya’ya Atina’dan hemen sonra nasıl transfer olduğuna gelecek olursak, Pesaro’nun o zamanlar çok iyi bir ekip olduğunu ve İtalyan Ligi’nin de o zamanlar şüphesiz Avrupa’nın en iyi ligi olduğunu söyleyebiliriz. Tabii ki Avrupa’nın en iyi liginde oynama kararı vermek çok zor olmasa gerek ama yine de bu kararı nasıl verdin?
Doğrusunu söylemek gerekirse, söylediğim gibi, Atina çok zor bir dönemdi. Gerçekten voleybolu bırakmayı düşündüm.

Tamamen?
Evet. Atina’dan önce iki yıl tamamen Colorado Springs’te yaşadım. Günde 9 saat antrenman yapıyorduk. Zevkli değildi açıkçası. Atina’da umduğumuz kadar çok iyi sonuç alamamış olmanın hayal kırıklığından çıkmak ve benim de orada neredeyse hiç oynayamamış olmam sonrasında, hayatta nereye gitmek istediğimi bilmiyordum. Sonra Pesaro’dan bu teklif geldi. Kendi kendime “Lindsey, ya voleybol aşkını yeniden kazanırsın ya da voleybolu tamamen bırakırsın” dedim. Oraya gittim ve voleybola duyduğum sevgimi tamamen geri kazandım.

Bunu açıkçası bilmiyordum.
Kaç kişi biliyor ki? (gülüyor)

“Pesaro kariyerime başlamak için çok iyi bir yerdi”

Ancak sonra 3 inanılmaz sezon boyunca dünyaca ünlü yıldızlarla birlikte dünyanın en iyi oyuncuları ve takımlarına karşı mücadele ediyorsun. Aynı zamanda birkaç Türk takımına karşı da oynuyorsun. İtalya’daki müthiş yıllarının sadece başlangıcı olduğunu biliyorum ama Pesaro’daki o üç yıl nasıldı?
Mükemmeldi. Şu an hatırlayıp güldüğüm birçok anım var. Buradaki gibi dili nasıl konuşacağımı bilmiyordum. Şanslıyım ki hala şu ana kadar en iyi arkadaşlarımdan biri olan bir takım arkadaşım vardı. Onunla sadece bir yıl ilk sezonumda birlikte oynadık ama gerçekten hayatımı kurtardı.  

Kim olduğunu sorabilir miyiz?
Valeria Rosso. Markete gitmekten düz vites araba kullanmaya kadar birçok konuda bana yardım etti. Genel olarak inişli çıkışlı bir dönem geçirdim Pesaro’da çünkü o kadar uzun süre evden uzak olmak çok zordu. Şanslıyım ki ailem beni genelde hep ziyarete gelir. Ama yine de kendi başıma büyüyüp nasıl mutlu olup bunu nasıl kendim tecrübe edeceğimi öğrenmem gerekti. Ben de böylece insanları, kültürü ve voleybolu kucaklamayı seçtim. Evde çok kalmadım. Onun yerine bazen sadece yürümek için bile olsa dışarı çıktım. Bazen Amerikan oyuncuları, özellikle basketbol oyuncularını, sadece evde otururken görüyorum. Gidip işlerini yapıp evlerine geri dönüyorlar. Ama bense dışarı çıkıp dışarıdaki her şeyi deneyimlemeyi seviyorum çünkü dışarıda görecek ve yaşayacak çok şey var. Pesaro’da da herkes bana karşı çok iyiydi. Kariyerime başlamak için çok iyi bir yerdi. Çok sevmiştim orayı.

“İtalyan Ligi beni pasör, sporcu ve yabancı oyuncu olarak güçlü yaptı”

CEV Kupası ve İtalya Süper Kupası’nı kazanmak gibi müthiş başarıların oldu orada. Sonra Novara’ya transfer oldun. Yine yıldızlar topluluğu bir ekip vardı ama çok da herkesin beklediği gibi sonuçlanmadı.
Sadece çok küçük bir problemimiz vardı ve onun ne olduğunu söylemeyeceğim. Ama çok potansiyeli olan çok iyi bir ekiptik. Sadece bir parça eksikti.

