“Benim için güzel bir meydan okuma”

Almanya Kadın Milli Takımı ve Nilüfer Belediyespor’un dünyaca ünlü Belçikalı başantrenörü Vital Heynen ile bir araya gelerek erkek voleybolundan kadın voleyboluna geçişinden Türk kulübüyle anlaşma sürecine, Misli.com Sultanlar Ligi ile ilgili düşüncelerinden dünyanın en iyi pasör çaprazları olarak gördüğü isimlerle ilgili fikirlerine kadar birçok konuya değindiğimiz keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Nilüfer Belediyespor’da sergilediği koçluk ile voleybol severlerin takdirini toplayan ve kariyerinin bundan sonraki döneminde erkek voleyboluna dönmeyi düşünmediğini belirten başarılı antrenör, “mükemmel oyuncu” tanımına uyan sporcuyu, en çok beğendiği Türk voleybolcuyu, pozisyon değişikliği konusunda katkısı olduğu ismi ve CEV Şampiyonlar Ligi’ndeki favorilerini de açıkladığı röportajda voleybol yaşantısından günlük hayatına kadar tüm sorularımızı içtenlikle yanıtladı.

Vital Heynen, voleybol görüşünü nelere borçlu? Sporculuk ve antrenörlük kariyerinizin ilk yılları hakkında neler hatırlıyorsunuz, geçmişten bu yana dönüp baktığınızda voleybola bakış açınızda ne gibi farklılıklar olduğunu düşünüyorsunuz? 

Benim şansım çok iyi antrenörlerle çalışmaktı. Voleybolcu olduğum dönemde, asıl önemli olanın antrenörler değil de oyuncular olduğunu düşünürdüm ama sonradan anladım ki antrenörler oyuncuları geliştirmek için çok önemli. Antrenörler bana çok şey öğretti fakat ben hep bağımsız olmak isterdim. Voleybol kariyerimin özellikle son yıllarında koçlarımla her zaman iyi anlaşamazdım bu yüzden o zamanki kulübüme: “Koçlarımdan çok şey öğreniyorum ama aynı zamanda öğrendiklerimi kendim nasıl farklı yapabileceğimi de biliyorum.” demiştim. En büyük fark, en önemlisinin oyuncu olduğunu düşünmemdi; koçun değil, oyuncunun değil en önemlisi tek bir kişiydi.

Ben tek bir kişiyle başlıyorum, tek bir kişiye nasıl yardım edebilirim? Onu nasıl daha iyi bir insan ve oyuncu haline getirebilirim? Nasıl daha iyi durumlara getirebilirim? Başlangıç noktam hep bu olmuştur. Öğrendim ki bunu onlara değer vererek ve sorumluluk alarak yapabiliriz. Savaşmaları gerekiyor, benim için değil kendileri için… Sonradan anlıyorsunuz ki kendileri için savaştıklarında bu takımı da olumlu yönde etkiliyor, gerçek bir takımın içinde oynamak oyunculara da çok iyi geliyor.

Başlangıçta kararları daha çok onlara (oyuncularıma) bırakıyorum fakat bizim çalışma süremize göre onlara yüklediğim sorumluluk da aynı oranda artıyor çünkü kendileri günlerini benden daha iyi organize edebiliyor. 13 oyuncum var ve her bir “13” için düşünmek zorundayım, güne ayırdığımda her oyuncu için 20 dakika ayırabiliyorum. Oyuncunun ise kendi hakkında düşünebileceği 8 saati var. Bu yüzden ben onları destekleyip yön gösteriyorum fakat kararlar nihayetinde onlara bağlı.

Uzun yıllar erkek voleybol takımlarını çalıştırdıktan sonra rotanızı tamamen kadın voleybol takımlarına çevirme sebebiniz nedir, bu geçişin sizin için zorlukları oldu mu?

