Bir sezon sonu yazısı

Beklemediğimiz kadar uzun, yoğun ve yorucu geçen ve umulmadık güzellikler yaşadığımız bir sezonu devirdik. Yola çıkarken hiç birimizin aklında yolun sonunun nasıl olacağına dair bir fikir yokken, şimdi şu yaşanmışlıklarımıza dönüp bakınca gönlümüzden kopup gelen ufak bir tebessüm sadece kalbimizde aldığı köşeyi cilalamakta. ‘Muhteşem bir sezondu ve başarıdan başarıya koştuk’ dersem doğruları söylemediğimi biliyorum ama ‘Hep hatırlayacağımız, muhteşem dersler aldığımız, umulmadık zaferler kazanmış bir ekiptik’ dersem tam tarife yaklaşmış olurum.

Nasıl başlamıştık, nelere inanmıştık, nereye koşuyorduk bilmiyorum. Sadece kendi en iyi halimizi bulmaya çalışıyorduk; maçta, idmanda ve hayatta. Nelerden vazgeçmiştik? Bi düşüneyim… Ufff, çok şeyden; pek çoğumuz ya ailesinin yada eşinin yanından, yaşadığımız sakatlıklarda sağlığımızdan, gergin anlarda huzurumuzdan, salonun tek boş olduğu saatleri değerlendirmek için uykumuzdan… Bir şeyler yapmaya çabalayan, birbirine kızabilen ama kırmayan ve her türlü huzursuzluğa rağmen gülebilen bir takım olmuştuk.

Kendimize çok mu güveniyorduk? Hayır. Sahada inanılmayacak şeyler yapabileceğimizi biliyor muyduk? Evet. Diğer takımlar da farkındaydı bunun, bu iniş çıkışlar ansızın oluyordu, can da yakabiliyordu. Uzun vadeli düşünemiyorduk o yüzden, minik minik adımlar atıyorduk. Sessizce set kazanıyorduk, sessizce kaybedebiliyorduk da. Sonra sessizce tekrar kazanıp, bir de altın setler kazanıyorduk.

Set verince kimse şaşırmıyordu ama korkmuyordu da. Set alınca da sevinemiyorduk çünkü sonrasından emin olamayabiliyorduk. Ama hiç umulmayan yerden, Polonya’dan 3-1 ile dönünce, yani o iyi takımı 3 puanlık skorla yenince herkes spotları üzerimize tuttu. Şaşırdık, biz de bu kadar büyük avantaj yakalamayı beklemiyorduk ama işte fırsat ayağımıza gelmişti. 2 set alırsak finaldeydik; kulüp tarihinde bir ilk olacaktı. İlk seti aldık, sonra 2 set verdik. Bırakmıyorlardı, vazgeçmiyorduk. İlk kez taraftar doldurmuştu çevremizi, susmadan destekliyorlardı. Bir sayı geldi; servis attık, top hücumdan bize, bizden tekrar onlara, onların hücumundan yine bize, bizden zor çıkıp onlara kolayca gittiğinde düşürdüler topu. O an biz çok sevindik, onlar yıkıldı. Biz daha çok inandık, onlar sarsıldı. Sonra seyreyleyin tribünleri… Sarsılan takımı çökerttiler, bize sadece birkaç kez daha iyi vurmak kaldı ve finale çıktık.

Favori olup maç kazanınca yaşanılan mutluluk daha çok üzerindeki yükü hafifletmek gibidir. Umulmadık taşın başı yarması gibi kazanmanın verdiği mutluluk ise bambaşka; sanki uzun zamandır beğendiğin kazağın hediye gelmesi, eve varınca en sevdiğin yemeğin olması, kısaca her zaman bir olasılık vardır ama zamanını ve yerini bilemezsin işte.

Beklenmeyen sonuçların sevinçleri ve hüzünleriyle geçti bu sezon. Oturup üzerinden analizlerin yapılabileceği inişler-çıkışlar, spor psikolojisinin derslerine konu olabilecek zorluklar ve üstesinden gelişler veya gelemeyişler. Ama dedim ya başarıyı sonuçlarımızla değil, üstesinden geldiklerimizle değerlendiriyorum ve dönüp vicdanıma sorunca, onun sonuna kadar mücadelemi verdiğimi söylemesinin rahatlığıyla. ‘Ellerin ve ayakların işini yaparken, kalbin de onlara tam destek verdi ve beynin de düşündüklerinin en iyilerini seçti’ dediği zaman bir kahve koydum kendime, ufak bir bitter aldım yanına da. Sonra sadece teşekkür ettim önce Allah’a sahip olduğum şanslar için, sonra kendime yapabildiklerimin en iyisi için ve sonra da ekibime benimle birlikte savaştıkları için…

Gönülden gelen duygularımla teşekkür etmek istedim bu yazıyla bir çok kişiye daha…

Önce aileme bana verdikleri herşey ve beni ulaştırdıkları kişilik için, canım eşime verdiği sonsuz sevgi ve destek için, eşimin ailesine her zaman yanımda olup dua ettikleri için, antrenörlerimin hepsine bana kattıkları değerler için, sağlık ekibine bizi pamuklarla sarıp sarmaladıkları için, yönetime desteklerini hissettirdikleri için, son olarak da taraftara bizleri sesleri kısılana kadar yensek de yenilsek de destekleyip teselli etmeye çalıştıkları için.


Haberi Paylaş

Comments are closed.