Ama sanırım söylemeyeceksin?
Hayır, bunu yapamam. Ama bana çok iyi davrandılar orada. İtalya’da zaten hiçbir kötü deneyimim olmadı. İtalya’da sadece hangi gün veya maç olursa olsun çok fazla baskı var. Oldukça yoğundu o açıdan. Lig tabir-i caizse sizi vezir de edebilirdi rezil de. Ama beni güçlü kıldı. O yüzden şimdi mental olarak bir pasör, sporcu ve yabancı oyuncu olarak çok güçlüyüm. Dünyanın en iyi liginde oynayarak, bununla mücadele etmek zorundayım.

“İtalya’da baskıyı her maçta hissedebiliyordunuz”

Bunun sebebi biraz da İtalya’daki en popüler sporlardan biri olması mı sence?
Evet. Aynı zamanda bu onların kültürü. Çok tutkulular. Bu işe çok da para yatırılıyordu ve sponsorlar başarı bekliyorlardı. Burada da aynı. Ama İtalya’da baskıyı her maçta hissedebiliyordunuz.

Çok zorlu ve yoğun bir dönem olmuş olmalı. Ancak sonra İtalyan Ligi o zamanki gücünü finansal sorunlar yüzünden kaybetti. Özellikle voleybol severler için çok talihsiz bir durum.
Evet, kesinlikle. Artık çok fazla voleybol izlemiyorum. Ama son olarak Busto Arsizio – Azerrail Bakü maçını izledim. Sadece bir ya da iki maçta değil ama çoğunlukla maçlarda yaklaşık 6.000 kişilik seyirciler olduğunu hatırladım. Voleybolu o kadar çok seviyorlar ki son 2-3 yılda olan şeyler çok talihsiz. Ligin seviyesi kesinlikle düşüyor. Tabii ki paranız yoksa en iyi oyuncuları getiremiyorsunuz. Spor biraz da böyle yürüyor. Umarım daha iyi olur lig. Kesinlikle mükemmel bir ülke. Çok uzun süre dünyadaki en iyi lig oldu. Bence ve umuyorum ki bu durumdan kurtulacaklar.

“Villa Cortese ile en azından bir lig şampiyonluğu kazanmalıydık”

Kesinlikle bu, tüm voleybol severlerin isteği. Kulüp seviyesindeki kariyerine dönecek olursak, Novara’dan sonra Villa Cortese’ye transfer oluyorsun. Yeni bir takım olmasına rağmen Aguero, sen ve birkaç iyi oyuncu ile çok ümit vaat eden bir takım olmuştu. Başta biraz macera gibi miydi? 
Kesinlikle bir maceraydı. Orada daha önce çalıştığım ve çok saygı duyduğum bir çalıştırıcı olan Marcello Abbondanza ile çalışacaktım. Beni transfer etmek onun fikriydi ve ona her zaman müteşekkir olmuşumdur çünkü İtalya’daki 7 sezonumun 5’inde onunla çalıştım. Bir takım gibi çalışıyorduk. Başlarda o Pesaro’da genç bir çalıştırıcıydı ve ben de genç bir oyuncuydum. Ama birlikte bir şekilde büyüyerek çok iyi bir koç-pasör ilişkisi geliştirerek birlikte çalışarak maçlar kazandık. Stratejilerimiz hakkında konuşup saatlerce maç videoları izlerdik. Takımımızı en iyisi yapmak onun için çok önemliydi. Ama bence sonunda bir İtalyan Ligi şampiyonluğu kazanmalıydık diye düşünüyorum. İlk yıl biraz şanssızdık. Ama sporda böyle şeyler olur. Hepsi mükemmel anılardı. İtalya’da oynadığım tüm takımlarımı çok seviyorum. Orada oynamak çok keyifliydi. Villa ile voleybolu çok seven ve müthiş bir taraftar kitlesi olan bir şehirde oynadım. İnanılmazdı. Çok iyi bir deneyimdi. Hazır ve kurulmuş bir takım değildi ama yeni bir takım olmamıza rağmen hemen iyi sonuçlar aldık. 