Erkek voleybolundan kadın voleyboluna geçiş ve bu değişim, benim için çok güzel bir deneyimdi. Polonya’ya koçluk yaptım, Almanya’da çok güzel zamanlar geçirdim, Ziraat Bankası ilk yurtdışı deneyimimdi. Erkekler dünyasında her şeyi yaptığımı hissediyordum. Her yerdeydim, her seviyeye koçluk yapıyordum. Bir kulübe o kulübe yön vermek için giderim ve orada bulunmam artık rutinmiş gibi hissettiğimde ayrılırım fakat bu süreç yıllar sürebilir. Yeni şeyler yapmayı severim bu yüzden uzun süreli düşünmeler, şirketlerle ve diğer spor dallarından insanlarla konuşmalar sonunda kadın voleybolunda insanlara yardım edip onları bir adım öteye taşıyabileceğime karar verdim. Zor oluyor elbette ama bunu yapmayı seviyorum. Bir erkek olarak diğer erkek oyuncuları anlamak daha kolay fakat benim için bu, güzel bir meydan okuma. Zamanla öğreniyorum ve oyuncular da bana bunun için yardım ediyorlar. Bundan sonra da erkek voleyboluna geçmeyi düşünmüyorum, kadınlarla daha fazla zorluğun üstesinden gelmeyi umuyorum. 

Günümüzde oynanan modern voleybolu hem erkek hem de kadın voleybolcular ve takımlar olarak göz önüne aldığınızda, erkek voleybolu ile kadın voleybolu arasında seviye anlamında bir makas olduğunu düşünüyor musunuz? 

Kadın ve erkek voleybolundaki farklılık çok büyük elbette. Fiziksel kapasite olarak ele aldığımızda teknikler aynı fakat kesinlikle çok daha farklı bir oyun ki bu da çok güzel çünkü teknikleri biliyorum ve farklı bir çerçeveden bakma şansım oluyor. Kadınlarda çok daha uzun rallilerimiz oluyor ve sayı almak daha da zorlaşıyor bu yüzden teknik olarak çok iyi olmanız gerekiyor. Erkekler için bazıları başka sporlar olduğunu düşünebilir fakat önümüzdeki 20-30 yıl boyunca kadınlar için voleybol revaçta olmaya devam edecek. Dünya değişiyor ve kadın sporları zamanla daha güçlü bir pozisyon alıyor bu yüzden voleybol onlar için mükemmel bir spor. 

Nilüfer Belediyespor’dan teklif geldiğinde neler hissettiniz, anlaşma süreciniz nasıl oldu? 

Nilüfer’e gelişim hakkında konuşmak gerekirse kulüple anlaşmam bir gün içinde gelişti. Onlarla iletişime geçtikten sonra ligdeki sıralamayı gördüm. Sultanlar Ligi’nde kalabilmek için canla başla mücadele eden bir kulüp gördüm. Tecrübeme dayanarak bunun kolay bir iş olmayacağını biliyordum ve kariyerim için çok güzel bir meydan okuma olacaktı. Çünkü ben, bu gibi zor durumları seviyorum. Nilüfer Belediye Spor Kulübü ile anlaşma süreci saatler ya da maksimum 1 gün sürdü. Çünkü benim için dediğim gibi maddi koşullardan önce sportif anlamda meydan okuma önemlidir. Eğer işin sportif tarafından bakarsanız maddi konular ve diğer koşullar çok önemli değildir ki beni de heyecanlandıran taraf buydu. Sporda zoru seviyorsan zaten takım, para, pozisyon vs. birbirini takip ediyor. 

Nilüfer Belediyespor 2022-2023 sezonunun kadro yapılanmasını oluştururken ilk olarak sizinle anlaştı. Ardından voleybol severler yıldız isimlere yöneleceğinizi düşünürken sizin kadro tercihiniz daha çok, genç ve gelişime açık oyunculardan yana oldu. Bu bir tercih miydi yoksa zorunluluk muydu, bu durumu nasıl değerlendirirsiniz? 

