Sarı yer kırmızı yer

Hiç lafı uzatmadan söyleyelim, Sarıyer Belediyesi şu haliyle rahat rahat Avrupa Kupalarında oynar. Şampiyonlar Ligi oynasa gruptan rahat çıkar. Geniş bir kadrosu olmamasına, kritik noktalardaki oyuncularının kiralık olmasına, kolay kolay rotasyon uygulayamamasına rağmen Avrupa’nın en büyük 4 takımından biri olma heveslisi Galatasaray Daikin’i sahadan sildi süpürdü Beyaz Martılar. Aradaki bütçe farkını yazmaya gerek dahi yok.

Psikolojik bariyer

İlk setin başında ortaya çıkan anormal fark, Sarıyer’in genç oyuncularının, biraz da yeni kurulmuş bir ekip olması nedeniyle GS Daikin karşısına 1-0 yenik çıkmasının bir sonucu. Bu genç oyuncular, karşısındakilerin de etten kemikten olduğunu anladığında önce aradaki psikolojik bariyeri yıkıldı, sonrasında da sahada sadece Sarıyer Belediyesi vardı.

İki yabancıyla eziyet

Massimo Barbolini’nin kadrosu hakkındaki görüşlerimizi daha önce belirtmiştik. O zaman sahada üç yabancı oyuncu ile yer alabilen GS Daikin, kurallar gereği Sarıyer Belediyesi karşısına iki yabancı ile çıktı. İşte o anlarda Barbolini ızdırabın büyüğünü yaşadı. Önce hücumunu güçlü tutmak adına İtalyan pasör Eleonora Lo Bianco’yu kenarda tuttu, olmadı. Pas rotasyonunu düzeltmek için kaptanı oyuna alıp sonradan çapraz Simona Gioli’yi kenara aldı, yine olmadı. Zira kadroda pasör çaprazı oynayabilecek tek oyuncu olan Kübalı Rosir Calderon’un manşet zaafı açığa çıktı. Manşet alabilecek Selime İlyasoğlu’nun pasör çaprazında manşet alma çabaları sonuçsuz kaldı. Gioli’nin acılarının bir benzerini yaşadı Milli oyuncu. Başta Emel Kaplan olmak üzere Sarıyerli oyuncular Galatasaray manşetini adeta dağıttılar. Zaman zaman Derya Çayırgan’ı oyuna alarak iki liberoyla hücum kurmaya çalışan sarık kırmızılıların bu taktiği de işe yaramadı. Neyse ki, Yuko Sano geldi. Böylece Galatasaray’ın önümüzdeki maçlarda, arkada üç liberoyla yer alma imkanı doğdu!!! Tek sorun, yabancı kısıtlaması olacak!! “Okullar olmasa maarifi ne güzel yönetirdim” misali.

Sarıyer ne alemde?

Takımda tam bir kolej havası hakim. Toplama gibi görünmesine rağmen yıllardır birlikte oynuyormuş havası sezinliyorsunuz. Ara ara çözülmeler olması doğal, zira oyuncularda tecrübe az. Ancak kapasiteleri çok yüksek. Mesela Ceren Kestirengöz. Bu fizikte kaç oyuncu var ülkemizde bir düşünün. Ama genç oyuncunun bu haliyle eşik atlaması zor. En çok hücum yaptığı 2 numarada paralele vurma sıkıntısı var Kestirengöz’ün. Ayrıca bilek kapaması da gerektiği gibi değil, bu yüzden filenin çok üzerine çıktığı yerlerde bile auta vuruyor topu. Ama en önemlisi çabuk kuvveti çok zayıf. Eğer belli bir noktanın ötesine geçmek istiyorsa, bu özelliğini mutlaka geliştirmeli. Bunun yolu da bireysel antrenmandan geçiyor. Takımla birlikte kazanılacak bir güç değil. Çok güçlü görünmesine rağmen, Calderon’un vurduğu bazı topları rakip sahaya yönlendiremedi. Zira sıçradığında gücünü belirli bir noktaya yoğunlaştıramıyor henüz. Mesela kendisine çok benzer fiziksel özelliklere sahip Sanja Starovic var. 1.94’lük boyu nedeniyle Sırbistan milli takımının vazgeçilmezi sanılıyordu. Ama 96 kiloluk cüssesi, onu ağır yapıda çok kırılgan bir hücumcu yapıyordu. Bu nedenle Kestirengöz’ün asli kulübü Vakıfbank’ın kadrosunda yer alan Jovana Brakocevic geldikten sonra zamanı geçti. Zira aynı boydaki Brakocevic’in sadece 77 kg olması, onu daha hareketli, hızlı ve taktik bir oyuncu kılıyordu.
Boğaz ekibinde İkbal Albayrak’ın fizik kapasitesi, üst seviye orta oyuncuya göre biraz düşük. Ancak bu açık, iyi zamanlama ve iyi bireysel taktik kapatılabilir. Bunun gelişimi içinse Mehmet Bedestenlioğlu gibi bir antrenör, şans Albayrak ve diğer oyuncular için. Mesela oynadığı diğer takımlarda vasat ya da vasatın altında bir oyuncu izlenimi veren Emel (Çelikpazı) Kaplan, GS Daikin’e karşı üst seviye bir oyuncu izlenimi verdi.
Bu hareketlilik konusunda Ceren Kestirengöz için ne dediysek, aynısı Serpil Ersarı için de gerekli. Zira genç yaşında üst seviye takımların altyapılarında ve A Takımlarında uluslar arası deneyime sahip oyuncularla birlikte yer aldı Ersarı. O tarz ortamları sıkça soludu. Ancak üst düzey bir liberoya göre ağır kalması, onu hep geri planda tuttu. Üst seviye gelişim için bireysel antrenman şart.
Pasör Ezgi Kapdan ise yeni kurulmuş bir takımda yeni gelen oyuncularla oynma sıkıntısı yaşamasına rağmen fazla sırıtmadı. Zaman zaman pas koordinasyonu bozulsa da takımın sürekliliğini etkileyecek fazla hata yapmadı.