Takım yoktan var edilmesine rağmen ilk sezondan hemen büyük başarılar elde ettiniz.
Evet, kesinlikle. Sonra tabi her yıl aynı başarıyı beklediler (gülüyor). Ama yine de müthişti. İki İtalya Kupası kazandık. 3 yılda da lig şampiyonluğu finali oynadık. Kupayı kazanmasak da yine de çok iyiydi. Ama bütün bunların sonunda İtalya’da vaktimin dolduğunu biliyordum.

“İtalya’ya tekrar oynamaya döneceğimi düşünüyorum”

Bu kararı nasıl verdin?
Tamamen oynamayı bırakıp bırakmayacağımı bilmiyordum. Bu yüzden Londra’dan önce kontrat imzalamadım çünkü ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Dizlerim kötü durumdaydı. O şekilde acı içinde yaşamak mental olarak da çok zor olmaya başlamıştı. Hayal ettiğimden bile daha güzel bir kariyerim oldu. Bu yüzden oradaki kariyerimi tamamen bitirebileceğimi düşündüm. Bir yandan da tabi ki İtalya’daki oyun seviyesinin düştüğünü biliyordum. Finansal açıdan da bir düşüş vardı. Yine de kendi kontratlarım açısında çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Bir şekilde o zaman oradaki zamanım bitti gibi hissettim. Böyle hissettiğim zaman da içgüdülerimin peşinden giderim. Oradaki son sezonum olduğunu da önceden söylememin doğru olduğunu düşündüm. % 99,999999 oraya oynamaya dönmeyeceğimi biliyordum. Ama yine de her zaman yuvalarımdan birisi orası olacak. Hawaii dışında herhangi bir yerde geçirdiğim zamandan daha fazlasını orada geçirdim. Oradaki her şey benim için çok değerli. 

Son maçın çok duygusaldı. Aslında tüm maçların orada çok duygu yüklüydü çünkü birçok maçınız 5 sete gidiyordu – özellikle Foppapedretti Bergamo’ya karşı olanlar.
Son maçımı çok iyi hatırlıyorum. Kesinlikle çok duygusaldı. Birçok takıma karşı çok stresli ve zor maçlar oynamıştık.

Sence bir daha oraya oynamaya döner misin?
Hayır.

Bu kararından kesinlikle eminsin diye anlıyoruz.
Evet, %99,9999 (gülüyor). Oradaki işim bitti bence ve hayatımın oradaki bölümünü kapatış şeklimden de oldukça memnunum.

“Fenerbahçe’nin yabancı bir pasör alma mantalitesi vardı”

Fenerbahçe’ye gelmeden önce bu sene özellikle daha önceki sezonlarına oranla zor bir sezon geçirdiklerini biliyor olmalısın. Şimdi de bir şeyleri düzelten pasör olarak görülüyorsun. 
Tam olarak değil, henüz değil (gülüyor).