Transfer konusunda geç kaldığımız için ancak nisan ve mayıs aylarında kadromuzu oluşturabildik. Bizim takımımız genel olarak genç oyunculardan kuruldu, tabi ki bu durum biraz da mecburiyetten gelişti. Yerli ve yabancı oyuncuları düşünecek olursak pek çok oyuncu, farklı takımlarla anlaşmıştı. Buna rağmen çok iyi oyuncularla anlaştık. Ancak transferleri erken gerçekleştirme şansım olsaydı bile ben yine de genç oyuncularla çalışmayı tercih ederdim. Çünkü dediğim gibi genç oyuncuları geliştirmeyi ve ileri taşımayı seviyorum. Koçluk kariyerime yeni başladığımda Belçika’da genç oyunculardan oluşan bir takımım vardı.

Sadece genç oyuncularla çalışmayı sevdiğimi söyleyemem, düşünce anlamında da genç olan oyuncularla çalışmayı seviyorum. Tecrübeli oyuncular olsalar bile çalışmaya, gelişmeye, yeni önerilere açık oyuncularla da çalışmayı çok seviyorum. Özetlemem gerekirse bu sezonki Nilüfer Belediyespor takımımızın kuruluşu bir gereklilikti evet ama bu durumdan çok memnunum.

Bu sezon birlikte çalıştığınız oyuncuların performansında gözle görülür bir yükseliş söz konusu, bu oyuncuları yaz döneminde A Milli Kadın Voleybol Takımımızın geniş kadrosunda görme ihtimalimiz de var… 

Umarım oyuncularımın milli takımda yer alabilmeleri için onlara katkı sağlayabiliyorumdur, bazılarının bunu gerçekten hak ettiklerini düşünüyorum. Aslında isim vermek istemem ama Sıla Çalışkan, takımın kaptanı ve gerçekten çok iyi iş çıkarıyor. Siz sadece maçları görüyorsunuz fakat aynı zamanda antrenmanlarda da takıma liderlik ediyor, sorumluluk alıyor ve gerektiğinde savaşıyor. Onunla çalışmak çok zevkli ve tüm bunlar onun milli takımı hak ettiğini gösteriyor. Elbette seçimi Daniele Santarelli yapacak. 

Tüm ulusal ligleri dikkate aldığınızda Misli.com Sultanlar Ligi’ni nasıl bir konumda görüyorsunuz? Voleybol dünyası tarafından Sultanlar Ligi’nin sürekli  olarak İtalya Ligi ile karşılaştırılması söz konusu, bu iki lig sizce birbirinden hangi yönleriyle ayrılıyor? 

Bu aslında biraz ilginç bir soru. Sanırım bir süre önce sorulsa herkes en güçlünün İtalya Ligi olduğunu söylerdi fakat artık öyle olduğundan çok emin değilim. Sanırım Türkiye, İtalya’ya göre biraz daha iyi. Türkiye’nin en iyi ilk üçü, İtalya’nın ilk üçüne göre daha iyi. Burada ilk üç, hatta dört takım ve belki Galatasaray’ı da katmak lazım. Üst seviye takımlar var ama ilk üç değişmiyor çünkü onlar çok büyükler. Fenerbahçe ikinci devre Vargas ve Vuchkova ile beraber daha da güçlendi. Eczacıbaşı ve VakıfBank da dünya devleri. Yani kısacası benim için bizim ligimizin ilk 3’ü daha iyi. Geri kalan takımları karşılaştırmak gerekirse bence arada çok fark yok, kaldı ki İtalyanlar üç yerli oyuncu ile sahaya çıkıyor, Türkiye’de bazı takımlar 4 hatta bazen 5 yerli oyuncu ile oynuyor o yüzden bunlar bana göre ligi daha değerli kılıyor. Ama dediğim gibi bence çok fark yok, her yerde aynı şeyi söylüyorum: Beş yıl içinde Türkiye Ligi, hiç şüphesiz dünyanın en iyi ligi olacak. Dünyanın en iyi oyuncularının bu ligde olması bunun göstergesi. Görüyorsunuz, ara transferde Kolej Ligi’nin en iyi oyuncuları, buraya transfer oldular. Ve her şey birleştiğinde Türkiye Ligi, hep güç olarak yükseliş gösteriyor. Gelen transferler ve yetişen oyuncular, Türkiye’yi çok daha güçlü hale getirecek. 