Ah Eczacı vah Eczacı

Cansu Çetin, bu formuyla Milli takımın en az 10 yıl değişmez smaçörü olur. Türkiye dışında görüp, neden biz böylesini yetiştiremiyoruz dediğimiz tipten bir 4 numara smaçör. Patlayıcı gücü yüksek, tekniği iyi. Yerli oyuncular içerisinde onun gibi kol açabilen yok. Bu yüzden hücumda top vurduğu yerler, defansın çok zor yapılabileceği alanları kapsıyor. Şimdilik tek kusuru, bileğini istediği gibi kapatamaması. Bu sorunu hızlı ve yatık paslara iyi zamanlamayla giriş yaparak çözebilir. Ya da bolca “Spike it” alıştırması yapar. Sanırım Eczacıbaşı Vitra yöneticileri şapkayı öne koyup düşünmeye başlamıştır. Gidip Hırvatistan’ın 2.sınıf smaçörüne onca para ver, sahada saçını başını yol sonra da öz bağrından yetiştirip çıkardığın oyuncunu başka takıma kirala. Kıyaslayın iki oyuncunun bu sezonki performansını, ondan sonra bu paragrafın başlığını bir kez daha okuyun. 

Kübalı düellosu

Aslında düello demek pek doğru değil, zira düelloda iki taraf da silahını çeker. Bu karşılaşmada Yaima Ortiz oynadı, Rosir Calderon seyretti. Kendisinden daha az kariyerli, daha düşük fizik kapasiteli vatandaşının mükemmel performansını gördükçe hırslandı ama nafile. Zira hırsı, daha fazla hata yapmasına vesile oldu sadece. Türkiye’ye geldiği günden bu güne yapmadığı file hatasını bir maçta yaptı neredeyse. Böylece izleyenler, doğru oyuncu transferinin şöhretten daha faydalı olabileceğini görmüş oldu.

Otoritenin sınırı

Hakemlerin belirli bir otoritesi olmalı. Ancak oyuncuları ya da antrenörlere karşı bu otoritenin sınırları iyi çizilmez ise, tanım despotluğa doğru kayar. Tıpkı maçın baş hakemi İlhami Şenyurt’un ilk sette Simona Gioli’ye ilk sette durum 6:2 iken takındığı tavır, 20:19’da Mehmet Bedestenlioğlu’na meydan okuması gibi. Sarıyer Belediyesi topla dördüncü kez oynayınca tüm Galatasaray cephesi itiraz ediyor. Şenyurt kararını çok geç veriyor. Doğal olarak tepki olacak. O tepkiye bu kadar sinirlenmenin anlamı ne? Ya da bir antrenöre bu denli sert görünmeye çalışmanın nedeni ne?
Mesela 2. sette GS Daikin oyuncu değişikliği yapıyor, her şey normal. Yardımcı hakem Hasan Öztürk oyuncuları geri çağırıyor, değişikliği baştan yaptırıyor. O değişikliği baştan yaptırdın, neyi ispatladın hocam? Otoriteni mi?
Keşke sahada ve kenarında ter dökenlere otorite göstermeye bu kadar meraklı olan hakem dostlarımız, kulüplere ya da takımlara saygıda da bu denli titiz olabilse. “Galatasaray Daikin Spor Kulübü” diye anons yapanın böyle bir saygısı olduğunu iddia edebilir misiniz?
Sorun şu ki, hakemlerin çoğu bu işi hobi ya da ek gelir kapısı olarak görüyor. Bu yüzden de haftada 3-4 maç idare edip parayı cebe indirmenin hesabı içerisinde. Takımlara saygı hak getire. Birileri el atsa da düzelse diye çırpınıyoruz biz de.
Voleybol dolu günler dileğiyle,

Kayhan Kösem
kkayhan@hotmail.com
 


Haberi Paylaş

Comments are closed.