Şu ana kadar senin için nasıl gidiyor?
Öncelikle bu istediğim tek kontrattı. İstanbul’da oynamak istiyordum. Seçeneklerimden birinin Fenerbahçe olduğunu biliyordum. Daha önce yabancı bir pasör, Fofao’yu almışlardı. Bunu yapacak pek Türk takım yok. Sadece Galatasaray’da Leo var. Yabancı kısıtlaması yüzünden yabancı bir pasörün Türkiye Ligi’nde oynaması çok zor. Bu yüzden genel olarak tek seçeneğimin Fenerbahçe olduğunu biliyordum çünkü Fofao’da yaptıkları gibi sadece Şampiyonlar Ligi veya CEV Kupası için yabancı bir pasör alabilme mantaliteleri vardı. Her zaman İtalya dışında oynamak istediğim tek yerin İstanbul olduğunu söyledim. Bir şekilde bu isteğimi yansıttım sanırım. Sadece sabırlıydım. Los Angeles’ta biraz kendime vakit ayırarak ailemle vakit geçirmekle ilgili bir sorunum yoktu. Birkaç yerden birkaç teklif aldım ama benim için dikkate alınacak şeyler değildi. Bazı takımların yeri bazı takımların oynadığı ligleri benim için doğru değildi. Her zaman en iyi liglerde oynamak istiyorum. Her zaman en iyi takımlarda oynamak istiyorum. Rekabetçi bir oyuncuyum. 

Bu sezon artık oynamazsın diye düşünülüyordu.
Çok yakındım bu sezonu oynamadan geçmeye. Böyle bir teklif gelmeseydi, bir takımda oynamayacaktım bu sezon. Sonra da bir sonraki sezon tamamen bırakıp bırakmayacağıma ya da yeni bir teklife açık olup olmayacağıma karar verecektim. Londra’dan önce herhangi bir takıma bir imza atmamak benim tercihimdi. Fiziksel ve mental olarak olduğum yeri düşündüğüm zaman benim için oldukça erkendi. Sonuç olarak her şey çok iyi gitti. 

“Birbirimiz için oynamaya başladık”

Sezonun geri kalanı için ne düşünüyorsun?
Kesinlikle geçen seneki kadar iyi değiliz bu sene. Ama geçen seneki yıldızlar da bu sene yok. Bir yandan o kadro geçen sene Türkiye Ligi’nde yarı finallerde elendi. Bazen sonucu sadece kimin daha çok takım olarak oynadığı belirliyor. Bence şu an tam olarak bir takım olmaya başlıyoruz ve bu da Uralochka’ya karşı ortaya çıktı. Daha henüz 1-2 set geriden gelerek savaşıp maç kazanma tecrübemiz yok. Ama şu anda bunu yapıyoruz. Sadece Uralochka maçında bile takım olarak çok geliştiğimize inanıyorum. Bence daha iyi antrenman yapıyoruz. Oldukça sıkı çalışıyoruz. Bir mucize gerçekleşecek ve Türkiye Ligi’ni kazanacağız diyemem. VakıfBank bence gerçekten iyi bir takım. Gerçekçi bir insanım. Ama aynı zamanda her an her şeyin olabileceğini biliyorum ve bence gerçekten de en azından finale çıkabiliriz. Sonra da her şey olabilir. Bence şu an çalıştığımız gibi çok çalışırsak ve birbirimizi daha iyi tanırsak, neden olmasın? Uralochka’ya özellikle ilk maçta yaşadığımız birbirimiz için oynamaktı. Bu daha önce bu takımda oluyor muydu bilmiyorum. Bence belki de bu benim getirdiğim bir şey. Sadece pozitif olmaya çalışıyorum. Bana her şeyi söyleyebileceklerini ve ben de böylece bunu düzeltmeye çalışabileceğimi ve yardımcı olabileceğimi söylüyorum. Eleştiriye kesinlikle açığım. Eğer daha yüksek veya hızlı bir pas isterlerse, kişisel olarak algılamam. Ben zaten bunu bilmek istiyorum ki böylece onlar için en iyisini yapabileyim. Buna alışıklar mı bilmiyorum. Bazen hala benimle konuşmalarını sağlamaya çalışıyorum. Sadece elimden gelenin en iyisini yapmak, insanlara yardım etmek, herkesin birbirine yardım etmesini sağlamaya çalışmak ve bunu sahada nasıl yapabileceğimizi öğrenmek istiyorum. 