Misli.com Sultanlar Ligi’nde uygulanan 1-4 Final Etabı, 5-8 Play-Off etabı düzenlemesini doğru buluyor musunuz? 1-8, 2-7, 3-6, 4-5. şeklinde eşleşmelerin sonucuna göre belirlenen Final etabı uygulaması sizce nasıldı, bu konudaki fikriniz nedir? 

Burada yeni olduğum için sistem hakkında çok fazla tecrübe sahibi değilim ancak bu sistemin benim için sürpriz olduğunu belirtmeliyim. Bence çeyrek final sisteminin uygulanması daha mantıklı olur. Birçok önemli voleybol ülkesinde -gerek erkeklerde ve gerekse kadınlarda- çeyrek final sistemi uygulanıyor. Türkiye, İtalya ve Polonya gibi büyük voleybol ülkelerinde çeyrek final oynamanın olumsuz bir yanı olmadığını düşünüyorum. Bununla birlikte ligde Galatasaray haricinde diğer takımların ilk dört kadar güçlü olduğunu da düşünmüyorum. (Röportajın yapıldığı tarihte ilk dört takım: Eczacıbaşı Dynavit, VakıfBank, Fenerbahçe Opet ve Türk Hava Yolları şeklindeydi.)

Antrenörlük kariyerinizin geride kalan bölümüne dönüp bakıldığında Polonya ile yaşadığınız dünya şampiyonluğu belki de bunların en önemlisi. O şampiyonlukta kilit nokta neydi? Başarıya giden yolda antrenör ve yıldız oyuncular arasında oluşan fikir ayrılıklarının ne ölçüde tolere edilebileceğini düşünüyorsunuz? 

Dünya şampiyonluğu özelinde bu konuyla ilgili konuşacak olursam fikir ayrılığı değil fakat her takımda koç ve oyuncu arasında problem olabilir. Her zaman birlikte konuşmanız gerekir ve böylece ileriye gidersiniz. Buradan şöyle bir örnek verebilirim: Nilüfer’deki ilk haftamda oyuncumla sorun yaşamıştık, akabinde bunu kendi aramızda konuştuk ve şimdi aramızdaki iletişim çok güçlü. Birbirinize “Burada yaptığını onaylamıyorum.” demek kötü bir şey değil; aksine bu, bir takım oluşturabilmek için gereklidir. Oyuncuların koça, koçun da oyunculara inanması çok önemli. Sonuçta bir takımı bir günde oluşturamayız.

Oyuncuların pozisyonlarını değiştirmeleri için yaşın çok büyük bir önem taşımadığını düşündüğünüzü söylemiştiniz. Voleybolun yıldız isimlerini göz önüne alacak olursanız, değişmesi için değil ama “Bu pozisyonda oynasaydı çok daha iyi olurdu, o şekilde izlemek isterdim.” diyebileceğiniz isimler var mı?

Gerektiği zaman oyuncuların mevkilerini değiştirmeyi seviyorum. Nimir Abdel-Aziz’i pasörden pasör çaprazına geçiş yapması için itenlerden biri ben idim. Kadın voleybolunda şu an bunları yapabilmek için yeniyim. Şimdilik sadece izliyorum ve takip ediyorum, ilerleyen yıllarda öyle bir imkan doğması durumunda mümkün olabilir ama şimdilik çok erken… Henüz bir oyuncuya pozisyonunu değiştirebilmesi için öneride bulunmak için bilgimin yeterli olduğunu düşünmüyorum. Erkek voleybol dünyasında birkaç yıl tecrübe edindikten sonra bunu yapmaya ve önermeye başlamıştım fakat evet bazı fikirlerim var. Ama bu durum, kadın voleybolunda sık görülen bir şey değil; erkeklerde orta oyunculardan pasör çaprazına geçen isimleri görüyoruz mesela. Almanya Milli Takımında pasör çaprazımız bu yaz katılamadığı için mecburiyetten o pozisyonda birini monte etmek zorundaydım ama bu kolay olmuyor. Tabi ki bu bir süreç ve kolay değil.