Türkçe konuşmadığın için ya da herhangi bir sebepten onlarla aranda bir bariyer oluyor mu?
Buraya geldiğimde çok iyi karşılandım. Herkes genelde yeteri kadar iyi İngilizce konuşuyor. Onlara bazen gülüp konuştuklarının Türkçe İngilizcesi olduğunu söyleyip şakalaşıyorum çünkü bir şekilde onlar kendi İngilizcelerini anlıyorlar ama bazen ben anlamıyorum (gülüyor). Gerçekten herkes çok iyi davranıyor bana burada. Onlarla çok fazla konuşuyorum ve Türkçe kelimeler söylemeye çalışıyorum. Dışarı bir şeyler yemeye çıkıyoruz ve yeni şeyler deniyoruz. Sadece bunun bir parçası olmak bile çok güzel. Bana bu kadar iyi davrandıkları için herkese çok teşekkür ediyorum. Organizasyon, takım ve diğer her şey çok iyi.   

“Gelecek sezon oynarsam, oynayacağım tek yer İstanbul olur”

Gelecek sezon hakkındaki fikirlerin?
Kimse bana henüz bir şey demedi. Ama gelecek sezon oynarsam, oynayacağım tek yer İstanbul olur çünkü bence şu an voleybolun olduğu yer burası. Rusya’da da birkaç takım var ama ben açıkçası ne kadar cazip bir teklif gelirse gelsin Rusya’ya gitmem.

Bazı Amerikalı oyuncuların Rusya’daki deneyimlerinden memnun olmadığını biliyoruz.
Hayattan zevk almayı ve yaşadığım yerden mutlu olmak istiyorum. Çok soğuk olduğu için dışarı bile çıkamayacaksam, buna ihtiyacım yok. Mutlu olabileceğim bir yere ihtiyacım var. Burada mutlu olduğumu biliyorum. Umarım her şey güzel sonuçlanır. Bekleyip göreceğiz. Bence hala erken bunun için.

“Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak benim için bir hayal değil”

Birçok kupa ve kişisel ödül kazandın. Ama Şampiyonlar Ligi altın madalyası henüz özgeçmişinde bulunmuyor. Bu hayalini kurduğun bir şey mi?
Hayır, değil (gülüyor). Bilmiyorum neden olmadığını. Bence Olimpiyatlara gittiğim için ve Olimpiyatlar çok başka bir yerde olduğu için benim için bir hayal değil.

İki kez Olimpiyat finalinde oynadın.
Evet, hiçbir şey bununla kıyas kabul etmez. Takımım iyi performans göstermiş anlamına geldiği için ve ben de bunun parçası olmuş olacağım için herhangi bir şeyi tabii ki çok kazanmak isterim. Ama hayalini kurduğum bir şey mi? Hayır. Ama Olimpiyatlara gitmeyi hayal eden bir kız da değildim ancak bir şekilde oldu. Sanırım bir şekilde hayatım kendi kendine gelişti. Hiçbir zaman Olimpiyat hayali kuran küçük bir kız olmadım. Sadece voleybolu oynamayı çok seviyordum ve bir gün bunun mümkün olabileceğini bilmiyordum. Sadece oynamaya devam ettim. Belki çok derinden bir hayaldi ama çok üzerine düşündüğüm bir şey değildi. Lisede bana durmadan Olimpiyatlara gideceğimi söyleyen bir arkadaşım vardı. Ama ben her zaman “Öyle mi? Bilmiyorum” şeklinde cevaplardım onu.

“Bence lider olarak doğdum”

“Pozitif duruşun çok belli. Bunun da kariyerinin nasıl geliştiğine dair çok etkisi olmuş olmalı.”
Bence kesinlikle hayatım üzerinde etkisi oldu. Bence lider olarak doğdum ama aynı zamanda liderlik özelliklerimi zamanla geliştirdim. Bunu da insanlarla iletişime geçme şeklimi ve onların içindeki en iyiyi nasıl dışarı çıkarabileceğimi çok önemsediğimden yaptım. Bunu gittiğim her takımda yapmaya çok özen gösterdim. Bu aynı zamanda bana voleybol dışındaki hayatımda da yardım etti.