Önemli turnuvalarda Volleyball World için yorumcu olarak da yer alıyorsunuz. Özellikle pasör çaprazı pozisyonunda oynayan kadın voleybolcuların kadın voleybolunu yakından takip eden voleybol severler tarafından sürekli olarak karşılaştırılması söz konusu. Siz bu konuda ilk dördü nasıl sıralıyorsunuz ve bu isimleri nasıl değerlendirirsiniz? 

Isabelle Haak, Paola Egonu, Tijana Boskovic ve Melissa Vargas’ı karşılaştırmak gerekirse onlar birbirlerinden farklı özellikleri olan ve en üst seviyede pasör çaprazları. Bu oyunculara sahip olduğunuzda size sadece, onları nerede ve nasıl oynatmanız gerektiğini düşünmek kalıyor. Kesinlikle en iyiler onlar; bu kalitede oyuncular, voleybolu çok daha yükseklere taşıyan oyunculardır. Vargas’ın Çin Ligi’nde oynaması hoşuma gitmiyor, dünyanın diğer en üst seviye pasör çaprazları Boskovic ve Egonu ile beraber sürekli olarak Sultanlar Ligi’nde mücadele edip kalitesini buralarda göstermesi gerekiyor. Ebrar Karakurt için de kesinlikle olumlu düşünüyorum ama bu isimlerin arasında sayabilmem biraz daha zaman ister. Unutmuyorum, henüz çok genç bir oyuncu olmasına rağmen İtalya’da çok iyi iş çıkartıyor ve devamlı geliştiğini görüyorum. 

Almanya Kadın Milli Takımı ile ilk yaz döneminizi geride bıraktınız. Milli takımlar düzeyinde ideal diyebileceğiniz noktada mısınız, kısa ve uzun vadede neleri başarmayı hedefliyorsunuz? 

Alman milli takımı hakkında şunu söyleyebilirim. Almanya Milli Takımı, benim kadın voleybolundaki ilk deneyimim ve ilk heyecanım. Burada kültürel açıdan biraz zorluk yaşadım.  Oyuncular için milli takım, hayatlarında ilk sıraya gelmeyebiliyor o yüzden öncelikle bu düşünceyi değiştirip geliştirmekle meşguldum. Bu da skor olarak sonuç almamızı yavaşlatıyor. Genç oyunculardan oluşan bir milli takım inşa etmeye çalışıyoruz. Hem oyuncuları geliştirmek, daha iyi olmaları için onları teşvik etmek hem de  aynı zamanda maç kazanmak da gerekiyor. Olimpiyatlara katılmaya hak kazanmak gibi bir hayalimiz var. Ama bununla birlikte hem daha iyi, yüksek seviye voleybol oynamaları, her konuda şartları zorlamaları gerektiğini öğretiyoruz. Özetle Alman Milli Takımında en önemli hedeflerimden biri oyuncularımızı hayatta bir adım daha ileri götürebilmek. Elbette bu süreçte maçlarda iyi sonuçlar alabiliriz. Ama her sene takımı kurmak kolay olmuyor, milli takıma gelmeyi kabul eden oyuncuları puzzle gibi yerleştirip en iyi takımı sahaya çıkarmanız gerek. Ama en önemlisi milli takıma gelmeyi tercih edenler, bu kararın onların kariyerlerinde farkındalık yarattığını hissetmeliler.  