“Los Angeles’ta bir butik açacağım”

Birkaç çok ufak da daha kişisel sorularımız var. Modaya çok ilgiyi duyduğunu biliyoruz. Bu ilgiyi nasıl devam ettirmeyi planlıyorsun?
Aslında şu anda Los Angeles’ta bir butik açma sürecindeyim. Tüm iş planları hazır. İki ortağım var. Oynamaya devam etsem de etmesem de umarım bir yıl içinde açılacak.

Oynamaya devam etsen bile mi?
İkisini de yapabilirim. İki ortağım da bu işe giriştiğimizde ne kadar süre oynayacağımı bilmediğimi ama oynamaya devam edebileceğimi biliyorlardı. Bence oynamaya devam etsem de etmesem de bir yıl içinde açılacak.

Öyleyse tebrikler ve hayırlı olsun.
Çok teşekkürler.

“Bu kadar yol katettiğime inanamıyorum”

Bir de blogun var ama son zamanlarda pek güncellemiyorsun. Twitter’daki hayranların da seninle iletişime geçerek zaman zaman belirli şeyler soruyorlar.
Blog yazmak biraz zor oldu benim için. Biraz emek istiyor. Yazmaya geri dönmeyeceğimi söylemiyorum. Ama son zamanlarda dünyaya yaptıklarımı Instagram ile göstermeye başladım. Bazen fotoğraflar gerçekten kelimelerden daha çok şey ifade ediyor. Birçok kişi zaten maçlar hakkında yazıyor. Öyleyse neden bir kişiye daha ihtiyaç olsun ki? Ama yazdığım zaman oldukça zevk aldım. Geri dönebilirim. Düşündüm hatta bunu ama Instagram’ı çok seviyorum. Twitter da sadece iki cümleden ibaret. Blogumda tabi daha çok şey yazabiliyordum.

Bloguna oldukça vakit ayırdığın çok belliydi.
Çok kolay bir şey değil gerçekten. Bloggerlar ve yazarlara çok fazla saygım var. Tekrar başlamayı ve düzenli yazmayı çok istiyorum. Şimdilik Twitter ve Instagram’ı daha çok seviyorum.

Son olarak aynı zamanda Minnesota Üniversitesi Onur Listesi’ne adının eklenmesinden bahsetmek istiyoruz. Senin için ayrı bir yeri olmalı.
Kesinlikle benim için büyük bir onur çünkü sadece voleybol Onur Listesi değildi. Tüm okulun ve spor bölümünün olduğu bir Onur Listesi idi. İki yıl önce aynı zamanda Hawaii Onur Listesi’ne de eklendim. Bu da benim için çok büyük bir onurdu. Şu an bunlardan bahsederken bile tüylerim ürperiyor. Bunların hiçbirini beklemiyordum. Birkaç gün önce “Hayatım gerçek mi?” diye tweet attım. Bu kadar yol katettiğime inanamıyorum. Bir zamanlar sahilde sörf şortu ve tişörtüyle voleybol oynayan küçük Hawaiili kızdım. Tüm dünyayı voleybol oynamak için dolaştım. Gerçekten inanılmaz. Müteşekkir olmak için çok kişi var etrafımda. Ailem benim yoluma devam etmemi sağladı. Kesinlikle onlar dünyanın en iyi ailesi. Tüm büyük maçlarımda yanımda oldular. Onlar olmadan onlardan bu kadar uzun süre çok uzak olmak çok zor olurdu. Onların yanımda olmasından çok hoşlandığımı bildikleri için her zaman beni görmeye gelip desteklediler. Şu ana kadar yolculuğum inanılmaz oldu.  



Haberi Paylaş

Comments are closed.