Voleybol kariyerini sonlandırmış oyunculardan “Mükemmel bir oyuncuydu” diyebileceğiniz bir isim var mı? Sizin için bir oyuncuyu mükemmel kılan nedir? 

Benim için “mükemmel oyuncu” kavramının tanımının nasıl olduğuyla başlamak istiyorum. Paweł Woicki’yi biliyor musunuz? Paweł kısa boylu bir pasördü, bundan birkaç ay önce kariyerini sonlandırdı ve benim asistan koçluğumu yaptı. Bu çocuk mükemmeldir, çünkü hayatı boyunca deyim yerindeyse ölümüne çalıştı ve kendini geliştirdi. Her zaman en iyi olmaya çalıştı ve kendini en iyisini yapmaya zorladı. 185 cm. boyu ile Polonya Milli Takımında oynadı.

Benim için mükemmel oyuncu, kariyeri boyunca kendi maksimumunu arayan ve bunun için kendini zorlayan oyuncudur. Kabiliyeti ve maksimum çalışmayı birleştirebilen oyuncu benim icin mükemmel oyuncudur. Herkes kabiliyetlerini kullanabilmeli. Gazeteci olarak siz, sokaktaki insanlar, herkes yeteneklerini kullanmalı. Bir sürü mükemmel oyuncu tanıdığımı söyleyebilirim.

Kısa Kısa

Bugüne kadar birlikte çalıştığınız en iyi oyuncu? 

Wilfredo Leon, Bartosz Kurek, Georg Grozer, Michał Kubiak… Bir sürü iyi oyuncuyla çalıştım ve birini öne koymak istemiyorum. Onlarla çalışmak benim için her zaman bir zevkti.

En çok beğendiğiniz Türk voleybolcu? 

Favori Türk oyuncum olarak Sıla Çalışkan diyeceğim, her zaman için kendi oyuncumu savunurum.

Bir antrenörde olmazsa olmaz üç özellik? 

Hırs, hırs ve hırs.

En son okuduğunuz kitap? 

Okumayı çok seviyorum. Genelde aynı anda 2-3 kitap okurum.

Hayatınıza dokunduğunu düşündüğünüz bir film? 

Film izleyecek kadar sabrı kendimde bulamıyorum. Film izlemiyorum ama Moneyball (Kazanma Sanatı) beni etkiledi.

Antrenör olmasaydınız hangi mesleği yapardınız? 

İnsanlara yardım etmeyi seviyorum bu yüzden yaşam koçu olmak isterdim.

Kariyerinizin en çok pişmanlık duyduğunuz kararı? 

Yaşadıklarımdan pişmanlık duymuyorum, onları tecrübe olarak görüp ders çıkarmaya bakıyorum.

Kadın voleybolunda aktif voleybol kariyeri devam eden isimlerden kurulu “Rüya Takım”ınız?

Rüya takımı oluşturmak için kadınlar dünyasında çok yeniyim, henüz o kadar oyuncu tanımıyorum. (Gülüyor)

Bu sezon erkeklerde ve kadınlarda CEV Şampiyonlar Ligi’ni hangi takımlar kazanır?

Erkeklerde Şampiyonlar Ligi için en büyük favori Perugia, bu çok açık bir şekilde görülüyor. Kadınlarda Şampiyonlar Ligi’nin en büyük favorisinin Fenerbahçe olduğunu düşünüyorum. VakıfBank’la birlikte Eczacıbaşı ve Conegliano’nun da şansı olduğu fikrindeyim. Finale doğru ilginç sonuçlar çıkacağını düşünüyorum, maçlar ilerledikçe daha da açılacaklarını düşünerek oyumu Fenerbahçe’den yana kullanıyorum. 

Tek cümleyle yaşam felsefeniz? 

Hayatınızın keyfini çıkarın.

Haberi Paylaş

3.722 thoughts on ““Benim için güzel bir meydan okuma”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.